Türkan Derya: İkinci Bahar sadece 'yönetmenlik' yaptığım yegâne iştir!

Türkan Derya: İkinci Bahar sadece 'yönetmenlik' yaptığım yegâne iştir!
Fotoğraflar: Murat Şengül
Uğur Yücel ve Orhan Oğuz gibi iki usta ismin ardından yönetmen koltuğunu devraldınız. İlk gününüzde nasıl karşılandınız sette?
İkinci Bahar setine adımımı attığım andan itibaren herkesten hep pozitif duygular aldım. Gülen gözler ve samimi bir karşılama. Beni hiçbir zaman misafir gibi hissettirmediler, ilk gün bile (gülüyor).
 
Diziyi takip ediyor muydunuz önceden?
Maalesef… Dizinin başladığı tarihlerde ben de gece gündüz Kara Melek’i çekiyordum. Fakat bizim sette şunun konuşulduğunu hatırlıyorum: “Türkan Şoray ve Şener Şen dizi yapıyorlar. Uğur Yücel çekecek. Dizinin cast’ı için binlerce oyuncuyla deneme çekimi yapıyorlar.” Biz de “Vay be!” demiştik.
 
Kamera arkasına geçmeden önce Uğur Yücel veya Orhan Oğuz’la herhangi bir paylaşımınız oldu mu?
Hayır, olmadı. O işte tek muhatabım Yavuz Turgul’du.
 
İlk hangi sahneyi çektiniz?
Pek emin değilim ama sanırım Ali Haydar’ın dükkânında tüm oyuncuların olduğu kalabalık bir sahne çekmiştik. Özkan Uğur silahını bütün aileye doğrultmuş, kan ter içinde “Hepinizi öldüreceğim.” diyordu. Fakat Türkan Şoray’la ilk çektiğim sahneyi hatırlıyorum. Çünkü tanışma için çok zor bir sahneydi. Şener Şen’le birbirlerine un atıyorlar ve deli gibi kavga ediyorlardı. Sahne sonunda Şener Şen, Türkan Hanım’ı sırtına alıp gidiyordu. Çok fazla tekrar şansı olmayan bir sahneydi, hata yapma lüksüm yoktu. Fakat her defasında Türkan Hanım’ın gözüne ve ağzına un kaçıyor ve biz sahneyi tekrar tekrar çekiyorduk. Soğuk terler döktüğümü hatırlıyorum.
 
Kara Melek gibi efsane bir işin ardından hayatın her rengini barındıran sıcak bir mahalle dizisine geçiş yaptınız. Bu açıdan sizi en çok zorlayan unsur neydi?
İkinci Bahar, meslek hayatımda yapmaktan en zevk aldığım işlerden biridir. Çünkü sadece ‘yönetmenlik’ yaptığım yegâne iştir. Yani sete çıkıp sadece çekeceğim sahnenin iyi olması için ne yapabilirim diye düşündüğüm bir dizidir. Ne senaryoyu, ne mekânı, ne de oyuncuları düşünmüşümdür. Çünkü her şeyin muazzam şekilde organize edildiği bir yapımdı. İşin mutfağında şahane senaristler, ordu gibi bir prodüksiyon kadrosu, mekancılar ve işini aşkla yapan bir teknik ekip vardı. Herkesin tek hedefi o güzelim senaryoyu hakkıyla çekmekti. O yüzden sorunlar varsa da bu duyguların heyecanıyla yok olup gidiyordu.
 
Şener Şen, Türkan Şoray, Güven Hokna ve daha nice usta oyuncuyu yönettiniz. Şanstan da öte bu durum. Onlarla çalışmak nasıldı?
Heyecan vericiydi tabii ki. Fakat onlar beni o kadar güzel içlerine aldılar ki sanki yıllardır birlikte çalışıyor gibiydik. Çok profesyonel, bir o kadar da samimiydiler. Şener Şen’in ezber kağıtlarını, çalıştığım kaç sette genç oyuncu arkadaşlara anlatmışımdır. Hiç kimse inanamıyordu. Türkan Şoray sette bir kadın yönetmen olmasından hep gurur duyduğunu söylerdi bana.
 

İkinci Bahar’ın kariyerinize en büyük katkısı ne oldu?
İkinci Bahar’ı çekmem teklif edildiğinde Kaş’a dalış hocası olmaya gidiyordum. Kararımı vermiştim ve teklifle pek ilgilenmedim. Sonra Yavuz Bey’le (Turgul) bir araya geldik. Bana bir söz verdi “Hayatında yönetmen olmaktan en keyif alacağın iş olacak.” dedi. Gerçekten de öyle oldu. Yönetmen olmanın tadını bu işle aldığımı söyleyebilirim. Dalış hocası olmaktan vazgeçip tekrar yönetmenlik yapmama sebeptir İkinci Bahar. Benim gelecek planlarımı ve kariyerimi bambaşka bir yere taşımıştır.
 
Çekerken en keyif aldığınız ve en zorlandığınız sahneler hangileri?
Melek ve Medet’in düğün sahnesini çekmek için Samatya meydanından aşağı inerken şöyle dediğimi hatırlıyorum: “Allah’ım aşağıda bir Çin ordusu var. Ne olur bana yardım et.” Çünkü meydanda 500 kişi vardı ve ben daha 29 yaşındaydım! Şener Şen’in benim çektiğim dönemki sahneleri hep zordu. Silahla vuruluyordu, şubat ayında yağmurda ıslanıyordu, yangının içine giriyordu. Sahneleri çekmek zor değildi ama Şener Abi’nin başına bir şey gelecek diye çok korkuyorduk. Fünyeden kulağı zarar gördü, şubat ayında da iki arazöz suyu yiyince zatürre oldu. Yangın sahnesinde dumandan etkilendi. Ve bunlar olurken Şener Abi ne mi yaptı? Tabii ki çalışmaya devam etti. Ulaş’ın Amerika’ya gidememesine tüm ekip oturup ağladık. Bütün düğünlerde onlar evlendi diye hepimiz sevindik. Şecaattin intihar ettiğinde bütün ekip onun elini tutmak istedik. O kadar o mahallenin, o insanların içindeydik ki her gün, her an bunun bir dizi olduğunu, hem de bunu bizim çektiğimizi unutacak kadar kaptırıyorduk kendimizi.
 
Son set gününde nasıl bir atmosfer vardı?
Mahşeri bir kalabalık vardı. Korumalar, güvenlik görevlileri; her tarafa emniyet şeridi çekilmişti. Dizinin yarattığı etkiyi ilk kez canlı canlı görmüştüm. Çok şaşkındım, hatta şok olduğumu söyleyebilirim. Bir de hep beraber Samatya’nın o merdivenlerinde ‘İkinci Bahar’ şarkısını söylemiştik. Unutulmazdı!
 
Bugün İkinci Bahar ekibi yeniden toplansa, ancak siz başka bir iştesiniz ve vakit ayıramıyorsunuz diyelim. Yönetmen koltuğunu kime teslim ederdiniz?
Bunu Yavuz Turgul’a sormak gerek. O bu işlerde bir üstat.
 
Kadrodaki genç oyunculara baktığımızda bugün pek çoğu birer yıldız. İlk hangisi için ‘’Gelecekte gerçekten çok iyi yere gelecek.’’ demiştiniz?
Hem Ozan hem de Nurgül için demiştim. Bu zaten sette de çok konuşulan bir şeydi.
 
İkinci Bahar’a dair en unutamadığınız anı nedir?
Aslında çok şey var ama aklıma ilk düşenleri söyleyeyim. Her sabah gün ağarmadan Samatya meydanına giderdik. Her gün sabah 5’te. Çünkü dükkânlara mal indiren kamyonlar 11’de gelirdi. O saatten sonra meydanda çalışılamazdı. Biz de her sabah 7’de kayda başlayıp 10:30’a kadar çekerdik. Düşünün gün ağarmadan kameralar omuzda, oyuncular ezberde. Sonra güneş doğardı ve biz büyük bir iştahla çekime başlardık. Şafak vakti “Kayıttt…” sesiyle yankılanırdı meydan. 11 dediniz mi de tüm ekip öğle yemeği yerdik. Hiç ama hiç gözümün önünden gitmiyor o anlar, o dakikalar. Gerçekten benim için şiirsel anlardı. Mucize gibi! Zor ve ağır çalışma koşullarının yaratma arzusuyla şahane anlara dönüştüğü dakikalar.
 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER