Yasemin Çonka’yla buluştuğumuzda heyecanı görülmeye değerdi. Ezberini
unutmamaya çalışan ve içinden repliklerini geçen bir oyuncu misali geçmişe ait
detayların hiçbirini atlamamaya gayret ediyordu. Ancak İkinci Bahar’ın hayatımızdaki yeri kalıcı olsa da 18 yıl öncesine
gidip her şeyi hatırlamak oldukça güç. Çonka da ilk başlarda oldukça zorlandı.
O döneme dair en unutamadığı anı sorduğumda ise bir saniye bile duraksamadı:
“Melek ile Medet’in düğün sahnesinde, Şener Şen’le dans ettiğim an. Şener Abi
bana öyle bir bakmıştı ki ne olduysa etraftaki herkes ve her şey kaybolmuştu
benim için”.
E, Ali Haydar’ın en naif kızı, Melek’i olmak kolay mı? Üç genç
kızla bir başına kalan yalnız bir babanın yeri geldiğinde cankurtaranı olurdu
Melek. Çonka da onunla öyle özdeşleşti ki bugün bile ekranın en masum ve
sıcakkanlı karakterleri ona emanet ediliyor. Fakat onun deyimiyle de hiçbiri
Melek’in, İkinci Bahar’ın yerini
doldurmuyor. Buyurun, 18 yıl öncesini; Türk televizyon tarihinin efsanelerinden
birini ondan dinleyin.

● İkinci Bahar
serüveninin başlangıcına gidelim. Nasıl dâhil oldunuz projeye?
Tabii tahmin edersiniz ki büyük bir audition düzenlenmişti. Melek için kaç
kişiyle görüşüldü hatırlamıyorum bile. Hiç unutmam bir arkadaşım bahsetmişti de
görüşmelere öyle gitmiştim. Rüya gibiydi her şey ve çok heyecanlıydım. Zaten o
dönem ABD’de yaşıyordum ve Türkiye’ye gelir gelmez direkt böyle bir proje
çıkmıştı karşıma. Türkan Şoray’la, Uğur Yücel’le, Yavuz Turgul’la, Şener Şen’le
ve daha nice efsane isimle karşılaşıp tanışmak ve çalışmak hayallerimin de
üstündeydi. Bizi, tüm yeni oyuncuları son derece sıcak ve içtenlikle
kucakladılar. Provaları unutmam; Uğur Abi’yle hareketli bir provamız olmuştu.
● Direkt Melek rolü mü teklif
edilmişti?
Evet, ben de zaten Melek rolü için başvurmuştum. O dönem yeni doğum
yapmıştım ve başka bir alternatif de yoktu zaten benim için (gülüyor).
● Sizinki aslında cesaret isteyen
bir seçim. Yeni doğum yapmış biri olarak zor olmamış mıydı böyle bir projede
yer almak?
Zorluklarını yaşadım tabii; sete gitmeden önce anne sütü hazırlayıp
buzdolabına koyardım. Bazen çekimler o kadar uzun sürüyordu ki evdeki süt
yetmiyordu. Fakat o dönem bir yıl olmuştu ve emzirmek de anneye bağlı bir
şeydi. Ben de sütten kesme kararı almıştım. Yine de zorluydu. Fakat hiçbir gün
“Ayy… Yavrum evde, ben setteyim.” gibi bir durum yaşamadım. Çünkü İkinci Bahar’ı o kadar çok sevdim ki sette
olduğum her andan büyük keyif aldım. Şimdi maalesef öyle işler çok az.
● Böyle işlerin özlemini
duysak da bugünün izleyici profilini tanımlamak güç. Mahalle ruhunun
yaşatıldığı diziler reyting kurbanı oluyor.
İşte ben de izleyiciyi çözemiyorum çok. Bugüne kadar başkaları için
yaşamadığım gibi başkaları için iş de seçmiyorum. Hiçbirimiz kalıcı değiliz bu
dünyada; o yüzden arkada bıraktıklarımızın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.
İşin niteliği önemlidir benim için. Kimseyi yargılayacak bir durumumuz yok. İzleyici
de iyinin kıymetini az buçuk biliyordur gibi geliyor bana. Belki her şeyi çok
hızlı tüketiyoruz, sabrımız olmayabiliyor; belki de eve gelince kafamız
dağılsın diye daha hareketli şeyler istiyor olabiliriz. Arz talep meselesine
bağlı tamamen. Fakat keşke İkinci Bahar
gibi işler olsa ve biz onları da ileride bu şekilde ansak.
● İkinci Bahar,
özellikle de üçüncü sezonda sokaklarda milli maç etkisi yaratırdı. Herkes
evlerinde ekran başında olurdu.
Ah, sadece İkinci Bahar değil, o
dönemdeki tüm diziler için geçerli bu. Bazen doğru parçalar bir araya gelir ya
hani, işte bu öyle bir projeydi. Hepimiz çok güzel anımsıyoruz. İkinci Bahar’la ilgili kimsenin olumsuz
şeyler anımsayacağını düşünmüyorum. Başta Şener Abi, Türkan Hanım, Yavuz Abi ve
görüntü yönetmenimiz Hakan Gürtop olmak üzere tüm ekipten çok şey öğrendim. Bugün
bile bu öğrendiklerimden besleniyorum.
● İlk set gününüz nasıl
geçmişti?
Hatırlamıyorum desem (gülüyor). Ya Şener Abi’yle dükkândaydık ya da Güven
Hokna’yla bir sahnemiz olmuştu. Tam emin değilim. Set aralarında genelde
Develi’de olurduk. Sabahtan gidip tüm ekip işi bitirinceye kadar sette
kaldığımı hatırlıyorum. Fakat aralarda hiç sıkılmazdık. Arkada sadece tek bir
tabakla geçeceğim sahne için beklediğimi hatırlıyorum. Hiç de gocunmamışımdır,
gocunmam da.
● İkinci Bahar’ın
dünyasını Uğur Yücel ve Yavuz Turgul gibi iki efsane isim kurdu. Onlardan
aldığınız hiç olumsuz bir eleştiri oldu mu?
Çok özgüvenli olacak ama öyle bir şey hatırlamıyorum. Senaryoyu özlemle
bekleyip bir çırpıda okurduk. Fakat bugün pek çok oyuncu senaryoyu okumadan da
oynayabiliyor. Biz ise ne yazdıklarını merak ediyorduk. Övgü odaklı bir iş
değildi. Birbirimize deyim yerindeyse gaz vererek çalışmıyorduk. Çok
heyecanlanmıştım ve kameraya sırtımı dönüp görüntüyü engellediğim anlar
oluyordu (gülüyor). Hakan da beni uyarıyordu hep. Tiyatrodan ötürü böyleydim
galiba. Bunu çok fazla kişiye anlatmıyorum ama Hakan bir gün “Kamera canlı ve
senin bütün duygularını hissediyor. Sen yeter ki hisset ve oyna.” demişti. Oyunculuk
genel olarak böyle bir şey zaten. Kamera gelince insan bir yaratığa
dönüşebiliyor (gülüyor). İkinci Bahar’ın
senaryosu o kadar güzeldi ki zaten bir süre sonra kamerayla aramdaki iletişim
de düzeldi. Şimdi hatırladım senaryoda Yavuz Abi’den şöyle bir not görmüştüm: “Burası
tiyatro sahnesi değil, kendine gel. Sesini çok yükseltiyorsun oynarken.” Galiba
tek olumsuz yorum buydu. Notları da saklarım hâlâ, daha doğrusu senarist bir
arkadaşım benim için tutuyor.
● Anladığım kadarıyla Yavuz
Turgul’dan hem korkuluyormuş hem de bir o kadar reji notları heyecanla
bekleniyormuş.
İşte, durum tam da söylediğiniz gibiydi. Yavuz Abi’nin ani set baskınları
olurdu. O zaman herkes bir yerlere kaçışıyordu. Ne yapacağını sanıyorsak artık
o dönem genç aklımızla (gülüyor). Bir kendimize çekidüzen verme durumu
oluyordu. Fakat ben pek etkilenmiyordum. Bunda Müşfik Hoca’nın (Kenter) etkisi
çoktur. O da bizi sürekli eleştirirdi. Bu nedenle ben de Yavuz Abi’nin yorumlarını
çok doğal bulurdum. Sonuçta yapılan işin duygusunun matematiğinin çok doğru
olması gerekiyordu. Bu nedenle hiçbir şeyi şahsıma almamayı öğrendim. Hiçbir
yargılama beni o kadar üzmüyordu.
● İkinci Bahar’a
dair sizin için en unutulmaz an neydi?
İşte, bu soruyu kolaylıkla cevaplarım. Düğün sahnemi asla unutamam. İki
veya üç gece sürmüştü. Orada bir dans sahnesi vardı ki şu an size anlatırken
bile gözlerim doldu. Şener Abi ile dans ediyorum; o esnada bana bir bakmıştı ki
ne olduysa etraftaki herkes ve her şey kaybolmuştu benim için. Hayatımda bir
daha böyle bir şey yapamadım. Etraf çok kalabalık, Samatya meydanındayız. Şener
Abi’nin “Canım kızım…” diye başlayan bir repliği var. Başım dönmüştü o an
resmen. Tılsımlı bir andı. Baktığınızda ekstra bir şey yapmıyor, sadece
gözlerimin içine bakarak konuşuyor. Asla unutamam bu sahneyi. Nedim’le (Saban)
oynadığımız sahnelerin hepsi unutulmazdır benim için. Bir seferinde aynı
koltukta oturuyorduk ve Uğur Abi, “Birbirinize dönün.” demişti. O sırada tabii
ikimiz de şişman olduğumuz için dönerken çarpışmıştık (gülüyor). Ne kadar güzel
bir şey yapıyorsunuz şu an; beni o yıllara götürüyorsunuz.
● Ben de hayranlıkla
dinliyorum sizi (gülüyoruz). Nedim Saban’la konuştuğumuzda birinci sezonun
ardından kilo verdiğinizi ama dizi başladığında yeniden almak zorunda
kaldığınızı söylemişti.
Ay, ilk başta çok zorlanmıştım. Fakat size bir tüyo vereyim; kilo almak
isteyenlerin de akıllarının bir köşesinde bulunsun. Her gece yatmadan yarım
kilo baklava yiyip üstüne bir litre süt içerseniz çok rahat kilo alıyorsunuz
(gülüyor). Güldüğüme bakmayın şaka yapmıyorum. Bir süre bu ritüeli uygulayarak
kilo aldım. Zaten iştahlıydım da o dönem. Bir de sürekli fıstıklı kebap yerdik
Develi’de. O yeme içme anlarını zaten ben anlatmayayım size hiç. Jeneriğimiz de
zaten her şeyi özetliyor. Maydanozlar yıkanır, domatesler doğranır, lahmacunlar
hazırlanır. O dönem lahmacun ve kebap satışlarını bayağı yükseltmiş olabiliriz.
● Ah o jenerikle resmen
günaha davet ederdiniz akşamın bir vakti (gülüyoruz). İkinci Bahar kariyerinizde olmasaydı bugün nerede olurdunuz?
Televizyon kariyerim olur muydu bilemiyorum. Çünkü her ne kadar oyunculuk
eğitimi alsanız da televizyonda çok önemli isimlerle bu işe başlamak size daha
çok şey öğretiyor. Farklı bir projeyle bu mesleğe başlasaydım buralarda
olmayabilirdim. Gerçekten muazzam bir kadroydu.
● Ekipten hâlâ
görüştükleriniz var mı?
Çok buluşamıyoruz ama uzunca bir dönem kopamadık birbirimizden. Bir de
oyuncuların vakit geçirdiği yerlerde bulunmuyorum pek. O yüzden de buluşamıyor
olabiliriz. Ozan’la (Güven) yazışıyoruz arada. Nurgül’le (Yeşilçay) karşılaştık
yakın zamanda. BKM’de sahnelediğimiz Kadınlar,
Filler ve Saireler adlı oyunda bir dış ses var; onu Nurgül seslendirdi. Öyle
buluşup uzun sohbetler edemesek de kalpten bir araya geldiğimize inanıyorum. O
bağ devam ediyor ve bir yere de gitmez. Fakat bu yaptığınız dosya, belki
buluşmamıza vesile olabilir.
● Bugün Samatya’ya gitsek
Melek’i nasıl ve nerede bulurduk?
Melek’in Medet’le bir sürü çocuğu olmuştur. Ve onların peşinden
koşturuyordur (gülüyor). Öyle bir şey olursa herhalde bu sefer kilo vermem gerekirdi.
● Melek olmasaydı hangi
karakteri canlandırmak isterdiniz?
Başka bir karakter istemezdim, ben Melek’i çok sevdim. Hatta öyle ki
Melek’in üstünden neredeyse hiç çıkarmadığı kahverengi bir hırkası vardı. Dizi
bitti ve ben o hırkayı kendi gardırobumda aradım. Şu anda da aynısının siyahı
var ve ben de evde giyiyorum.
● Son set gününü hatırlıyor
musunuz?
O gün çok ağladığım için tam hatırlamıyorum. Ve hayatımda başka hiçbir
proje için öyle ağlamadım. Çok sevdiğim işler oldu tabii ki, o ayrı. Hem ilk dizimdi
hem de gerçekten aile gibi olmuştuk; bu yüzden çok ağlamalı geçti son set günü.
Hatta eşim o gün kameraya almıştı bizi. Görüntülerin bende duruyor olması
lâzım.
● Benim atladığım, sizin
eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Çok güzel bir sohbetti. Beni o yıllara götürdüğünüz için sonsuz
minnettarım. Aslında anlatmakla bitmez İkinci
Bahar hatıraları. Fakat dile kolay üzerinden 18 yıl geçti. Bir anda
hatırlamak güç oluyor. Benim için tatlı bir rüyaydı ama bir yandan da daha dün
yaşanmış gibi. Herkesi çok seviyor ve özlüyorum. Tekrar çalışmak muazzam olur.
Belki de gerçekleşir, kim bilir?