Veliaht: Esenler’in alt katları

Veliaht: Esenler’in alt katları
“Ruhlarımız her neden yoğrulmuşsa, ikimizinki de aynı.”
Uğultulu Tepeler
 
Emily Brontë’nin Uğultulu Tepeler’inde Heathcliff, Catherine’e olan aşkını ifade etmek için “Benden daha çok bana benziyor onu bu yüzden seviyorum.” sözlerini kullanır ve ekler: “Ruhlarımız her neden yoğrulmuşsa, ikimizin ki de aynı.” Yahya ve Derya’nın ruhları da aynı şekilde yoğrulmuş gibi. Birbirlerine baktıklarında sadece geçmişi değil, içlerindeki o vahşiliği de görüyorlar sanki.

Ailelerinden yaralı iki karakter Yahya ve Derya. Çok küçük yaşta Derya annesinin ölümüyle, Yahya ise babasının ölümüyle sınanmış. Bu iki ölüm de ne yazık ki birbiriyle ilişkili. Derya’nın annesinin ölümüne Yahya’nın babasının sebep olduğu düşünüldüğünden bu babasını ölüme götürmüş. Gözlerinin önünde verdiği korkunç kayıp ise Yahya’nın hem küçük yaşında büyümesine hem de çocukken hissettiği duyguların yerini intikamın almasına sebep olmuş. Her gece babasının mezarına uyumaya giden Yahya’nın çocuk kalbinden arda kalan her şey çürümüş, Derya haricinde.

Yahya ve Derya’nın çocukluklarından geriye yalnızca birbirleri kalmış. Hayatlarındaki güzel tek şey aşklarıymış ancak o da fazla sürmemiş ve ellerinde kalan bu tek güzellik de onlardan alınmış. Tam olarak nasıl başladığı, devam ettiği ve son bulduğu henüz bilinmeyen ilişkileri, son bölümde gördüğümüz flashback sahnesinde öğrendiğimize göre Derya’nın babası Zülfikar sebebiyle son bulmuş. Derya’nın bu hayattan tek istediği Yahya’yken, babası onu ailesiyle tehdit edince Derya çocukluğundan kalan son güzelliği de kendi elleriyle bırakmak zorunda kalmış. Aynı zamanda Derya’yı başka birinin kollarına itmiş; Beyazıt’ın.

Artık bir başkasıyla evli olan Derya, Beyazıt’ı “Köle pazarından adam seçecek olsam böylesini tercih ederdim.” olarak tanımlıyor. Çift sahnelerini izlerken de bu cümlenin doğruluğunu hissedebiliyorsunuz. Derya güçlü ve yüksek bir karakter. Evin ortanca kızı. Evdeki diğer kadın karakterlerin aksine, kelimenin tam anlamıyla evcilleştirilmemiş. Erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü, hemcinsinin sayılı olduğu Esenler Otogarı’nda hiçbir otoriteye boyun eğmeden, kadınlara yakışmaz denilen bu yeri tek başına yönetebilecek bir güce sahip.

Veliaht; bir makamın, bir tahtın veya mirasın kendisinden sonra geçeceği kimse anlamını taşıyor sözlükte. Bu kimse genelde hep erkeklerdir. Zülfikar Karslı’nın kendinden sonra yerini emanet edebileceği tek erkek çocuğu evden çıkamıyor belki evet ama oğlundan başka üç kızı da var. Kız çocuklarının varlığına rağmen, onlardan birine geleceğini emanet etmek yerine bir yabancıya emanet etmeyi tercih ediyor.

Bu kadınlar olarak senelerdir başa çıkmaya çalıştığımız düzenin kısa bir özeti gibi. Kadınlar yapamaz, yönetemez, veliaht olmaz… İşte Derya hikâyenin tam da bu kısmında “Senin o erkek dünyanın içinden geçeceğim.” diyerek düzene boyun eğmiyor ve ekranlarda izlemeyi özlediğimiz güçte bir kadın karakter izleme zevki sunuyor bizlere. Beyazıt ise Derya’nın aksine daha pasif bir karakter. Neredeyse ağzından çıkan her replik Derya’nın daha iyi bir versiyonuna ulaştırmak, onun daha iyi olmasını sağlamak için söylenmiş gibi.

Beyazıt, Derya’yı yüceltmeye yönelik bir karakterken Yahya ise Derya’yı Esenler’in lağımlarına indirebilen biri. Üstelik bunu yapabilen tek kişi.
 
“Öyle şoförler gibi elinde çayla gezme milletin içinde!”
 
Beyazıt’ın otogarda çay içtiğini gördüğünde ona kızan ve bu görünüşün hoşuna gitmediğini söyleyen Derya; elinden oralet düşmeyen Yahya’yı gördüğünde ise eline çay alıp ona eşlik edebiliyor. Ve bundan haz duyuyor.

Yahya’nın intikamı ve Derya’nın güç savaşı ikisini hem birbirine çekiyor hem de itiyor. Biri acıdan güç alırken diğeri güçle acısını bastırıyor. Bu yüzden ne kadar farklı görünseler de aynı yerden kırgınlar. Geçmişin acısına rağmen, Derya’ya bakarken hala içi gidiyor. Derya’nın verdiği tüm güç savaşının içinde ise kendi olabildiği tek yer Yahya’nın yanı. Otobüsler insanları kavuşturur. Özlediklerinizi yanınıza getirir, sizi özleyenlerinizin yanına götürür. Ancak aynı otobüsler Yahya ve Derya’yı birbirinden ayırıyor.

Yahya, Derya’nın babasından korktuğu için ondan ayrılıp çekip gittiğini düşünüyor. Oysa tam aksine Derya cesaret gösterip onu ne kadar sevdiğini ve onunla olmak istediğini babasına anlatmış ancak babası aşkını kalbine gömmesine sebep olmuş. Yani Derya hem Yahya’yı hem de kendini terk etmek zorunda bırakılmış. Onca terk edişe rağmen yıllar sonra ilk kez Esenler’in alt katlarında birbirlerini gördüklerinde anlaşılan ise aşklarını hala terk edememiş oldukları.
 
Geçen gün ne yapıyordunuz alt katlarda? Esenler’in lağımlarında dolaşacak kadın değilsiniz siz. Bir şey mi arıyordunuz yoksa?”
“Sen de mi oradaydın?”
“Her zaman.”
 
Derya, Yahya’yı da kendini de terk edip gittikten sonra, kendisinin de içindeki aşkın da değiştiğini sanmış oysaki hala kalbi aynı kişi için çarpan küçük bir kız çocuğu var içinde. Yahya’nın Esenler’in lağımları olarak adlandırdığı yer aslında yalnızca bir konum değil, kendisi. Bir zamanlar Derya ile birlikte oldukları yer belki de. Derya gitti evet ama bir zamanlar oraya, ona aitti. Hala oraya, ona ait. Yahya ise zaten her zaman oradaydı.
 
“Beyazıt eğitimli, gayet medeni bir adam. Ama daha sen evrimini tamamlayamadın dimi? Yabanisin bu konuda…”
“Doğru. Yabaniyim ben. Ama yanlış hatırlamıyorsam sen de medeniyet sevmezsin hiç… Evcilleştin mi yoksa?”
 
İlişkilerinde henüz izleyicinin bilmediği ancak fazlasıyla önemli anlar olduğunu düşünüyorum. Bu replikler yalnızca geçmişte birbirini sevip ardından ayrı düşmüş iki insanın replikleri olamayacak kadar cüretkâr. Geçmişte birbirlerine âşık olmuş, birbirlerinden başka kimsenin tanık olmadığı, başka kimseye göstermedikleri özelliklerine tanık olmuş, tanık oldukça daha da âşık olmuş iki insan gibiler daha çok. Aşktan fazlası gibiler. Belki bir tür bağımlılık.
 
“Bırak!”
“Bırakırım. İstediğin zaman bırakırım.”
 
Hala onu istediğini, onun için yanıp tutuştuğunu bildiğinden Yahya’nın Derya’ya karşı hareketleri oldukça rahat. Durup dururken ona sataşabiliyor, geçmiş mevzuları açabiliyor ve bel altı denilebilecek cümlelerle onunla alay edebiliyor. Derya ise bu tarz ithamlar ona başkası tarafından yapılsa adamı yer yüzünden silebilecek bir karakter olmasının aksine Yahya’nın bu gevşekliğinden hoşlanıyor, henüz ikinci karşılaşmalarında dudaklarını onun etkisi altına bırakabiliyor. İzleyiciyi çifte çeken şey de bence tamamen bu zıtlık. Hem Derya ve Yahya’nın birbirlerine olan zıtlıkları hem de içsel olarak kendileriyle yaşadıkları zıtlıklar.
 
Tüm zıtlıklarına rağmen aynı ruhtan yaratıldıklarına inanıyorum. Çünkü Yahya’nın bahsettiği medeniyetsizlik, ikisinin de ruhunun yapı taşı aslında. Bunu içten içe bildiklerinde ayrı kaldıkları onca sene birbirlerinden vazgeçememişler, belli ki geçemeyecekler de.
 
Eda Akça
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER