● Uğur Yücel ve Orhan Oğuz
gibi iki usta ismin ardından yönetmen koltuğunu devraldınız. İlk gününüzde
nasıl karşılandınız sette?
İkinci Bahar setine adımımı attığım andan itibaren herkesten hep pozitif
duygular aldım. Gülen gözler ve samimi bir karşılama. Beni hiçbir zaman misafir
gibi hissettirmediler, ilk gün bile (gülüyor).
● Diziyi takip ediyor
muydunuz önceden?
Maalesef… Dizinin başladığı tarihlerde ben de gece gündüz Kara Melek’i
çekiyordum. Fakat bizim sette şunun konuşulduğunu hatırlıyorum: “Türkan Şoray
ve Şener Şen dizi yapıyorlar. Uğur Yücel çekecek. Dizinin cast’ı için binlerce
oyuncuyla deneme çekimi yapıyorlar.” Biz de “Vay be!” demiştik.
● Kamera arkasına geçmeden
önce Uğur Yücel veya Orhan Oğuz’la herhangi bir paylaşımınız oldu mu?
Hayır, olmadı. O işte tek muhatabım Yavuz Turgul’du.
● İlk hangi sahneyi
çektiniz?
Pek emin değilim ama sanırım Ali Haydar’ın dükkânında tüm oyuncuların
olduğu kalabalık bir sahne çekmiştik. Özkan Uğur silahını bütün aileye
doğrultmuş, kan ter içinde “Hepinizi öldüreceğim.” diyordu. Fakat Türkan
Şoray’la ilk çektiğim sahneyi hatırlıyorum. Çünkü tanışma için çok zor bir
sahneydi. Şener Şen’le birbirlerine un atıyorlar ve deli gibi kavga
ediyorlardı. Sahne sonunda Şener Şen, Türkan Hanım’ı sırtına alıp gidiyordu.
Çok fazla tekrar şansı olmayan bir sahneydi, hata yapma lüksüm yoktu. Fakat her
defasında Türkan Hanım’ın gözüne ve ağzına un kaçıyor ve biz sahneyi tekrar
tekrar çekiyorduk. Soğuk terler döktüğümü hatırlıyorum.
● Kara Melek gibi efsane
bir işin ardından hayatın her rengini barındıran sıcak bir mahalle dizisine
geçiş yaptınız. Bu açıdan sizi en çok zorlayan unsur neydi?
İkinci Bahar, meslek hayatımda yapmaktan en zevk aldığım işlerden
biridir. Çünkü sadece ‘yönetmenlik’ yaptığım yegâne iştir. Yani sete çıkıp
sadece çekeceğim sahnenin iyi olması için ne yapabilirim diye düşündüğüm bir
dizidir. Ne senaryoyu, ne mekânı, ne de oyuncuları düşünmüşümdür. Çünkü her
şeyin muazzam şekilde organize edildiği bir yapımdı. İşin mutfağında şahane
senaristler, ordu gibi bir prodüksiyon kadrosu, mekancılar ve işini aşkla yapan
bir teknik ekip vardı. Herkesin tek hedefi o güzelim senaryoyu hakkıyla çekmekti.
O yüzden sorunlar varsa da bu duyguların heyecanıyla yok olup gidiyordu.
● Şener Şen, Türkan Şoray, Güven Hokna ve daha nice usta oyuncuyu yönettiniz. Şanstan da öte bu
durum. Onlarla çalışmak nasıldı?
Heyecan vericiydi tabii ki. Fakat onlar beni o kadar güzel içlerine aldılar
ki sanki yıllardır birlikte çalışıyor gibiydik. Çok profesyonel, bir o kadar
da samimiydiler. Şener Şen’in ezber kağıtlarını, çalıştığım kaç sette genç
oyuncu arkadaşlara anlatmışımdır. Hiç kimse inanamıyordu. Türkan Şoray sette
bir kadın yönetmen olmasından hep gurur duyduğunu söylerdi bana.
● İkinci Bahar’ın kariyerinize en büyük katkısı ne
oldu?
İkinci Bahar’ı çekmem teklif edildiğinde Kaş’a dalış hocası olmaya gidiyordum. Kararımı
vermiştim ve teklifle pek ilgilenmedim. Sonra Yavuz Bey’le (Turgul) bir araya
geldik. Bana bir söz verdi “Hayatında yönetmen olmaktan en keyif alacağın iş
olacak.” dedi. Gerçekten de öyle oldu. Yönetmen olmanın tadını bu işle aldığımı
söyleyebilirim. Dalış hocası olmaktan vazgeçip tekrar yönetmenlik yapmama sebeptir İkinci Bahar. Benim gelecek planlarımı ve kariyerimi bambaşka bir yere
taşımıştır.
● Çekerken en keyif aldığınız ve en zorlandığınız
sahneler hangileri?
Melek ve
Medet’in düğün sahnesini çekmek için Samatya meydanından aşağı inerken şöyle
dediğimi hatırlıyorum: “Allah’ım aşağıda bir Çin ordusu var. Ne olur bana
yardım et.” Çünkü meydanda 500 kişi vardı ve ben daha 29 yaşındaydım! Şener
Şen’in benim çektiğim dönemki sahneleri hep zordu. Silahla vuruluyordu, şubat
ayında yağmurda ıslanıyordu, yangının içine giriyordu. Sahneleri çekmek zor
değildi ama Şener Abi’nin başına bir şey gelecek diye çok korkuyorduk. Fünyeden
kulağı zarar gördü, şubat ayında da iki arazöz suyu yiyince zatürre oldu.
Yangın sahnesinde dumandan etkilendi. Ve bunlar olurken Şener Abi ne mi yaptı?
Tabii ki çalışmaya devam etti. Ulaş’ın Amerika’ya gidememesine tüm ekip oturup
ağladık. Bütün düğünlerde onlar evlendi diye hepimiz sevindik. Şecaattin
intihar ettiğinde bütün ekip onun elini tutmak istedik. O kadar o mahallenin, o
insanların içindeydik ki her gün, her an bunun bir dizi olduğunu, hem de bunu
bizim çektiğimizi unutacak kadar kaptırıyorduk kendimizi.
● Son set gününde nasıl bir atmosfer vardı?
Mahşeri bir
kalabalık vardı. Korumalar, güvenlik görevlileri; her tarafa emniyet şeridi
çekilmişti. Dizinin yarattığı etkiyi ilk kez canlı canlı görmüştüm. Çok
şaşkındım, hatta şok olduğumu söyleyebilirim. Bir de hep beraber Samatya’nın o
merdivenlerinde ‘İkinci Bahar’ şarkısını söylemiştik. Unutulmazdı!
● Bugün İkinci Bahar ekibi yeniden toplansa, ancak
siz başka bir iştesiniz ve vakit ayıramıyorsunuz diyelim. Yönetmen koltuğunu
kime teslim ederdiniz?
Bunu Yavuz Turgul’a
sormak gerek. O bu işlerde bir üstat.
● Kadrodaki genç oyunculara baktığımızda bugün pek
çoğu birer yıldız. İlk hangisi için ‘’Gelecekte gerçekten çok iyi yere
gelecek.’’ demiştiniz?
Hem Ozan hem de Nurgül
için demiştim. Bu zaten sette de çok konuşulan bir şeydi.
● İkinci Bahar’a dair en unutamadığınız anı
nedir?
Aslında çok şey
var ama aklıma ilk düşenleri söyleyeyim. Her sabah gün ağarmadan Samatya
meydanına giderdik. Her gün sabah 5’te. Çünkü dükkânlara mal indiren kamyonlar
11’de gelirdi. O saatten sonra meydanda çalışılamazdı. Biz de her sabah 7’de
kayda başlayıp 10:30’a kadar çekerdik. Düşünün gün ağarmadan kameralar omuzda,
oyuncular ezberde. Sonra güneş doğardı ve biz büyük bir iştahla çekime
başlardık. Şafak vakti “Kayıttt…” sesiyle yankılanırdı meydan. 11 dediniz mi de
tüm ekip öğle yemeği yerdik. Hiç ama hiç gözümün önünden gitmiyor o anlar, o dakikalar.
Gerçekten benim için şiirsel anlardı. Mucize gibi! Zor ve ağır çalışma
koşullarının yaratma arzusuyla şahane anlara dönüştüğü dakikalar.