Zordur yokluğun içine doğmak… En çok da, yoksunluk sivri
köşeler bırakır ruhunu yontarken… Hele bir de, şefkatli bir el okşamamışsa
saçlarını hiç, o sivri köşeler önce sahibine kesikler atar, en gelişigüzelinden.
O yüzden, yokluktan çok yoksunluktu TozluDereli Yaman’ın gözlerindeki o
güvensiz bakışın anlamı. Kaşlarının üzerine düşen kıvrım kıvrım saç tutamları, dikkatli bakışlar gözlerinden
taşan yoksunluğunu seçemesin diyeydi.
O yüzden Altınkoy’a bir bomba gibi düştüğü o andan itibaren,
en çok saçları değişti Yaman Koper’in. Sevildikçe ayakları yere daha sağlam
bastı, güvenildikçe o da kendine güvendi, kendine güvendikçe alnındaki saçları
kaldırdı. En kendine güvendiği anlara bakın, hep arkaya doğru taranmıştır
Yaman’ın saçları. Yakışıklı yüzünü, gözlerindeki güvenli bakışı görebilelim
diye. Bir gün komadayken, TozluDere’ye uyanıp da Altınkoy’da hiç yaşamadığı kâbusunu
görünce, o yüzden önce aynaya, saçlarına bakmaya koştu Yaman.

Ailesinin sorunları, hayatını her baltaladığında, önce
saçları düştü alnına hırçınca, sonra gardı. “Bakılır” diye umursamaz havalara
girerken Yaman, tek bir cevap bekliyordu karşısındakinden, önemsendiğini
hissettiren bir cevap: “Bakılsın o zaman!” Ona bunu söyleyen Mira kalbini
hızlı hızlı attırırken, beyni “dur” diyordu. “Dur! Senin ne haddine aşk?”
Kendisine bahşedilen şansı kullanmalıydı önce, ona güvenenleri hayal
kırıklığına uğratmamalıydı.
O yüzden Mira ile ilişkisinin ilk aylarında, kalbiyle
savaştı durdu, hep bir eli kapıdaydı. Yapılacaklar listesinin çok alt
sıralarında kalıyordu aşık olmak. Oysa o zamanlar bilmiyordu, aşkına karşılık bulmak
bir erkeği ehlileştirirdi. Bir kadının ona sağladığı güven duygusu, bir annede
vardı, o da Nevin’de hissedememişti bunu. Zaman geçtikçe öğrendi, ehlileşti,
hırçınlıkları kahramanlıklarına dönüştü.

Hikâyenin ilk sezonunda daha çok tökezleye tökezleye ayakta
kalmaya çabalarken, ikinci sezonda -Çağatay Ulusoy’un daha da parlattığı
oyunculuğunun da katkısıyla- herkesi inandırmakla kalmadı Yaman, "ne güzel bir
adamsın sen Yaman Koper" cümlesini kurdurdu. Altınkoy’daki aşağılayıcı bakışları
eritti, verdiği güvenle… Düşmanları oldu, hepsini alt etmeyi başardı sırayla,
bir Orkun’u ikna edemedi, onun da kuyruk acısı vardı, Orkun adına aşk dese de!
Ve bir gün artık kabullendi: Her şeyin mükemmel olmasına
gerek yoktu. Hayat sahip olduklarınla da mükemmelmiş hissini yaşatabilirdi sana. Sahip olduklarının tadını çıkarmak için, illa yapılacaklar listesindeki tüm maddelerin üstünü çizmeye gerek yoktu, . O da bunu anladığı gün, öyle birdenbire, en
doğal haliyle o cümleyi kurdu sevdiğine: Evlenelim!
Bugün sevdiğini, ona güvenenleri, uzaktan seyreden bizleri
gururlandıran, ona bahşedilen ikinci şansın ve aşkın hakkını veren bir Yaman
Koper var. Sadece paçalarındaki tozları temizlemekle kalmayıp, Altınkoy’un “en
burnu havada”larına bile öğretti doğru adam olmayı, doğru adam olarak. En
yüksek notları alan, besteler yapıp satan, keskin zekâsıyla tüm gizemleri
çözen, alıcıları hep açık, aklı hep çalışan, alnı açık başı dik, kahraman.
Bu
kadar idealize edilmiş olmasına rağmen, bir an bile şüphe duymadık, demedik ki
“yok artık bu kadar da olmaz.” Tek bir cümlemiz var, öyle diyenlere de: Çünkü böyle
bir şey Yaman Koper olmak!