Laçin Ceylan: Korkak olmayan vicdan ve sevgiye inanıyorum
06 Kasım 2014
Bir film sektörü emekçisi olarak meslektaşlarımla iftihar ettiğim bir dizi projesiydi "Hatırla Sevgili" Gerçekten hatırlanası bir iş çıktı ortaya ve sanırım hiç de unutulmayacak. Fonunda 50'ler ve 60'ların Türkiye'si olan bir aşk, o aşkın önünde buhranlı bir dönem; umut, mücadele, biraz da hüsran.. "Hatırla Sevgili"yi bir kelimeyle özetle deseniz "naif" olurdu o ama üzerine konuşmalara doyamadık. Bana göre dizinin en hayat dolu ve bir o kadar da hayattaki tek korkusunda ne yazık ki haklı çıkmış karakteri Sevim'i, ona hayat veren Laçin Ceylan'la konuştuk.
Bir çok dizide oynamış profesyonel bir oyuncu olarak, "Hatırla Sevgili"yi diğerlerinden ayıran bir özellik var mıdır senin için?
Hatırla Sevgili, her zaman diğerlerinden ayrılacak. Çünkü o bir dizi olmaktan çok, başka bir ruh bütünlüğü ile çekildi. Sette ve yaratıcı ekibin arasında konuşulan her şey; o dönemin ruhuyla olaylarını aktarabilmek, canlandırabilmek ve elden geldiğince en iyisini yapabilmek üzerimeydi. Rating kazanma oyunları akla bile getirilmiyordu. Ayrıca kadroda günden güne artan bir sıcaklıkla insanlar bir araya geldi. Hala ailemi oynayan insanları düşündükçe boğazıma bir şey düğümlenir. Birbirimizi çok sevdik, birlikte gerçekten çok güldük ve gerçekten birlikte ağladık. Zaman zaman set koşulları çok zordu. Katlanma gücümüzü, hem içinde bulunduğumuz konudan, hem de yanıbaşımızdaki rol arkadaşımıza derinden inancımızdan alıyorduk. Ben bir sevgi bağını bu kadar derin işlediğimi diziyi bitirince anladım. Son çekimim, gazetemin çekildiği Beykoz'daki o metruk ve viran yerdeydi. Son kare çekildi bitti ve hüngür hüngür ağladım. Sanki gerçekten gazetemi bıraktım. Bir dönemi geride bırakarak ve kalpten bağlı olduğum bir yurttan ayrılır gibi setten ayrıldım.
Bu rol sana geldiğinde ne düşündün, daha öncekilerden farklı bir rol müydü bu sana göre?
O diziden önce Tomris Giritlioğlu beni başka bir dizi için çağırdı ve orada bir rol teklif etti. Okudum, aslında güzel bir dizi projesi idi o da. Bu arada Tomris'in kötü bir dizi projesiyle geldiğini hiç görmedim. O da güzel bir projeydi. Rol de güzeldi. Ama kalbim hadi yap bunu da demedi bana. Emin değildim, düşünüyordum. Derken beni ofise çağırdı, oraya gittim. Kafamın biraz karışık olduğunu emin olmadığımı paylaşırken, önüme başka bir senaryo verdi. Bak bir de bu var dedi. Hatta vaktin varsa al şimdi bir kenarda oku dedi. Sonra ben çekilip bir kenara okudum. Senaryoyu çok çok sevdiğim gibi orada bir rol gözüme ilişti. Tomris'in bana teklif ettiği ilk senaryodaki rolden de daha küçüktü üstelik. Ama ben çok sevdim o yeni senaryodaki rolü. “Okudum.” dedim Tomris'e . “Nasıl buldun?” dedi. Çok beğendiğimi söyledim ve beğendiğim rolü söyleyince şaşırdı. "Gerçekten?" dedi. “Evet.” dedim. Dolayısıyla ilk teklif ettiği diziye değil, ikinci teklif ettiği diziye, yani Hatırla Sevgili'ye dahil oldum. Kalbim bana nasıl doğru söylemişse, güzel bir dizi olmasına rağmen o ilk iş tutmadı. Ama benim kalbimin küt küt ettiği Hatırla Sevgili, bir anıt gibi Türkiye dizi tarihinde yerini aldı. (Burada kendi hissiyatımı da övüyorum utanmadan :)))
Sevim sence nasıl bir kadındı?
Sevim; ideolojisine çok inanmış, o yolda cesaretli bir duruş ortaya koyabilecek donanımda, bilgili bir kadındı. Sevim'i başta böyle tanırken, zamanla altında yatan korkularını da fark ettik. Hem bir insan hem de kadın olarak kaybetme ve sevme korkusu yaşıyordu. Hayatındaki ideolojisindeki, eylemindeki güçlü duruşu, aşk söz konusu olunca zayıflıyordu. Korkularını da göstermemeye, canlı ve dinamik kişiliğiyle örtmeye çalışıyordu. Sevdiği adam, hayat yolunda beraber yürüyebileceği O’nu seven bir adamdı. Ama O’na kendini teslim etme korkusu yaşadı. Çünkü kaybetmekten korkuyordu. Hayatın zalim ironisi girdi devreye. Bu korkuları ikili ilişkide ortaya çıkmadı hiç. Çok iyi anlaştılar ve gerçekten karşılıklı olarak birbirlerini sevdiler. Ancak gençlerini, aydınlarını yiyen bu topraklar, sevdiği adamı öldürdü. Evet kaybetmekten korkuyordu, en acı şekilde de kaybetti.
Kendi adıma çok yaşayan bi karakter olduğunu düşünüyorum, senin de ilave ettiğin karakteristik özellikler oldu mu Sevim rolüne?
Teşekkür ederim. Ama Sevim rolü, rol değildi artık. Böyle yaşayan biri olduğuna ben de çok inanıyordum ve O’nu seviyordum. Dolayısıyla, benim üzerimden yaşaması, var olması için özen gösteriyordum. Benim O’na kattığım şey, enerjim ve zaman zaman mizahi yanı olmuştur. Her zaman kendimizden bir şeyler katarız. Bir de unutmadan; Sevim'e kattığım en önemli şeylerden biri,- ruhunun dışında- kıyafetleri, bazen de takılarıdır. Teyzemin, anneannemin, annemin, o dönem giydiği bazı giysileri Sevim için giydim. Sevim'e çok yakışıyorlardı. Aynı yılların ruhu ailemin kadınlarının kıyafetlerinden Sevim'e aktarıldı. Saçlarının rengi de benden.
Böbrek hastası olmasını dahi umursamayan hayat dolu ve çok cesur bir kadın izletmiştin bize, sence neydi bu kadının enerjisinin sırrı?
Bir kere henüz gençti ve yaşamak hayata tutunmak istiyordu. Solcuydu ve devrime inanıyordu. Devrim aşk demektir, bu aşk vardı O’nun içinde. Sonra sevdiği adam çıktı karşısına, enerjisi katlandı.
Ben senin de çok enerjik bir kadın olduğunu biliyorum şahsen ama evet Sevim’le çok benzeyen bir de şöyle bir tarafımız vardı diyebilir misin?
Evet, ben de asla sağcı olabilecek biri değilim. Olmam. Bu konuda benziyoruz. Korkak olmayan vicdan ve sevgiye inanıyorum. Bu konuda öğrenmeye ve gelişmeye çalışıyorum.
En çok etkilendiğin sahneyi hatırlıyor musun?
Ziverbey Köşkü Sahnesi!
Ben bunu nasıl oynarım diye seni düşündüren belki de zorlayan bir sahne oldu mu hiç?
Miting ve kitle hareketlerinin sahnelerine her sabah "Allahım yüzümüzün akıyla çıkalım, güzel çekip bitirebilelim!” diye giderdim.
Sen zaten dönemi, zorluklarını, siyasi çalkantıların insanların hayatına nasıl yansıdığını biliyorsun; oynarken herhangi bir endişen, “Bunu başka türlü anlatabilseydik keşke...” gibi bir tereddütün oldu mu hiç?
Daha çok şöyle düşünmüştüm.. Bazı olaylar keşke daha ayrıntılı işlenebilseydi diye... Ama dizi ne yazık ki benim arzuladığım gibi bir şey değil. Sinemada bulduğunuz zamanlamayı veya derinleşmeyi dizi dünyasında ne yazık ki göremiyorsunuz. Sonuçta bir tarihi sıralama izleniyordu ve düşünülen noktaya gelmesi açısından belirli bir hız ve tempoda işleniyordu. Bu yüzden bazen hızla değinip geçiyorduk olaylara. Tabii ki sonuçta bir tarih dersi işlevi de tümden beklenemez dizilerden. Dizi dediğimiz, fiktif , kurgusal bir şey… Elbette işin içine hayal gücü, hikaye katma ya da o devirlerin atmosferi içinde kurgulanmış, kurulmuş bir hikaye olacak.
Gelelim aşka... Sevim nasıl bir aşıktı?, Mehmet'le olan aşklarını nasıl değerlendiriyorsun?
Başta hem sevdiğini belli ediyordu, hem de sonuca gidecek olan karardan kaçıyordu. Bu anlamda Mehmet'i biraz yordu. Hatta evlenme teklifini aldığı akşam, o gerilim yani “evet deme korkusu”, O’nun o gece erken sarhoş olmasına neden oldu. Eve, ailesinin yanına döndüğünde, alkolün verdiği rahatlıkla heyecanını mizahla anlatmaya çalışırken gözyaşlarına boğuldu. Korkuyordu!, Evet demekten korkuyordu!... Ama Mehmet'in gerçek ve yılmayan sevgisi onları evlendirdi. Gerçek bir aşktı. Ama erken bir ölüm Sevim'in sevdiğini kaybetme korkusunu bir anlamda haklı çıkardı.
Yaseminle Ahmet'in aşkında gelişmeler hızlı yaşanırken; sizinkinde beraber çalışmaya başlayarak, hatta hapse bile beraber düşerek uzun yıllar zarfında yavaş yavaş filizlendi; bunu neye bağlıyorsun?
Aslında o kadar yavaş da filizlenmedi. Filizlenmişti de, birbirlerine ilgilerini geç itiraf ettiler. Çünkü önde düşünceleri, idealleri vardı ve o zamanın yaklaşımıyla önce düşüncelerinin gereklerini yerine getirmek için eyleme geçtiler. Bir de Yasemin ile Ahmet kadar genç olmadıkları için; daha utangaç, daha dikkatli ve tartımlı davranmaya çalıştılar ama sonra ok yaydan çıktı.
Son olarak bize bir set anını anlatabilir misin?
Saçlarımızı yapan Ahmet Ağabey'i hatırlıyorum, ve kıyafetlerimizi diken Nezahat Hanım'ı… Onlara özlemim hiç bitmeyecek. İki işinde ehil usta... İlerlemiş yaşlarına rağmen, çekimler sırasında sabahlara kadar sanatlarıyla bize destek verdiler. Ahmet Ağabey'i kaybettik. Şehir tiyatrolarının usta kuaförü Ahmet Ağabey, bize dönemin saçlarını armağan etti. Anılar deyince, çok hızlı bir film gibi o kadar çok anı geçiyor ki gözlerimin önünden... Ayda'yı çok özlüyorum. Beren’i, Belçim'i, Ayfer'i, Turgay'ı, Cansel'i ve böyle saymaya başlayınca ne çok şey... Hastalıklarımız, neşemiz, kızgınlığımız, ümidimiz ne kadar içtendi ve ‘Hatırla Sevgili’ deyince bizim için de hatırlanacak ne çok sevgili şey vardı…
Kötü hatırladığım , hala da bir çok dizi seti koşullarında geçerli olan, maalesef yine var olan yetersiz, insan üstü, anormal set koşulları… Onları romantikleştirmenin manası yok. Onları, insan hakkı hukuku, iş sağlığı açısından hiçbir dizide iyi hatırlamıyorum. İşin oraları faşizm.
Şöyle bir anımı da anlatabilirim; Tam Sevim-Mehmet aşkının alevlendiği öne çıktığı dönemler... Sevim kendi korkularından dolayı Mehmet’in evlenme teklifini cevaplayamıyor hemen. Zor karar veriyor. Mehmet kararlı ama uğraşan bir aşık durumunda. İşte o sıralar sokağa çıktığımda bir çok kadın seyirciden şunun gibi ısrarlar duyuyorum: "Lütfen kabul edin Mehmet'in teklifini, N’olur evlenin!" Yine böyle bir niyetini açmak için yaklaşan bir hanım; "Ay n’olur kabul edin Mehmet in teklifini...Ne olur birlikte olun O’nunla...Hatta siz kendiniz gerçek hayatta da düşünebilirsiniz...Bence bunu da bir düşünün!"dedi!!! Seyirci rol kişisinin kararlarının ve yapacaklarının benden geçtiğine emindi. Ama sonuncu örnek şizoid bir durumu ortaya koyuyordu.