Deneme çekimine giderken taktığı tavşanlı çantası veya İkinci Bahar’a görüşmeye çağırmak için aradıklarında konuştuğu kırmızı telefon bile aklında. Alice'nin Harikalar Diyar’ına benzettiği sete dair ise hatırlamadığı tek bir nokta yok neredeyse Gülden Avşaroğlu’nun. Aslında yaklaşık sekiz kere Cennet karakteri için audition vermiş. En sonunda başkasını seçtiklerini öğrendiğinde üzülmemiş.
Bu andan tam bir ay sonra tekrar bir telefon almış ve o gün kendini Samatya’da kostüm provalarında, sonraki gün de Medet’in eski nişanlısı Arzu olarak kamera karşısında bulmuş. Her yönüyle İkinci Bahar’ın ölümsüz bir deneyim olduğunu, bu dizi sayesinde 18 yıldır Şener Şen gibi ikinci bir babası olduğunu söyleyen Gülden Avşaroğlu, bugün bu kadar özenli işlerin yapılmadığından dem vuruyor.
● Konservatuarda okurken İkinci Bahar gibi bir kadroya dâhil olmak büyük bir şans olmalı senin için.
Kesinlikle öyle. İkinci sınıfa geçmiştim konservatuarda, 17 yaşındaydım. O dönem ablalarım beni bir ajansa yazdırmışlardı. Bir gün telefon çaldı ve karşıdaki sesten şu cümleyi duydum: “Şener Şen ve Türkan Şoray’ın başrollerini paylaştığı bir proje var”. O telefonun geldiği anı asla unutmam. Akşamüstü odamdaydım ve kırmızı bir telefonum vardı. Daha sonra Most Production’ın Nispetiye Caddesi’ndeki ofisine gidip tanıtım vermiştim. Çok da eğlendim çünkü hayatımda ilk defa deneme çekimine katılıyordum. Tam “Bu kadar mı acaba bu işler?” diye düşünürken, “Uğur Yücel seninle tanışmak istiyor” dediler. Şaşkınlık, sevinç, inanamama; hepsi bir aradaydı benim için. Evet, oyunculuk okuyordum ama Uğur Yücel, Şener Şen, Türkan Şoray; her biri ayrı bir efsane. Dokunamazsın onlara, ulaşamazsın. Hiç unutmuyorum tavşanlı bir sırt çantam vardı, onu da takıp Yeşil Kabare’ye gitmiştim. Önce sohbet ettik, ardından da audition çekildi. Sonra yine çağrıldım. Fakat o gün biraz ailevi problemlerim vardı, deneme çekiminin ortasında ağlamaya başladım.
Uğur Abi kamerayı kapattırdı hemen. Ben o sırada masada oturuyordum. Yanıma gelip sarıldı ve moral verdi bana. Sonra yaklaşık yedi kere daha gittim görüşmelere. Kabul edilmeseydim bile her hafta Uğur Yücel’le bir araya gelip çalışmak muazzam bir deneyimdi. Devin’in (Özgür Çınar) canlandırdığı Cennet karakteri için gitmiştim. En son saç ve makyaj yaptılar. Hayatımda ilk kez böyle bir şey yaşamıştım. Sahnede oynarken soluma döndüğümde karşımda Şener Şen ile Türkan Şoray’ı görmüştüm. Aynı anda önlerinden Güven Hokna geçti. İleride de beyaz sakallı bir adam gördüm; sonra anladım ki Yavuz Turgul’muş (gülüyor). En nihayetinde beni çok küçük bulduklarını ve başkasıyla anlaştıklarını söylediler. Bir ay sonra telefon geldi ve başka bir rol için benimle görüşmek istediler. Bu sefer audition’a girmedim. Samatya’ya gittim, kostüm provası yaptılar ve ertesi gün de sete çıktım. Çekimler başladı, sonra beş altı bölüm hiç oynamadım ve bitti artık diye düşündüm. Uğur Abi de gitmişti zaten. Devlet Tiyatroları’na girdim ben de. Derken bir gece telefon geldi ve hiç olmadığı kadar çok rol yazılmıştı bana. Belki 15-16 sahnem vardı.
● Orhan Oğuz zamanı mı?
Evet ve büyük bir şok geçirdim. Çünkü hep ya bir ya da iki sahne oynuyordum. “E bitmişti benim rolüm?” derken daha çok sahneyle geri döndüm. Büyük mutluluktu benim için.
● Karşılıklı oynadığınız isimlerin size yaklaşımları nasıldı?
Birkaç yıl öncesine kadar Nedim’le çok yakın dostluğumuz vardı. Artık daha az görüşüyoruz. Ve 18 yıldır Şener Şen diye ikinci bir babam var hayatımda.
● Şener Şen’le çok sık görüşüyorsun galiba, değil mi?
Biz artık bir aileyiz. O, rahmetli annesi, kız kardeşi, benim ailem… En başından beri hiç kopmadık. Benim için çok özel, çok değerlidir. Dünyanın en büyük kazancıdır benim için.
● İlk çekim gününü hatırlıyor musun?
Evet, Develi’nin ikinci katında ailelerin çocukları tanıştırma sahnesiydi. Hiç repliğim yoktu. İlk yakın planımın alındığı anı hatırlıyorum. Utangaç bir şekilde sağıma soluma bakmam gerekiyordu. Uğur Abi monitörün arkasından “Güzel kızım, kara kızım!” diye bağırmıştı ve ben kıpkırmızı olmuştum. O dönem okuldaki hocalarımdan da korkuyordum. Sonuçta daha ikinci sınıftayım ve bir dizide rol alıyorum. Fakat İkinci Bahar gibi bir işi reddetmem imkânsızdı. Türkan Şoray gibi bir diva var orada, onunla sohbet ediyorsun. Bir anne, abla gibiydi. Olağanüstü bir ortamdı, büyük şeyler kazandım.
● İkinci Bahar seti oyunculuğun, hayata bakış açın yönünden sana neler kattı?
Bir gece Türkan Şoray bizim tarafta, Develi’de çalışıyordu. Uzaktan karşı tarafı izleme anı. Genel planı almayı unutmuşlar ve Türkan Hanım eve gitmiş. Geri çağırmışlardı. En ufak bir şikayeti olmaksızın, aynı güleryüzüyle gelmişti sete. Nedim’le nişan sahnemizde ben bile o zamanki küçük aklımla “Nasıl unuturlar, öff…” diye söylenmiştim. Onun disiplini, Şener Abi’nin tüm sahneleri tekrar yazarak çalışması; her biri bugün bile dün gibi hatırladığım şeylerdir. Ve bana da katkısı çoktur. Yavuz Bey (Turgul), senaryoların sol tarafına notlar yazardı. Bir keresinde “Hayatı ıskalamayın!” cümlesini görmüştüm. Şu an o el yazısını taklit bile edebilirim. Oyunculuk anlamında bana şırınga edilmiş çok önemli bir cümledir bu. “Arzu ne kadar doğal oynuyor, sen de onun gibi oyna” şeklinde başka bir oyuncuya not düşmüştü. Saklarım bunu hâlâ. Okulda bir dizide oynadığım için o kadar hırpalanıyordum ki hocalarım tarafından, o sıralarda Güven Abla’nın ve Şener Abi’nin bana sahip çıkması çok değerliydi.
● Okul o dönem uğraştırıyor muydu seni? Sınıf arkadaşlarının tepkileri nasıldı?
Başta sadece bir hocam biliyordu ama sonra daha çok sahne yazıldı ve dizinin yayınlandığı günler, “Allah’ım lütfen bölüm başkanım izlemiyor olsun” diye dualar ediyordum ve ertesi gün okul deyim yerindeyse yıkılmıştı. Dizi bittiğinde tüm ekip Siyaset Meydanı’na katılmıştık. Ben oyuncular bankosunda oturuyordum. Karşımda da sınıf arkadaşlarım vardı. Bütün gün bölüm başkanımız onlara neler söylemeleri gerektiğine dair bilgiler vermişti. Kötü bir duyguydu çünkü iki saat önce birlikte aynı sınıftaydık ama o an dizide oynamanın çok kötü bir şey olduğunu, hele de Şener Şen’in bir dizide asla oynamaması gerektiğini söylediler. Bir yıl sonra onlar dizilerde oynamaya başladılar ve hâlâ da oynuyorlar (gülüyor).
● En keyif aldığın ve zorlandığın sahneleri hatırlıyor musun?
Zorlandığım değil de gücüme giden bir sahne olmuştu. Ehliyetim yoktu ve dizide otomobilim vardı zengin bir ailenin kızı olduğum için. Sarı bir Renault Twingo getirmişlerdi. Onunla kasabın önüne gelip otomobilden inmem gerekiyordu. Tabii böyle bir şey mümkün değil. Ben sadece vites ve direksiyonun yerini biliyorum o zamanlar. Orhan Hoca (Oğuz), “Oyuncu dediğinin ehliyeti olur” demişti. Halbuki 18 yaşıma basalı henüz iki üç ay olmuştu. Bir de kar yağıyordu ve benim üzerimde limon sarısı bir tuvalet vardı incecik. Üstümden battaniyeyi aldılar. Türkan (Derya), “3, 2… Titremeyi kes, kayıt!” diye bağırmıştı. Türkan Hoca’ya hâlâ bunu söylerim ama o da “Hiç hatırlamıyorum” der (gülüyor). En zevk aldığım sahne de Şener Şen’le olan tek sahnemdi.
● Kadın yönetmenlerin pek olmadığı bir dönemde Uğur Yücel ve Orhan Oğuz’dan sonra Türkan Derya ile çalışmak nasıldı?
Uğur Yücel’le çok yoğun bir audition ve hazırlık dönemi geçirdiğimiz için, kimsenin hakkını yiyemem ama ikinci sezonu Uğur Abi’yi özleyerek geçirdim. Nurgül de keza öyleydi. Belki çok genç ve daha duygusal olduğumuz içindir. Diğerleri daha profesyoneldiler. Fakat bizim ilk projemizdi. Daha önce TRT’de bir dizide oynamıştım ama bu bambaşka bir şeydi. Türkan Hoca’da da artık bu işlerin böyle olduğunu, yönetmenlerin gelip gittiğini anlamıştık. Bana karşı sertti açıkçası biraz. Tabii ben alıktım da biraz, konservatuarda okuduğum için de Nurgül veya Yasemin kadar sette vakit geçiremiyordum. Aklımda hep okul korkusu oluyordu. Fakat bir yandan da hep sette olmak istiyordum. O dönemde görüntü yönetmeni Hakan Gürtop bana çok sahip çıkardı.
● Kamera arkasında vakit geçirdiğin anlardan şu an hatırladıklarını anlatabilir misin?
Ne zaman ara verseler Nedim’le gidip fıstıklı kebap yiyorduk. Bir süre kebap yemediğimizde, “Hadi artık kaç saattir yemiyoruz” diye takılırdık birbirimize. Kebap veya balık yiyelim, Şener Şen’i yalnız yakalayıp onunla sohbet edelim. Geceleri Meral Abla’yı yakalayalım da bize anılarını anlatsın. Masal dinler gibi dinlerdik onu. Her biri bizimle vakit geçirirdi zaten. Mesela çok ulaşılmaz gibi görünse de Türkan Abla (Şoray), elinizi uzattığınızda size sarılan biriydi. Onun çekingen bir yapısı vardı ama davet ederseniz muhakkak gelir ve sohbet ederdi.
● İkinci Bahar’ın yokluğu kariyerinde nasıl bir boşluk yaratır?
Düşünemiyorum bile. 18 yıldır Şener Abi’nin hayatımda olmayışını ya da Nurgül gibi bir dostumun olmayışını düşünemiyorum.
● Arzu yerine Cennet’i oynamış olsaydın hayatında bir değişiklik olur muydu?
Bir ajansım olmazdı ve oyuncu olarak devam ederdim. Sadece oyunculuk yaparak para kazanıyor olurdum. Kısmet böyleymiş, çok zor sahneleri vardı Cennet’in. Sonrasında izlerken “Bunu da becerebilir miydim? Devin ne kadar iyi oynamış.” derdim.
● Bugünkü oyunculuğunla hangi sahnenin tekrar çekilmesini isterdin?
Nedim’le tren istasyonundaki ayrılık sahnesi herhalde. Hiç uyumadan gitmiştim ve çok zor bir sahneydi. Tren istasyonundaki çay bahçesinde benden ayrılmak istediğini söylüyor ve ben de, “O kız, değil mi?” diyorum. Hayatı ıskaladığım bir andı mesela. Çok güzel yazılmış bir sahneydi. Arzu’nun dallanıp budaklandığını gördüğüm andı.
● Şu an hem oyuncu, hem casting direktörü hem de menajer olarak çalışıyorsun. Bugünle İkinci Bahar’ın olduğu dönemi karşılaştırdığında nasıl bir tablo çıkar?
Her şeyden önce çok gerçek bir senaryoydu. Diyalogları, hayatı, ortamı, oyunculukları ve karakterlerin birbirleriyle olan ilişkileriyle çok yaşayan bir metindi. O zamanlar 70 dakikaydı bir bölüm. Bir de o dönem o kadar az dizi vardı ki bir işte oynamak, seçilmiş olmak çok önemliydi. Şimdi biri bitiyor, diğeri başlıyor. Hikâyesinin başı sonu belliydi. Şimdi saçma iki sayfalık bir senaryoyla sete çıkılıyor. Yolun ortasında senaristler değişiyor. Her şey çok özensiz.
-
● Bugünün koşullarında izleyicinin ve kanalların arz talebine baktığında İkinci Bahar gibi bir iş aynı ekiple çekilse geçmişteki ilgiyi görür mü?
Reyting makineleri üzerinden konuşuyorsak gerçekten garanti veremem. Şu anki izleyici çok aşağıda işler mi seviyor, kaliteli mi bilemem. Çok ucuz bir iş de birinci oluyor çok kaliteli ve özenli bir iş de. İzleyicinin kültürünü, sosyoekonomik yapısını şu anda bilemiyorum. Çünkü seyrettikleri şeylerin durdukları yerler de bir değil. Kimse ikisi de aynı halka hitap ediyor demesin, değil. Benim de kendi eğitimim ve sosyoekonomik duruşum açısından salı günü izlediğim işle cumartesi izlediğimin kalitesi aynı olmuyor. Dolayısıyla reyting hakkında bir şey söyleyemiyorum. Fakat bugün de olsa halk o gerçek karakterleri ve ilişkileri bağrına basardı.
● Setten hatıra aldın mı?
Dostlar aldım. Başka hatıra bir şey almadım ve almak istemezdim de. Şu an aldıklarımla çok mutluyum.
● Röportajı okuyacak olanlara İkinci Bahar hakkında son olarak ne söylemek istersin?
Keşke şimdi de bu kadar özenli işler yapılsa…