Gül Onat: İkinci Bahar’ın yerini dolduracak bir dizi çıkmadı, çıkamaz da!

Gül Onat: İkinci Bahar’ın yerini dolduracak bir dizi çıkmadı, çıkamaz da!
Fotoğraflar: Sinan Arslan
Hanım ile Ali Haydar aşkının en yakın tanıklarındandı. Pembe dizi izler gibi Hanım’ın anlatacaklarına kulak verirdi. İkinci Bahar’ın Safiye’si olarak tanıdık onu. Türk televizyon tarihinin pek çok uzun soluklu işlerinde rol alan Gül Onat için Safiye’nin yeri ayrı. Röportaja başlamadan yapıma karşı kırgınlıklarını dile getirip “Yalnız bak bunları da yazacaksın” dese de İkinci Bahar yıllarını anlatırken gözleri parlıyor.

Konu karşılıklı rol aldıkları Türkan Şoray’a gelince “Çekimler sırasında dalıp onu izlerdim” sözleriyle efsane oyuncuyu anlatıyor. Ve her ne kadar bugün bile mahalle ruhunun yaşandığı bir dizide rol alsa da bugüne kadar hiçbir yapımın Türk televizyon tarihinde İkinci Bahar’ın yerini dolduramayacağını söylemeden de geçmiyor.
 

Şehnaz Tango’nun ardından İkinci Bahar gibi bir başka efsane dizide izledik sizi.
Şanslıyım galiba ya da seçimlerim iyi. Şimdi siz söyleyince bakıyorum da hep uzun soluklu ve Türk televizyon tarihinde önemli yeri olan işlerde rol almışım. İkinci Bahar öncesinde Yavuz Turgul beni Kenter Tiyatrosu’nda Olimpiyat Gülleri adlı oyunda seyretmiş. Rahmetli Şükran Güngör ile bir kavga sahnem vardı; orada çok beğenmiş. Sonra beni görüşmeye çağırdılar ve ardından başladık. Ne kadar cüzi ücretlere çalıştık, inanamazsınız. Çünkü proje çok güzeldi, zaten bugün bile ‘ölümsüz’ sıfatıyla anıyoruz bu işi. İkinci Bahar’ın yerini dolduracak bir dizi çıkmadı, çıkamaz da.
 
Kiminle konuştuysam herkes sizin tırnaklarınıza ojeyi yarım sürdüğünüzden bahsetti.
(Gülüyor). Safiye karakterini gerçekten çok severek oynadım. Bir gün hiç unutmuyorum baktım ellerimde ojeler tam. Fakat bu kadın sürekli temizlik ve yemek yapan bir kadın. Ojenin parmaklarında düzgün kalması imkânsız. Ben de role uygun olsun diye yarım boyardım tırnaklarımı. Çok değerli tiyatro sanatçımız rahmetli Macide Tanır aramıştı beni bir gün. “Gül, aferin sana” dedi. Ben de şaşırdım, anlamadım neden böyle dediğini. Meğer yastığa kılıf geçirme sahnemi izlemiş. “İşte, tam o kadın gibi yaptın” demişti. Sonuçta bizim işimiz gözleme dayalı. Ben de İkinci Bahar zamanı eve gelen kadınlara dikkat ederdim hep ve öyle oynardım.
 

Safiye için ilk “kamera” denildiği ana gitsek.
Ah, çok iyi hatırlıyorum. Türkan Hanım’laydı (Şoray). Uğur Yücel yönetiyordu o zaman. Çok severim Uğur’u, bizim tiyatroda çok küçük bir rol oynamıştı; Yıldız Kenter’in öğrencisidir o da. İlk gün girdi koluma ve oradaki mahallelilerle konuştuk. Çok keyifliydi onunla çalışmak. Hoş, Orhan Oğuz ve Türkan Derya için de aynı şeyi söyleyebilirim.
 
Türkan Şoray’la iletişiminiz nasıldı?
Çekimler sırasında dalıp onu izlediğimi bilirim. Göz göze geldiğimizde de “Türkan Hanım o kadar güzelsin ki gözümü senden alamıyorum” derdim. Hep gülerdi o da. Bir de yemek yemeyi çok sever; zaten o zamanlar kilo almaya başlamıştı. “Seyircim beni şişman da seviyor” derdi. Bu yönden birbirimize çok benzeriz. Tavadan börek çalmışlığını bilirim (gülüyor).
 
Kalabalık kadro, üç ayrı yönetmen ve de Samatya halkı. Çekimler sırasında zorlandığınız anlar olmuştur herhalde.
İnanın hiç zorlanmadım. Aksine Samatya halkının ilgisi muazzamdı. Bize yardımcı bile oldular. Her sete gittiğimde “Başlasa da girsem o duyguya” derdim. O kadar unutulmaz sahneler çektik ki. Türkan Hanım’la otobüste Ali Haydar’ın mesajını konuştuğumuz bir sahne vardı mesela, çok beğenilmişti. Fakat hiç unutmam bizimkilerden çok abarttığıma dair eleştiriler gelmişti. Yavuz Turgul’un reji notları vardı; “Türkan, Selim İleri romanları gibi oynama”, “Gül abartma”. Şimdi bunları hatırladıkça gülümsüyorum. Çok değerliydi bizim için bu notlar. Şimdi çoğu yönetmen veya yapımcı senaryoyu tam okumadan, konuya hâkim olmadan sete geliyor.
 
Uzun zamandır bu sektörün içindesiniz. O zamandan bugüne baktığınızda set ortamı ve dizi piyasasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
O zaman dizilerin altın çağıydı. Gittikçe de zayıfladı. Arada güzel işler de yapıldı ama hepsi birbirinin aynısı gibi. Bir de tabii süreler çok uzadı. Sinema filmi çekiyorsunuz neredeyse. Hem herkes için yorucu oluyor hem de yazacak şey olmadığı için açıkçası senaristler zırvalamaya başlıyor. Onlara da hak vermek lâzım tabii, zor iş.
 
Biz en iyisi İkinci Bahar’a geri dönelim yine. Sette sizin için en unutulmaz an hangisiydi?
Açıkçası o kısımlar biraz bulanık, fazla hatırlamıyorum. Çünkü her saniyesi çok keyifliydi. İş yapar gibi çalışmıyorduk. Açıkçası aklıma şu an bir tek oğlumla ilgili anım geliyor. Türkan Hanım bir gün “Oğlunu getirsene sete” deyip durdu. O dönemde küçük bayağı. Ben de götürdüm ve hiç unutmuyorum kapıdan içeri girer girmez Türkan Hanım’ın yanına gidip “Sen niye bu kadar şişmansın?” diye sormuştum. Nasıl utanmıştım anlatamam.
 

İkinci Bahar’ın kariyerinize en büyük katkısı nedir?
Bir kere tüm Türkiye’de çok seyredilen, çok kaliteli bir işti. O zamanlar çok da dizi yoktu zaten. Şehnaz Tango’yu yapmıştım. Mesela orada canlandırdığım Nilgün karakteri de çok sevilmiş ve benim tanınmamı sağlamıştı. Gönlümdeki yeri bambaşkadır İkinci Bahar’ın. Tabii biraz kırgınlığım da yok değil yapım kısmına. Küçük bir rolle bu kadar başarılı olup hafızalara kazındım ama açıkçası onlar basın toplantıları olsun veya başka etkinlikler olsun, bana gereken önemi vermediler. Kasıtlı değildi bu tabii ama onlara kırılmışımdır.
 
Bu kırgınlığınızdan haberdarlar mı?
Tabii, konuşmuştum da. Başkaları da benim gibi düşünüp söylemiştir mutlaka. Fakat yine de bir uktedir benim içimde. Sanki çok önemsiz bir rolü canlandırıyormuşum muamelesi gördüm biraz. Yalnız yine altını çizeyim; sette kesinlikle öyle değillerdi, benim bahsettiğim işin tanıtım kısmı. Neyse kırgınlıktır bu, gelir geçer.
 
Şu an bir bölümlüğüne İkinci Bahar ekibi toplanıyor deseler, yine Safiye olarak görür müyüz sizi?
Tabii; hem de büyük bir keyifle.
 
Safiye olmasaydı hangi karakteri canlandırmak isterdiniz?
Aslında oynadığım dizilerde tüm karakterlerde gözüm oluyor benim (gülüyor). “Offf… Şimdi bu rolü ben oynasaydım ne güzel olurdu” diyorum hep. Fakat İkinci Bahar’da Güven Hokna’nın canlandırdığı Afet-i Devran Neriman’ı oynamak isterdim.
 
En son hangi sahneniz çekilmişti?
Hanım’ın “Hamileyim” dediği ve hepimizin Ali Haydar’ın dükkânından dışarı fırladığımız sahne. Çok keyifliydi ama bir o kadar da buruktu. Bu kadar başarılı bir işe imza atmak herkesi mutlu ediyordu tabii. Benim için de muazzam bir anıydı.
 
Oyunculardan hâlâ görüştüğünüz biri var mı?
Nurgül’le ara sıra, karşılaştıkça görüşürüz. Onun dışında zaten fırsat bulmamız da çok zor.
 
Setten herhangi bir hatıra aldınız mı?
Almadım ama Türkan Hanım bana çok güzel bir yemeni hediye etmişti; onu hâlâ saklarım.
 
Son sözü size bırakayım.
Böylesine güzel bir projenin içinde olduğum için çok büyük mutluluk duydum. İyi ki kabul etmişim. Çok iyi dostlar edindim. Hepsine saygı ve sevgilerimi yolluyorum. Ve bu dosyada emeği olan her bir RaniniTV yazarını da çok ama çok öpüyorum.
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER