Taşacak Bu Deniz: Eleni’nin anne ve baba hasreti

Taşacak Bu Deniz: Eleni’nin anne ve baba hasreti
“Dizindeki yarayı biliyorum, yüreğindekileri de bilsem ki ya!”

Son zamanların en popüler işlerinden, reytingi ayrı sosyal medyası ayrı konuşuluyor. Anlatılan bu hikâyeye bazen çocuklarını okul çıkışı almaya gelen velilerden bazen de çarşıda dükkân işleten esnaf abilerimizin sohbetinden aşina olmaya başladık bile. Bu popülerlik tesadüf değil, arkasında büyük bir özveri ve emek saklı. Her bir sözü özenle yazılan şarkıların notalarını, ilmek ilmek işlenen hikâyenin her satırını tabii ki izleyici görmezden gelemedi. Evet, Taşacak Bu Deniz’den bahsediyorum. Kendi adıma cuma günlerimi neşelendiren bu projenin izleyicisi olduğum için keyifliyim.

Başlayalı sadece 6 hafta olmasına rağmen tüm karakterlerle büyük bağlar kurduğumuzu düşünüyorum. Beni en çok etkileyen ise Eleni’nin başına gelen tüm musibetlere rağmen ailesini aramaktan asla vazgeçmemesi oldu. Beş bölümdür dile gelmeyen sözler ve “keşke”ler bu bölüm bir bir ortaya döküldü. “Sen var ya keşke benim kızım olsan.” Adil’in dilinden dökülen “keşke”nin içinde bu sefer pişmanlık değil özlem ve temenni saklı. Her nasip vaktine esirdir. O vakte adım adım ilerlerken çekilen her çileye değecek kazanacakları.

Adil’in babalığı, delikanlılığı bileğinde değil yüreğinde. Geçen bölüm “Hiçbir çocuk kendi yarasını sarmamalı.” diyerek yüreğinde baba yarası olanların kalplerini titretmişti. Senaristlerin ikisi arasındaki babalık bağını çok ince işlediğini düşünüyorum. Eleni’yi evlat edinen babası, eşine nazaran sevgisini göstermeye çalışmış olsa da kızının mezuniyetinde boş iki koltuğu tek sayıya indirebilen bir baba olmayı başaramamış. Adil ile tanıştığı ilk andan itibaren mahrum kaldığı her duygu hayatın akışında teker teker sarılmaya başlandı. Ayrıca Adil’in, kendini akademik olarak süper zekâ ama hayata karşı tecrübesiz olarak nitelendiren Eleni’ye hayatın sert yönlerini hem sözleriyle hem de yaşadıklarıyla öğretiyor olması da ne denli şanslı olduğunun bir diğer kanıtı. Keşke “minnak” serçene geniş kartal kanatları verebilseydin, Adil. Kızın bu Furtunalı denizde dalgalarla daha çok mücadele edecek. Neyse ki kalbi yaşından büyük Eleni daha o gün anlamıştı. Dizindeki her yarayı saran, onu bir an yalnız bırakmayan, uyandığında sevgisini haykırdığı bir not hediye eden bu adam kalbindeki en büyük iki boşluktan birini doldurmaya başlamıştı bile.

Adil, kızının yaralarını sararken Esme’ninkiler hâlâ çok taze. Kızının penasıyla kana bulanmış eli sevdiği adam tarafından sarıldığı halde görünmeyen yaraları ona daha çok batıyor. Yirmi yıldır kaybettiği kızının yasını tutmaktan bir an bile vazgeçmemiş. Bu bölüm kara bulutların geçmesine izin vermediği en ufak bir ışığa koşa koşa sarıldı. En önemlisi hesap sormaktan geri durmadı. Geçen bölüm “Uyanıyorum.” demişti. İnsanlar uyur ama korkular uyanık kalır. Tüm korkularını bir kenara bıraktı. Sorularının hiçbirine cevap alamaması önemli değil. Onun artık tutunacak bir dalı, umudu var. Yalan ve ihanetle uyutulduğu bu yerde Furtuna’yı başlarına yıkmayı en çok sen hak ediyorsun. Esme, es artık da!

Yeryüzündeki her canlı iyilik ve kötülük kavramlarını kendine göre belirleyip yaşar. Oysa insan olmanın en temel kurallarından biridir adalet ve dürüstlük. “Senin dalını eğenin ağacını keseceksin.” diyen Eleni’ye, Tolstoy’un “Seni satanlar kolunu da kırarlar, belki affedersin ama artık onları kucaklayamazsın.” sözüyle karşılık vermek istiyorum. Çünkü altı bölümdür ilk defa Oruç’tan gelen ihanete karşı tepkisiz kalamadı. Hayatın akışında gelişen olayları veya yaşadıklarımızı değiştirmeye gücümüz yetmez ama tarafımızı belli etmek bizim nasıl bir insan olduğumuzu belirler. Geç tecelli edilen sırrın günahı da büyük olur. Ailesinin günahlarını üstlenmesi bir bedel ödemek demekse Oruç bu ihanetin bedelini vicdanıyla ödeyecek belki de. Büyük bir felaketi önlemek için söylenen yalan daha büyük bir felakete yol açtığında izleyeceği rotayı da şimdiden merakla bekliyorum. Baştan kaybedilmiş bir savaş diyerek geri çekilmek mi yoksa her şeye rağmen Eleni için mücadele etmek mi? Seçim senin!

Fırtınalı denizin koçari dağlarına selam olsun! Daha saracak yaralarımız, iyileştirecek yarınlarımız var. Bir de Adil’in bir gün Esme’ye yine “efulim” diye seslendiğini duyar mıyız?
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER