Hatırla Sevgili dosyası için Ümmü Burhan'a ulaşmaya çalıştığımda o çoktan MIPCOM'a gitmek üzere uçağa binmişti. Hemen bir email yolladım. Gecikmeden de cevap verdi. Cannes'dan döner dönmez de buluşup diziyi konuştuk. En baştan söylemeliyim ki bu projeye bir saygı duruşu planlarken her biri birbirinden kıymetli bu kadar çok insanla karşılaşacağımı ve o insanların onca zaman sonra hala birbirlerini sevgiyle, saygıyla anacağını ummuyordum.
Buyrun size, şimdi Star Tv Dramalar Müdürü olarak görev yapan ve Hatırla Sevgili'yi yedinci bölümünden, son bölümüne kadar yöneten Ümmü Burhan sohbeti..
Hatırla Sevgili macerası nasıl başladı?
Hatırla Sevgili bir gün Tomris Giritlioğlu'nun arayıp, "Bu güne kadar kadın yönemenle çalışmadım ama.." demesiyle başladı. Hatırla Sevgili hepimizin hayatında çok önemlidir. O projenin içinde hemen hemen her departmandaki insanların geçmişle hikaye üzerinden kurduğu bir bağ vardı.
Zorlandığınız sahneler oldu mu?
En
zorlandığım sahne olarak askeriye ile ilgili sahneleri sayabilirim. Dozu çok
önemliydi. “Asker onu yapar mı, böyle mi yapar, öyle iter mi” sorularıyla çok
mücadele ettim. Onların üstesinden geldik ama benim esas işkence sahnelerinde
çok canım yanıyordu. İşkence gören insanlarla da konuştuğum için, o çektiğimiz
sahnelerin gerçekten yaşandığını, o işkencelerin gerçekten yapıldığını bilmek
çok acı veriyordu. Bu kısım manevi olarak çok yoran bir şeydi. Denizlerin
asılma sahnesinin üzerinde çok konuştuk mesela Nilgün ve Tomris’le... Ve biz
asmamaya karar verdik. Bu tarihimizdeki çok korkunç bir kara leke. Biz bizim
Deniz’imizi asmadık, bizim Deniz’imiz o kefeni giymesin, hafızalarımızda o
parkasıyla kalsın. Biz onu ölüme nasıl göndermek istiyorsak öyle gönderelim
istedik. Ben bu sahneden sonra bir hafta
gibi bir süre ara verdim, kayboldum toparlanmak için… İdamların olduğu bölümler
çok can yakıcıydı. Onların, ailelerinin, yoldaşlarının yazdıkları gerçekten çok
can yakıcıydı.
Enteresan bir kadronuz vardı. Hem
geçmişten gelen çok profesyonel oyuncular hem de çok yeni oyuncular vardı.
Bunun size bir etkisi oluyor muydu?
Bu
dediğim gibi çok güzel bir yolculuktu. Herkes dersine çok çalışıyordu. Bir de
tüm oyuncularımızdaki teslim oluş tavrı çok güzeldi. Çünkü bütününde o kadar
güzel bir gönül birlikteliğimiz vardı ki... Nilgün, ben ve Tomris çok güzel bir
birliktelik yakaladık Hatırla Sevgili’de.
Resman bir adın kuvveti kurmuşsunuz. Belki de yaratıcı takımı kadın ağırlıklı olmasaydı bu proje bu kadar parlamayabilirdi..
Olabilir.
Bir de bizim geçmişle kurduğumuz bağ ve geçmişe duyduğumuz saygı çok ortaktı. O
yüzden projeye başladığımda “bana bildiğim yerden geldi” dedim. O siyasi atmosferi, o dönem
yaşananları o kadar iyi biliyorduk ki; tartışırken de ağırlı olarak daha iyi
nasıl anlatabiliriz diye tartışıyorduk. Dolayısıyla da oyuncularla
yolculuğumuzda da onların hep bizden öğreneceği bir şey oldu, “ben bunu böyle
yorumlamayı düşünüyorum” diye gelen olmadı. Gerçekten ne olmuş, kiminle
konuşmalıyım diye danıştılar, fotoğraflarla, belgesellerle, insanlarla hep
temas ederek hazırlanıldı. Biz dökümanter- drama gibi bir şey yapmış olduk
aslında.
Remake olur mu acaba Hatırla Sevgili,
hiç düşünüyor musunuz, konuşuyor musunuz?
Ben şöyle
bir şey olmasından yanayım. Bir takım şeyleri yolculuk esnasında keşfettik.
Bana göre Adnan Menderes’in idam sürecine kadar olan o 60 dönemi, o mahkemeler,
o yaşam biçimi, o siyasi ve sosyal değişimi, biraz daha uzun anlatmak
gerekiyordu. Biz biraz aceleci davrandık, ama bilmiyorduk hakikaten başımıza ne
geleceğini… Belki 3 sezon olarak kurgulayıp, bir tam sezonu hikayenin o kısmına
ayırmalıydık. Ama inşallah 80 sonrası
bugünün temellerinin nasıl atıldığını anlatılacağı günleri göreceğiz. Tarihle
yüzleşmek kadar güzel bir şey yok.
Bugün bulunduğunuz masaya Hatırla
Sevgili gelse, yayına alır mısınız?
Yüzde yüz alırım. Aynı özveri ve aynı samimiyetle yapılacaksa alırım. Bizim o zaman
gecemiz gündüzümüz yoktu. İnanılmaz bir danışman kadrosu vardı. O kadro
geçmişte birbirine düşman, birbirini duyamamış, birbirini dinleyememiş ama
hepsinin şiarı sadece vatan olmuş, bağımsız Türkiye olmuş, danışmanlardan
oluşuyordu. Birbirlerini duyup dinlediklerinden bunu fark ettiler ve
birbirlerine hayran kaldılar.
Hatırla Sevgili’nin herkese değen bir yanı
vardı. Evet siyasi bir yanı vardı aam siyaset toplumdan ayrı olan bir şey
değildir, siyaset toplumsal hayatı o kadar etkiliyordu ki… Neredeyse evinde
kitap yakılmamış insan yoktur. Ülkeler üzerinden silindir gibi geçildiği için,
insanlar kendileri yaşamamışsa bile ailesinden biri mutlaka o dönemi
yaşamıştır. O süreç; sosyal olarak da birbirine değen, aşkları yarım kalan,
insanların mekan değiştirmek zorunda kaldığı bir süreç…
Bir de tam anlattığınız dönemi yaşayan insanlar ve yaşayanlardan dinleyen gençler ekran
başındaydı…
Evet, gençler çok seyrediyordu. Üniversitedeki gençlerle buluştuğum zaman bu
ülkenin yakın tarihine ne kadar meraklı olduklarını görmekten çok mutluluk
duyuyordum. Zaten gördük; hiç de o kadar apolitik değillermiş. Bunun dışında
duygusal olarak da müthiş bir açlıkları varmış. Ben Yasemin gibi bir aşk
yaşamak istiyorum, diyen çok öğrenci vardı. Senelerce birini bekleme fikri bile
onlara çok güzel geliyordu.
İlk 6 bölümü Faruk Teber çekti. Siz kurulu bir dünyanın üzerine geldiniz. Neleri değiştirdiniz?
Çok
hazır kurulmuş bir dünya üzerine gelmedim açıkçası… Yani şöyle anlatayım, kurulmuş dünyanın tam dağıtıldığı
zamana denk geldim. Yeni bir dünyayı sıfırdan kurmak zorunda kaldım. Tanklarla
uyanılan bir sabahla başladım. Yasemin’le Ahmet kaçmaya karar vermişler ama darbe
olduğu için eve geri dönmüşler. Ada büyüsü kalmamış, bütün karakterler artık
İstanbul’da evdeler ve o ev darma duman olmuş. Yani o laylaylom, adadayız,
herkes, kıyafetler çok şık durumundan, bir bomba düşmüş duruma geçiş yaptık.
Evlere ateşlerin düştüğü bir döneme denk geldiği için, bütün oyunculuklardaki
oyunların değiştiği bir döneme, her şeyin kırılma noktasında olduğu bir döneme
denk geldim. Bu yüzden sıfırdan kurmak çok keyifliydi, zaten başka
türlüsünü yapmak çok mümkün değil. Kurulmuş bir dönemin içerisine dahil olup,
kendine göre dönüştürmek çok zordur. Burada zaten değişim çok radikal
olmalıydı. Herkes o oynadığı yeri değiştirmek zorunda kaldı. Dolayısıyla
yepyeni bir kadro oldu. Öyle bir süreçte devraldım ki; bende her karakterin bir
de karşılığı olmak zorunda kaldı. Darbeyi sonuçta Mehmet Efendi yapmadı.
Darbeyi yapanları da kurmak zorundasın. O kadar çok şey vardı ki; neredeyse
sıfırdan yepyeni bir diziyle başbaşaydım. Tabii tek avantajı devam eden kurmaca
hikayenin olmuş olması. Yani Yasemin, Ahmet ve Necdet üçlüsünün aşkının
merkezde olmasıydı hala…
Başlarken korktunuz mu peki?
Beklentinin
yüksek olmasından yana bir korkum oldu. Ve aynı zamanda 3-4 bölüm kadar bir
şansım vardı, ya olduracaktık, ya da toparlayacaktık. Ama mesela Kenan Tekdağ
projenin çok arkasında durdu, çok sevdiği bir iş oldu. Tomris Hanım’ın inatçı
kişiliği vardı sonra… Çok kavga ederek yaptık ya, didişmeden olmuyor yani…
Birbirimize bağımız da oradan doğdu. Zor insanlarız ama her şey işin bekası
için olduğundan dolayı, orada egoyla ilgili bir durum yoktu yani hiç birimiz
açısından… İnanılmaz güzel sahneler yazdı. Onun o Yasemin, Ahmet ve Necdet
üzerinden kurduğu dünya, o kadar güzel bir dünyaydı ki, etrafını bizim siyasi
olarak örmemiz çok daha keyifli ve rahat oldu. O danışmanları ikna süreci falan
çok zorluydu.
O dönem İstanbul’un tam “kalk gidelim”
dönemiydi. Çekimleri yaparken zorlandınız mı?
Çok
zorlandığımız bir şeydi. Yapılar, mimari o kadar bozulmuş ki… Bir hafta
sonrasına yazılmış, 18 yeni mekan var ve hepsinin kurulması gerekiyor.
Kurduğumuz hazır bir düzen var, bir köşkle iki sokakta geçmediği için olay,
İstanbul hatta Türkiye’nin genelinde geçtiği için… Dönem işlerini sinemada
da çok seviyorum. Bana o dönemleri korumamak, ona ihanet etmek o kadar acı
gelmişti ki… Bir sürü tarihi mekanın doğramalarının pimapene dönüşmüş olması
çok acı verici… Çok güzel bir bina var, yanında iğrenç bir mimari ile dikilmiş
bir ev var, bütün doku bozulmuş. Aslında ne kadar güzel semtlerimiz var ama hiç birini
koruyamamışız. İşte o noktada, nasıl bunu kendimize yapmışız diye, çok içiniz
acıyor. İstanbul’da dönem çekmek hakikaten çok zor.
O zaman da teknoloji bu kadar gelişkin
miydi, kamera anlamında, efekt anlamında?
Çok fazla
vakit kaybediyorduk, bu kadar hızlı yapılamıyordu. Mesela o dönem silme işlemi
o kadar kolay yapılamadığı için her şeyi kapatmaya çalışıyorduk. Kamyonla
dolaşıyorduk, kamyonda halıfleks tarzı şeylere monte edilmiş Arnavut Kaldırımı
taşlarımız vardı. Sürekli onları indir-kaldır yapıyorduk. Bütün doğal gaz
kutularını, çanak antenleri kapatmaya çalışıyorduk. Ama en sevindiğim yanı
Hatırla Sevgili dönem işlerine o kadar güzel yol açtı ki… Eğer özenli ve doğru
yapılırsa, iyi hazırlanılırsa izleniyor ve seviliyor. Yani seyirci hiç de dönem
işlerine yabancı falan değil. Gerçekten çok hakkaniyetli yapmak gerekiyor. Ne anlatacağına çok iyi karar vermek lazım. Çünkü dönem diye
anlattığın da o ülkenin tarihi oluyor.
Olumsuz eleştiri aldığınız oldu mu?
Çok. Kurmaca
hikayenin dışındaki siyasi olan her şeyden eleştiri aldık. Orada hiç kimseyi
memnun edemiyorsunuz. Çok övülüyor, çok seviliyor da ama bazı siyasal
yapılanmalar “Hayır, aslında o olay böyle olmadı, bizim liderimizi yanlış
gösteriyorsunuz” diyorlardı. Kimisi askeri kötü gösteriyorsunuz diyordu, her
yerden bir ses çıkıyordu. Ama bir yanıyla da çok büyük bir kitleyi memnun
ediyorduk.
Son sahnenizi hatırlıyor musunuz?
Sonları genelde hatırlamam. Çünkü hiç
vedalaşamadım ki... Ay hatırladım, çok güzel bir piknik sahnesi çektik. Bütün
karakterler oradaydı. Herkeste bir sürü yaşanmışlık ve bir sürü kayıpla
birlikte, buruk bir, bir arada olmanın mutluluğu vardı. Yasemin artık Ahmet’le
birlikte, onun kız kardeşinin sevgilisiyle yurt dışına bir teknede kaçışını
çekmiştik. Onlar da el sallamışlardı, hem seyirciye el sallamışlardı, hem
kardeşine..
Hatırla Sevgili bittikten sonra ne
oldu?
Ruhen de,
fiziken de çok yoruldum. Böyle işlerden sonra kendi içinizde bir tatmin
yaşıyorsunuz, ben de bir süre televizyona iş yapmama kararı aldım. Kendimi o
kadar kapattım ki bunun üstüne bir iş yapmak istemedim. Gerçekten bir nefes
almaya ihtiyacım vardı. O yüzden de o dönem Ciner Grubu'nun ayağa kaldırmaya
çalıştığı Kanal 1’de drama bölümüne başladım. O iş bana iyi geldi.
Bugün yine Hatırla Sevgili’yi çekmeye
başlasanız değiştirmek istediğiniz ne olurdu?
O hızlı
ritmi kesinlikle değiştirirdim, olayları o kadar hızlı geçmezdim. Bir kere o
mahkeme sahnesini haftalar boyu çekmek isterdim. Çünkü bütün Türkiye’nin
değiştiği, neredeyse demokrasinin neden bizim ülkemizde gelişmediğinin
cevaplarının bulunduğu bir dönemdi o… Bir yanlışın nasıl yapıldığını ve o
yanlıştan senelerdir neden dönülemediğini uzun uzun çekmek isterdim. Ben,
Hatırla Sevgili’den sonra uzun bir dönem ölen, kaybolan, idama giden gençlerin
hikayesini çekmeyi çok istedim. Hani bir Deniz, bir Mahir, bir İbrahim
olmasalar da birer nefer olan gençlerin hikayesini. Sevdiğiyle elele
tutuşamamış, anasının kokusuna doyamamış o gencecik bedenlerin nasıl bir
inançla nereye koştuklarının hikayesini… Buna çok kafa yordum, çok istiyordum.
Bir de doğru yerden bakılmadığı için yapılamayan Dünya Sineması'nda bile müthiş
bir dönemeç olacak olan Adnan Menderes’in son 24 saatini çekmek isterdim. Zaten siyasi kimliği bir yana, Adnan
Menderes nev-i şahşına münhasır bir adam… İnsani bir boyuttan baktığınızda
ortada bambaşka bir şey var.
Hatırla Sevgili’de kilit noktadaki
insanlar, yani yazan, yöneten insanlar sol kültürden geliyor. Fakat o dönem,
eleştiriler bu dizi çok sağ tandanslı ilerliyor şeklindeydi. Bunu neye
bağlıyorsunuz?
O dönem
aslında sağdaki de soldaki gençler de aynı şeyleri söylüyordu. Ancak bu ses
karmaşasından dolayı birbirlerini duymadılar ve birbirlerine kırdırıldılar. Biz
de herkesi yansıtmaya çalıştık. Bu ülkede her şey hala ayrıştırma üzerine
kurulu, oysa hiç ayrışacak bir şey yok. Aslında hepsi emperyalizme karşı, kimse
“gelsin Amerikalılar bizi sömürsün” demiyordu ki! Ama “sağ tandanslı yürüdü” kısmına çok katılmıyorum. Çok insani bir yerden yürüyordu o hikaye...
O dönemdeki eleştiriler bu şekildeydi
ama…
Evet,
süreç sertleştikçe eleştiriler de sertleşti. Çünkü ülkede ayrıştırmaya
başladılar, her şeyi ve herkesi. İlk başta o kadar net ayrımlar yoktu ki... Aslında o dönemleri sezonlara bölebilseydik çok daha etkili olacaktı. Belki o
tür şeyleri eksik bıraktığımız için seyircide böyle bir olumsuzlama olmuş
olabilir. Hani dernek tartışmaları vardı ya, sağcılar da kendileri arasında
badem bıyıklılar, hilal bıyıklılar diye ayrılmaya başlamışlardı. Her şey ayrışma üzerineydi. Devrimci tarafa
dönüyorsunuz, cepheye gitmek lazım, dağa çıkmak lazım diye ayrışıyorlardı. Her
şeyin ayrıştırıldığı bir dönemdi o. İşte onları daha net verebilirdik,
haklısınız. Bir de bizim o dönem olumlu-olumsuz tavırlarını gördüğümüz bir sürü
devrimci genç vardı. Daha fazla karaktere sahiptik. Sağcı karakter olarak da
bir tek Umut’un oynadığı karakter vardı, biz de onun üzerinden anlatmaya
çalışıyorduk. O karakter de yanlışlarına rağmen çok güzel bir karakterdi.
Dolayısıyla onun o kadar derinlikli bir karakter yolculuğu oluşunca seyirci de
“bu sağcı çocuğu bize niye böyle sevdiriyorlar” diye düşündü. Aslında halimiz
memleketin hali gibiydi.
Çok mucizevi bir iş gerçekten... Ne kadar stoklu gidebiliyordunuz?
Bir bölüm.
O sette çalışan istinasız herkes, bu işi çok gönül birliğiyle yapıyordu. Bakın
itiraf ediyorum, çok yoruluyorduk, çok acı çekiyorduk. Hepimizin geçmişe bir
saygı duruşuydu o. Onunla hesaplaşma, ona selam gönderme, manevi olarak o kadar
yüklüydü ki bizim için… Manevi kısımda hepimiz çok tatmin olduk. Teknik olarak
hiçbir şeye takılmadık, eksiklerimiz elbette vardı orada, ama izlediğimizde çok
gurur duyduğumuz bir şeydi.
İş üzerine çok büyük bir tartışma
yaşadınız mı? 'Hayır bu olmasın' diye direttiğiniz halde yaptınız oldu mu?
Birkaç
sahnede gerçekten oldu. Zaten bizim Tomris’le ikimizin de diretmeden çalışmamız
mümkün değil. Ama ağırlıklı olarak en sonda hakkımı teslim ediyordu. Çünkü
dönem çok tartışma içeriyor. Nerden anlatacağınız, nasıl kullanacağınız çok
önemli. Bazı fotoğraflar o kader net ki, bunlar o kadar netken siz de böyle bir
işte kıyısından köşesinden dönemiyorsunuz. Mesela Kızıldere en şaibeli olan
konuydu. Aslında biz tartışmadan hiçbir şey yapmadık, çok tartıştık. Ama güzel ve keyifli bir iş olarak hafızalarda kalması
çok güzel.
Hatırla Sevgili'yi ölümsüz kılan biraz da aşka bakışıydı aslında..Evet ve o dönemin
aşkını sevdasını çekmek de keyifliydi. Benim en sevdiğim karakterlerden biri
gazeteciydi mesela. Gazetecilerin aşkı o kadar içime işleyen bir aşktı ki!
Turgay’la Laçin’i hatırladığımda burnumun direği sızlıyor. İki insan aşkı o
kadar mı güzel oynar! O dönemde gazeteci olmayı iliklerinize kadar
hissediyordunuz.
Hatırla
Sevgili’nin en güzel yanlarından biri de dönemin dil zenginliğiydi. 'Ya' diye
başlayan cümlelerin olmadığı, daha çok kelimeyle konuşulan, duygu ve düşüncenin
daha fazla iç içe geçtiği tam bir iletişim dersiydi benim açımdan. Her iki grup
da dergiler, gazeteler çıkartıyor. Dünya edebiyatıyla yeni tanışıyor, inanılmaz
dil zenginliği olan bir işti. Nilgün’ün hakikaten ellerine
sağlık. O senaryo öyle bir dille yazılıyordu ki; sahada birçok şey değişse de,
özünü iyi tutuyordu. O karakterlerin hepsi ayrı konuşuyordu. Bizim kuşağın
galiba en avantajlı olduğu kısım, ebeveynlerimizin bize okumayı sevdirmiş
olması.
Genel olarak böyle ticareten de
başarılı olmuş işlerin bitirilmesine alışkın değiliz.
Hiç
uzatmayı düşünmedik.
O kadar
kurgulanmıştı. 80 Darbesi de gerçekleşti ve dedik ki bir sezon kadar ara
verilsin ve ondan sonra o 80 sonrası süreç, cezaevleri, ülkenin üzerine bir ölü
toprağının atılmış olduğu dönem, Özal dönemiyle birlikte anlatılsın, dedik. Dizi en son Erdal
Eren’lerin idamıyla birlikte bir noktaya geldi. Ondan sonraki süreç başka bir projenin konusuydu.
Peki sahaya inmeyecek misiniz, hep masa
başı mı?
İnerim
diye düşünüyorum, ama gerçekten gönlümü çalan bir proje olması lazım.
Uzun metraj?
Yapacağım
inşallah. Her yönetmenin gönlünde çekmek istediği bir film vardır. Ama çekmek
istediğim filmler bir yana duracak ben galiba ilk olarak daha romantik, daha aşkla ilgili bir film yapacağım sanırım. İnsanlar galiba ona daha çok
ihtiyaç duyuyor. Yaptığım işlerde gerçekten buna dikkat etmeye çalışıyorum;
insani ve gerçek duygular olsun istiyorum, ne anlatırsak anlatalım samimi bir
yerden anlatalım istiyorum. Çünkü insanlar o kadar ötekileştirildiler ki, o
kadar ayrıştılar ki, bu sadece etnik, dini köken anlamında da değil. O yüzden o
birlikte hareket etme duygusuna çok ihtiyaç duyuyorum ben. Burada en sevdiğim
şey o işte, o yüzden o insanlarla çalışmaktan çok keyif alıyorum.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey
var mı?
Çok güzel
bir yolculuk yaptık
Hatırla Sevgili ile. Herkesin çok emeği var. Terimizin son
damlasına kadar harcamayı, ekip çalışmasını orada gördük, herkese çok teşekkür
ediyorum. İnşallah daha iyilerini yaparız. Şu son 15-20 yıl o kadar
sinematografik ki, inşallah birileri hakkıyla yapar da biz de izleriz.
Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.Ben de
Hatırla Sevgili'yi unutmayıp, hatırladığınız için..