Kendine bir
soyadı seç deseler Beylice olsun isterdim. Söylenişindeki melodisi ve yarattığı
asil hava hep çok hoşuma gitmiştir. Son iki yılda doğan kız bebeklere verilen
Mira isminin popülaritesini de hesaba katarsak, sadece adıyla bile bir ikon: MedCezir’in aşkı kendinden büyük Mira
Beylice’si.
Peki Mira'yı,
ailelerin çocukları için “huyu da güzelliği de benzesin” dedirtecek kadar
özel yapan neydi? Aslında ilk bakışta tam bir ekran klişesi: Fakir çocuğa
aşık olan zengin, güzel, havalı, prenses asaleti taşıyan, ailesinin göz bebeği,
üstelik ince hastalığıyla da tam bir esas kız Mira. Bu kriterlerdeki esas
kızları bugüne dek iyiliği saflık derecesinde, gururu en değerli hazinesi
şekilde resmeden ekran, Mira Beylice'ye gelince, aşkı için gururunu hiçe
saymaktan çekinmeyen, kıskançlığını, korkularını, şefkatini herkesin içinde
yaşamaktan kendini sakınmayan, yeri gelince de karanlık tarafa geçen bir esas
kız portresi olarak çizdi.

Mira;
Altınkoy'un ışıltılı akvaryumumdan ayrılmak durumumda kalınca sudan çıkmış
balığa dönmeyen, doğuştan gelen asil havasını belediye otobüsünde bile kaybetmeyen,
TozluDere köftecisinde parmaklarını yalaya yalaya ikinci porsiyonu istemekten
çekinmeyen, girdiği her ortamda dikkatleri doğal olarak üzerinde toplayan bir
kız… Annesi ve babasının olumsuz bütün özelliklerini süzüp, sadece iyilerini
almayı nasıl başardığı bir muamma. Hiçbir zaman Altınkoy’un nimetlerini hayatının
odak noktası haline getirmedi, ama onlardan sonuna kadar yararlanmayı da ihmal
etmedi. Vakti geldiğinde ise elinin tersiyle itmekten çekinmedi. Annesine, onun
planlarına dur demeyi bildi.

Sude’nin ona
çizdiği kaderi yaşayarak Orkun’la evlenip saf Altınkoy genlerine sahip altın lüle
saçlı çocuklar doğurmak yerine, merakını cezbeden, bambaşka bir yaşamı, tutkulu
bir aşkı ve bolca tehlikeyi vaat eden Yaman Koper’i seçti. Bu aşkı yüreğiyle
ince ince işledi. Kim bilir, Mira böyle bir kız olmasaydı, Yaman belki de ona
hissettiği ilgiyi hiçbir zaman aşka büyütmeyecek, onu beğeni dolu gözlerle uzaktan
süzmeye devam edecek, tüm konsantrasyonunu “iyi bir adam” olmak için
kullanacaktı. Oysa Mira, aşkın ilk adımlarını korkamadan atarak, hem Yaman’ı
daha çok aşık etti, hem de cesaretlendirdi.
İlk andan
son ana dek aşkının arkasında durdu, onu yüceltti. Bunu yaparken de, başka
gözlerden değerli bir mücevheri saklar gibi davranmadı. Tutkusunu da, acısını
da orta yerde yaşadı, gururuna feda etmedi. En mutlu anlarında da, acısında da
gözlerindeki yaşı hiç durmayacak kadar geleneksel olmak demek Mira Beylice
olmak…
Mira Beylice
olmak, bazen tutkulu bir kadın gibi, bazen anne şefkatiyle sevmek demek. En çok
de merak edip, endişe etmek demek. Bunu yaparken de gizli saklı gözetleyip,
komplo teorileriyle kendini yemek yerine, sormak, peşinden gitmek, istediği
cevabı alamayınca karanlık tarafının kulağına fısıldadığı oyunları oynamak
demek. Tüm bu kadınca hislerini gurur
paravanının arkasında saklayıp bastırmaya çalışmamak demek, kendini olduğu gibi
kabullenmek Mira Beylice olmak demek.
Kıskançlık
denizlerinde yüzerken, gözlerden uzak köşelerde tatlılar, dondurmalar
kaşıklayan esas kızların aksine, kalabalık bir kahvaltı masasında ağzı yüzü çikolatalı
krema içinde kalmaktan utanmamak demek Mira Beylice olmak… Başkası giyse “kuş
öldü beybi” olacak kıyafetleri, harika birer parça gibi taşımak demek. Bir jean
ve göbeği açık tişörtle harika görünmek, örgülü saçları dağıldığında bile çok tarz
olmak demek…
Diğer esas
kızlar gibi başında iyilik meleği halesiyle dolaşmak yerine, annesinin
boğazındaki elleri durdurmak için masadaki silahı alıp ateşlemek, karanlık
tarafın en koyusunda, yanlışın en büyüğünün sınırını geçmek yalnızca Mira’ya
özgü…
Ve galiba en
çok da tutkusundan utanmamak, cinselliğin bir tabu değil aşkın bir getirisi olduğunu
kabul etmek, hayata kök salmayı istemek, ardında aşkının bir parçasını
bırakmayı hayal etmek demek. Mira Beylice olmak “seninle tek göz odaya evlenirim”
sözünü vermek değil, gerçekleştirmek… “Ama buranın mutfağı bile yok” diye
düşünmeden Mira Koper olup, aşkı yücelten şahane bir kadın olmak demek…