Nilgün Öneş: İnanmışlık ve birbirine tutunma hali iyi hikayelere vesile oluyor
29 Ekim 2016
Gençlerin İstiklal Caddesi, bizim neslin ise Pera diye bildiği sokaklardan yürüyorum. İkinci Bahar dosyası için işin mutfağına gireceğim. Nilgün Öneş'le sohbet etmeye, ondaki anıları ve belgeleri almaya gidiyorum. Tarih kokan binanın kapısında kaç dakika durdum, kim bilir. O sokakların güzel zamanlarına ben de yetişemedim. Ancak annemin de babamın da anlattığı anılardan tanışı olduğum sokaklardır.
Yaklaşık dört saat sohbet etmişiz. Sadece bir röportaj değil, hızlandırılmış "İkinci Bahar Kursu" gibiydi. Sektörü, dünü bugünü ve yarın neler olacağını konuştuk. Nilgün Öneş, bütün nezaketiyle ve samimiyetiyle ağırladı beni. Tarihi yarımada manzaralı balkonuna sırtımı döndüm. Manzara aklımı karıştırmasın, röportaja konsantre olayım da dalıp gitmeyeyim diye. O manzaraya bakarak içilecek bir kahve alacağım bakidir, böyle biline.. Şimdi buyrunuz, sohbetten süzülenleri, İkinci Bahar'ın fikren ilk telaffuz edildiği andan son güne kadar mutfağınd aolan Öneş'ten dinleyiniz..
● "Nasıl başladı bu hikaye" diye bu dosyaya katılan hemen hemen herkese sorduk ama ben bir de sizden dinlemek istiyorum..
Bu proje Yavuz'un "Şener Şen'e bir dizi yapalım" demesinden çıktı. Onun üzerine oturup "ne yapsak" diye düşünüldü. Şener yemeği sever, Adanalı'dır; karakter kebapçı olsun denildi. O zaman gidip kebabın anavatanını görelim dedik. Yapımcımız Mustafa Oğuz, Muharrem Buhara, Yavuz Turgul, Şener Şen ve ben gittik; Antep, Urfa, Mardin dolaştık.
● Daha ortada tek bir cümle var projeye dair...
Evet, aynen öyle.. Kebapçı olsun dedik ve gittik. Çalıştık. O geziyi yapmamızın çok faydası oldu. Bir kere kebapçıların dünyasını, özel hayatlarını, konuşma biçimlerini, jargonlarını öğrendik. Hepsini kaydettik. Ses kayıtlarımız var, onlarca kaset. Şener daha oradayken çalışmaya başladı karakter için.. Üniversite çok ilgilendi bizimle. Davet etti. Arşivini açtı. Bize kitaplar verdi. Katmer Şiiri'ni oradan bulduk ve kullandık mesela. Ali Haydar aşkını o şiirle itiraf eder.
● Sonra?
Sonra döndük başladık çalışmaya. Bir buçuk yıl öykü üzerine çalıştık. Tamamını yazdık. Finale kadar her şeyi biliyorduk. O kadar kontrolümüz altındaydı. Bu arada Türkan Şoray katılınca birden kadın karakter de çok önem kazandı.
● Hanım karakteri nasıl Türkan Şoray oldu?
Şimdi o karakter vardı ama bu kadar etkin değildi. Oyuncu aranıyordu. Birkaç oyuncuyla konuşuldu. Şimdi tam hatırlamıyorum ama sanırım onlardan biri de Selma Güneri'ydi. Galiba Selma Güneri'nin iş takvimi uymadı. Bir başka adayımız daha vardı o da "ben sesli çekmem" dediği için olmadı. Sonunda Türkan Şoray oldu ve biz de çok sevindik tabii. O rol büyüdü bambaşka bir şey oldu.
● Hâlâ ortada kanal görüşmesi, anlaşması yok değil mi?
Hayır. O zamanlar kanal görüşmeleri, ön siparişler filan yoktu. Bir şey yapardınız, olurdu. Zaten çok az iş ve kanal vardı. Bu kadar özenle ve titizlikle çalıştıktan sonra bir kanal onu alırdı. Şu anda tam karşılığı yok o çalışma biçiminin.
● Siz sektörde aktifsiniz halen..
Evet, danışmanlık yapıyorum. Ve şimdi sektöre bakınca biraz üzülüyorum. Hatta bazen büyük bir umutsuzluğa kapılıyorum. Nerden nereye gelinmiş diyorum.. Her şey reyting oldu. Bizim kuşak İsmail Cem'i gördü. Ben öğrenciydim. O zaman Gece Sineması diye bir kuşak vardı. Hayran olduğumuz yönetmenlerin filmlerini izlerdik televizyonda. Oralardan buraya geldik. Artık risk almıyor kimse. Banko gördüğü hikayeleri yapmak istiyorlar. Oysa dünyada örnekleri var. Mad Men mesela. Yaratıcısı diyor ki biz kalabalık kitleleri hedeflemiyoruz. İncelerseniz reytingleri de yeri göğü oynatan bir iş olmadı ama özenli ve fenomen bir dizi oldu.
● Öyle.. Acaba senaryo yazarları da sektöre eleman yetiştirmeyi biraz ihmal etti mi?
Ben sanat yönetmeni olarak çalışıyordum. Klavye bile kullanamıyordum. Tasarım yaptığım içim mouse kullanıyordum. Muharrem Buhara ısrar etti ve ilk Süper Baba'ya girdim. Can kulağıyla dinliyordum ve ne denirse yapıyordum. Bin kere yeniden yazıyordum. İkinci Bahar'da da öyleydi. Şimdi Yavuz'la çalışsam yine "bin kere yaz" derse yine yazıcam. Çünkü o bir Usta benim için. Kaç yaşında olursan ol, o senin için "bilir kişi" artık. Şimdi böyle bir durum yok. O sinerjiyi yakalayamıyorsunuz. Yakalayamayınca da olmuyor sanırsam..
● Senaryoya kimler müdahil olurdu?
Sorduğunuz anlamda hiçkimse.. Kanalların revizyonlarından bahsediyorsak o zaman drama ekipleri böyle kalabalık değildi. Şimdi kanallardaki drama ekipleri bir senaryoya sadece olumsuz eleştiri verirlerse işlerini layıkıyla yerine getirdiklerini sanıyorlar. Oysa olmayanın yerine oluru ne onu söylersen o bir eleştiri olur. Mesela biz Yavuz'la çalışırken "Ben bu sahneyi beğenmedim ya" diyemezdik. "Ee? yerine ne öneriyorsun?" derdi. Yerine bir önerin yoksa o sahneyi beğenmedim diyemezsin. Yapılan işi sana beğendirmeye çalışmıyorlar ki, "beğenmedim" diyerek geçiştiresin. Oysa işin içinde biri olarak orada bir boşluk varsa bu boşluktaki sorunu gidermek görevindir. Kafan öyle çalışmaya başladığında zaten o kadar kolay "beğenmedim" diyemez hale geliyorsun. Bugün de bazen dizi izliyorum ve "burası olmamış ama şöyle olurdu" derken yakalıyorum kendimi.
● Siz hikayeye çalışırken Uğur Yücel hangi aşamada katıldı?
Başlardan itibaren vardı. İstanbul'daki kebapçıları gezerken o da aramızdaydı. Yavuz çok istedi onun yönetmen olmasını. Kreatif toplantılarda yoktu ama mekan bakmalar ve oyuncu seçimleri kısmında başladı. Biz bütün hikayeyi oluşturduktan sonra bölümleri yazmaya başladık. Bölümleri yazarken duvarda bir panomuz vardı. Her karakter için bir renk post-it bulmuştum. O çok iyi bir yöntem oldu. Çünkü bölüm içinde karakterlerin dengesini görmemizi sağlıyordu. Şeklen ama çok net görüyorduk. 45 dakika yazdığımız halde kaçırabileceğimiz şeyler oluyordu. Bunu engellemiştik.
● 45 dakika.. Resmen rüya gibi..
Son bölüm 80 dakika olmuş. Hatta tartışmıştık, uzun oldu ikiye bölelim mi diye.. Vaktimiz vardı. Ben tretmanı defalarca yazdığımı bilirim. Çünkü zaten 45 dakika yazıyorduk. İçimize sinmez ya da aklımıza planlananın dışında bir şey gelirse eklemek için de vaktimiz vardı. Yaz, çiz, boz her şeye vakit vardı.
● Kadim günler..
Öyle.. Sonra cast başladı. Castı tamamen Uğur yaptı. Nurgül'ü, Ozan'ı genç ekibin hepsini Uğur buldu. Biz hiçbirini tanımıyorduk daha.. Yayına çıktık. Ekonomik kriz oldu. Herkesten indirim istediler, bizimkiler yapmadı. Durduk. İlkbahar filandı.
● Üzüldünüz mü?
Kendi adıma çok üzüldüm. Çünkü o kadar güzel hikayeler vardı ki elimizde onları anlatamayacağımız için çok üzüldüm. Sonra Mustafa (Oğuz) bizi bir yemeğe çağırdı. Durumu bilmiyoruz. Veda yemeği diye gittik. Yemeğin ortasında "Başlıyoruz" dedi Mustafa. Tekrar başladık ki reytingimiz düşüktü. O zaman galiba Yılan Hikayesi ve Deli Yürek vardı. Onlar izleniyordu. Ama biz adım adım geldik ve hepsinin üstüne çıktık.
● Ama çok hak eden bir işti..
Bazen böyle şaşırırsınız ya, bu nasıl izlendi diye. İkinci Bahar söz konusu olduğunda hiç şaşırmıyordum çünkü inanılmaz bir titizlikle çalışılıyordu. Setteki ekiple senaryo grubu, herkesin çok inanmışlığı vardı projeye. Buna çok inanıyorum. Bu duygu Hatırla Sevgili'de de vardı. Reytingi çok düşmüştü Binbir Gece karşısında günü değişti ama bizim inancımız çok yüksekti. O inanmışlık ve birbirine tutunma hali mutlaka iyi bir hikayeye vesile oluyor.
● İş durdu ama ekip de dağılmadı...
Evet
ve benim ödüm kopuyordu biri bir yerle anlaşacak diye çünkü hep içimde
"bu iş yeniden başlayacak" hissi vardı. Ayrıca iş bittikten sonra da o
ekip bir süre kolkola dolaştı. Ayrılamadık. Yılbaşlarında buluştuk
filan..
● Elde kaç bölüm senaryo vardı çekimler başladığında?
Biz yazmaya başladığımızda Mustafa kanallarla görüşmeye başlamıştı. Galiba elimizde 3-4 bölüm vardı ama çok net hatırlayamıyorum.
● Her şey baştan planlıydı dediniz ama yine de yolda değişiklikler oldu mu? Çalışmayan bir karakteri göndermek ya da son dakika çıkmış sürpriz bir fikir gibi?
Olmadı. Hiç öyle bir şey olmadı. Ne tasarladıysak onu yaptık. Bu arada benim hiçbir çalışmamda böyle bir durum olmadı. "Bu aşk çalışmadı gönderip başka bir karakter getirelim." demedim. Ben hiç böyle yazmadım.
● Herkes Yavuz Turgul'a bağlıydı. Yazar grubundaki dağılım nasıldı?
Yavuz Turgul'un olması büyük konfordu. "O var.." duygusunu yaşamak önemlidir. Yazar ekibinde biz Muharrem'le eş yazardık. O zamana göre genç yazarlar vardı ekipte. Güliz Kucur, Murat Bıçak, Ayhan Sonyürek, Selin Tunç ve Gökhan Horzum vardı. Sonra Muharrem gitti. Sonra zaten herkes gitti, Kurtcebe ile ben kaldık. Önce tretman çıkardı. Yavuz tretmanı çok önemser. Sonra diyalogları yazsın diye Sulhi Dölek'e giderdi. Yavuz senaryo üzerine revizyonlar yazardı.
● Evet. Herkesin dilinde ama bir örnek ele geçiremedik. Yani aslında ele geçirdik ama basmak istemedik..
O zaman görmüşsünüzdür zaten (gülüyoruz) Senaryo tek kopya gelirdi. Yavuz el yazısıyla revizyonları yazardı. Sonra çoğaltılıp dağıtılırdı. Oyunculara da not yazardı. Herkes "bana not var mı bu sefer" diye merakla beklerdi.
● Çekimden sonra yayına kadarki aşamada durum nasıldı?
Çekim biter bize önce kaba kurgu gelirdi. Üç-dört kişi Yavuz'la birlikte seyreder ve ince kurgu notları alırdık. Onun üzerinden müzik notları verirdik. "Müzik şu cümlenin sonunda kesilir"e kadar detaylı notlar olurdu bunlar. Sonra ince montaj ve müzikli hali gelirdi, bir de onu izlerdik. Yine bir ince ayar yapılır. Artık son yayın kaseti gelirdi ki orada bile kıyamet koptuğu olmuştur. (gülüyoruz) Bir sürü şeyi yeniden çektirdiği olmuştur Yavuz'un.
● İlk bölüm çekildi, bitti. Bant kanala gitti. Yayın günü geldi. Yayın başladı. Neler hissettiniz?
Ben çok inanıyordum işe. Yayına kadar en az dört beş kere izlemiştim. Yayında da izledim. Zaten ben her bölümü mutlaka izledim. Tekrarı varsa onu da izlerdim. Böyle bir yapışmış halim vardı (gülüyoruz) Ama o ilk bölümde bir uçak kaçırıldı ve Ali Kırca neredeyse bölüm oyuncusu gibi oldu. Durmadan araya giriyordu. Biraz o durumun işe zararı oldu ama yapacak bir şey yoktu. Herkes biribirini aradı. Herkes birbirine sorardı, "nasıl olmuş" diye. Hatta Yavuz bana kızardı, "hep sen çok güzel diyorsun" derdi. "Ama çok güzel, çok beğeniyorum ben" derdim. Bir de Süper Baba'da daha çömezdim. Orada da tretman yazıyordum ama daha bilinçsizdim. Ben çizerim, resimli roman çiziyordum. Konuşma balonu yazıyordum yani. Onun bana çok faydası oldu. Ama İkinci Bahar'da ilk cümleden finale kadar her anında bulunmuş olmaktan dolayı bir zaafım vardır projeye. Özel sevgim vardı.
● Ertesi gün reytingler çıktı. Hatta o zaman anlık da alınıyordu galiba değil mi?
Bilmiyorum, anlık reyting var mıydı gerçekten bilmiyorum. Yoktu galiba. Ama işin en komik tarafı ben o zaman reytingle hiç ilgilenmiyordum. Ama hiç ilgilenmiyordum. Galiba Mustafa (Oğuz) söylüyordu bize reytingleri. Yavuz da çok ilgilenmiyordu. "İş bizim içimize sindiyse tamamdır" hali vardı onda da. Umursamıyordu. Ama iyi bir reyting aldık yanılmıyorsam. Yavaş yavaş yükselirken de durduk. Bizim asıl parlak zamanımız ikinci sezonda, yeniden başladığımızda oldu.
● Yayından sonraki tepkiler nasıl oldu? Arayan soranlar?
Yakın çevremiz aradı. O zaman internet yaygın değil, sosyal medya yok. Seyircide nasıl bir etki yarattığımızı bilmiyorduk. Onu ancak bütün köşe yazarları yazmaya, gazetede sık sık haber olmaya başlayınca anladık.
● O zamanlar ferah feza yazmışsınız. Her diyalog doğalında gelişmiş. Hanım oğluna kızgın, "kaldır kıçını" diyebiliyor. Bugün olsa biplenirdi. Kuşak olarak biz TRT yüzünden sansüre alışkınız ama özel kanallar Alis Harikalar Diyarı gibiymiş.. Gariptir o gün izlerken dikkatimi çekmemiş. Bugün geri dönüp izlediğimde dikkatimi çekti bu durum..
Yazdıklarımla ilgili İkinci Bahar'da sansür duygusunu dahi yaşamadım. Hikaye, sahne, karakter ne gerekiyorsa onu yazardık. Televizyonda sansür duygusunu ilk olarak Hatırla Sevgili'de yaşadım. Deniz Gezmiş'in son sözlerinde.. Orada da son kelimesine kadar senaryoda vardı. Yine de bugüne nazaran çok daha özgür dönemlerdi.
● Jeneriği kim tasarladı?
Yavuz tasarladı. Selim (Demirdelen) onun Eşkıya'da da asistanıydı, o da çekti. Man Ajans ekibindendi. Biz hepimiz Man Ajans ekibiyiz zaten. Jeneriğin önündeki logo da benim tasarımım. O zamanlar pastanesi olan bir arkadaşıma logolar çiziyordum. O tabağı da çizmiştim. Yavuz görünce çok beğendi bunu jenerikte kullanalım dedi. Animasyon haline getirdik onu da.
● Son olarak artık Digital televizyon işleri hızlanıyor. Var mı sizin böyle bir girişiminiz?
Zülfü Livaneli'nin Leyla'nın Evi kitabı üzerinde çalıştım. İlk bölümü yazdım ama beklemedeyiz o yüzden çok detay vermeyeyim..