Taşacak Bu Deniz'e genel bakış

Taşacak Bu Deniz'e genel bakış
İlk tanıtımda Adil’in “Esme, esme da” sözleri ve Esme’nin “Koçari, geber da” sitemiyle biz izleyicilere merhaba dediler. Ulaş Tuna Astepe ve Deniz Baysal’ın uyumlu hali ve viral olacağı daha o zamandan belli olan jenerik müziği ile beni hemen kendisine çekmeyi başardı. Dizinin, Karadeniz’in hırçın dalgaları ve dumanlı dağlarının arasında geçmesiyle, anlatacak bir hikâyesi olması izleyici ile kolay bağ kurmasını sağlıyor. Bunca bence en büyük pay senaristler Ayşe Ferda Eryılmaz ve Nehir Erdem’e ait. Namıdiğer Ortiler. Onların kaleminden çıkanları beyaz cam ekranda izlemeyi özlediğimi fark ettim. Projenin her aşamasını nakış gibi işlediklerini düşündükçe bundan sonra izleyeceklerim için heyecan duymamı sağladılar.

İzninizle konuya Tolstoy’a atfedilen “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.” cümleleriyle başlamak istiyorum. İlk bölümü izlerken hissettiğim tam olarak buydu. Açılışı Atina’da yaşayan Rum kızı Eleni’nin evlatlık olduğunu öğrenerek yapmak istemişler. Mezuniyetiyle birlikte gelen babasının ani ölümü onun hayatında çok şey değiştiriyor. Öğrendiği gerçekle birlikte Karadeniz’e ailesini bulmaya yola çıkıyor. İşte asıl macera da burada başlıyor. Her açıdan doğru bir hikâye sunumu olmuş. Derdini ilk iki bölüm de anlattığını düşünüyorum. Şehre gelir gelmez henüz kimsenin bilmediği anne ve babasıyla tanışıyor. Adil ve Esme çokça can almış kan davasının hâlâ süregeldiği bu coğrafyada yaşayan düşman iki köyün birer evlatları. Bu düşmanlık onlardan çok şey götürmüş olacak ki ikisi her sahnelerinde kalplerindeki yarayı dilleri ile kanatmayı ihmal etmiyorlar. Ne olursa olsun gözlerindeki saklayamadıkları aşkları izleyicilere umut olarak yansıyor. Adil daha yumuşak ama Esme gardını bir an olsun düşüremeyecek kadar kırgın. Bunun en önemli sebebi bize bölüm sonunda veriliyor, ölmüş bebeğinin yasını yirmi yıldır tutuyor oluşu. Esme’nin en büyük sırrından sanırım Adil’in de haberi yok. İzlediğimiz sahnelerde bununla ilgili hiçbir ipucu alamadık. Eleni’nin doktor olması en çok Adil’in işine yaradı, bilmeden babasının hayatını kurtardı. Bildiği tek şey annesinin Furtunalı olduğu. Ben şimdiden annesinin kim olduğunu öğrendiğinde hissedecekleri için çok heyecanlıyım. Birkaç sahneden dolayı baba sevgisi ile büyüdüğünü varsayarak anne sevgisine daha yabancı. Kendisinin de söylediği gibi tam olarak Koçari-Furtuna meydan savaşının ortasına düştü. Öyle bir düşüş ki aşkı da beraberinde getiriyor. Eleni ve Oruç ikilisi kabul etmeliyim ki dizinin en güzel sürprizi. Hiç hesapta yokken Karadeniz’in dillere pelesenk olmuş türkülerine, adlarını dağlara yazdırmış sevdaluklarına bir yenisini daha ekleyecek kadar uyumlular.

Biraz karakterlere değinmek istiyorum. Senaristlerin Adil ismini özellikle seçtiklerini düşünüyorum. Adil’in kendine göre bir hak arayışı var. Mümkün oldukça hakkaniyetli durmaya çalışsa da olmadığında kendince yargıç yönünü ortaya çıkarıyor. Yeni bölüm fragmanında adalet dediğini duyduğumdan beri onlara yapılan onlarca kötülüğe karşı yapacaklarını düşünmeye başladım. Ulaş Tuna Astepe karakterini öyle üzerine giymiş ki izlerken Adil dışında aklıma Tahir karakteri gelmiyor. Atmosferin ve tanıdık kelimelerin yarattığı bazı benzerlikler negatif iz bırakmak yerine eski bir dostuma kavuşmuşum gibi hissetmedi sağladı. İki bölümde de dikkatimi çeken en önemli şeydi Esme’nin genel tavrı. O kadar taşlaşmış görünüyor ki yası hala çok taze, tebessüm ettiği sahne bile yok denecek kadar az. Her sahnesinde bu kadına kaybettiği mutluluğu geri verin diye kendimi söylenirken buluyorum. Doğacak kızı için bir isim düşünmüş müdür? Bunu da öğrenmek isterdim. Eleni gerçekten sıcak nevale biri. Onun bu hallerini anne ve babasının gençliğine benzetiyorum. Onda hala hayalleri ve gelecekleri için çabalayan iki gencin umutları saklı. Oruç’u es geçmek istemiyorum. Doğrusu onu hafif flörtöz buluyorum. Üstelik fevri tavrı daha çok hata yapmasını sağlayacak gibi duruyor. Annesinin bu hikâyede nasıl bir konumda olduğunu düşündüğümüzde umarım Eleni’yi üzecek hatalar yapmaktan kaçınır.

Gelecek bölümler için bir sürü soru işareti bırakılmış. Adil ve Esme neden ayrıldı?  Esme’nin babasının ölümü ile Adil’in bir bağlantısı var mı? Benim aklıma takılan bir diğer şey ise Hicran karakteri. Hicran’ın, Zarife ve Şerif’in böyle bir günahı işlerken onlara yardım etmek için motivasyonu neydi? İlk bölüm de Adil yaralı halde sağlık ocağına getirildiğinde ona olan bakışları düşmanlıktan çok daha fazlası gibi gelmişti. Sonrasında başka bir şey göremedik ama ikinci bölümde Esme’nin “Seni de Adil’in yanına gömerim.” sözü beni şüpheye düşürdü. Bakalım altından neler çıkacak?

Son olarak dizinin müziklerine ayrı bir parantez açmak istiyorum. Senaristlerin yazdıkları projelerinde sözleri kendine ait şarkıları mevcut. Bu hikâyelerinde de bizi bundan mahrum bırakmamışlar. Tabii ki Yüksel Baltacı’nın müthiş emeğini göz ardına atamam. Şahane müziklere imzasını atmış. Günlerdir çoğumuz her yerde arar hâle geldik. Bu işe gönül vermiş tüm emekçileri kutlarım. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER