MedCezir
son zamanlarda benim de önem verdiğim ve sevdiğim yapımlar
arasında yerini aldı. Vedası için yapılan hazırlıkları
duyduğumda iki elim kanda olsa bile aşklarıyla tekrardan 'Dünya’yı
döndüren bu çift için söyleyecek sözüm var dedim. Final haberini aldığımdan
beri içim buruk ama ne olursa olsun mutluyum. Çünkü âşıklar
birbirine kavuştu. Bir günlüğüne bile olsa aşklarını hayattan
çaldılar. Bu yazıyı yazarken fonda Çiğdem Erken ve Halil
Sezai’den "Dünya’yı Durduran Şarkı"nın çalmasını istedim.
Çiğdem Erken’in yıllar önce bir tiyatro oyunu için bestelediği
bu şarkı, sanki yıllar sonrasını tahmin edermiş gibi Yaman’la
Mira’yı anlatıyor.
Onlar her
şeyi en baştan yaşamak için sabrettiler, hayatlarını bir sene
durdurmayı göze aldılar. Fani ömürlerindeki yıllardan birini feda
etmeyi bile düşündüler. Sonra bu aşkın arasına hastalık girdi
ve duran 'Dünya’larını tekrar döndürmeye devam ettiler. Aşka
olan inançları tüm kapıları ardına kadar açtı. İyi ki seneye
bu sıralara kadar beklemediler ve 'Dünya’larını döndürdüler.
Bizler de onların bu doyumsuz hikâyelerine ortak olduk.

Bundan
iki yıl önce bana “MedCezir ne anımsatıyor” diye sorsa, hiç düşünmeden Levent Yüksel’in
şarkısını mırıldanırdım. Şimdi ise bir Süper Kahraman ile Kuyruklu Yıldız'ın aşkını, aileleri ve çevreleriyle olan yaşam
savaşını anlatan dizi derim. The
O.C. bana hiç
yabancı değil. Üniversite hazırlık sınıfındayken çeviri
ödevimdi. Kitabı çevirecektim ve hocalara sunacaktım. Kitabı
çevirirken bu arada diziye de bakmayı ihmal etmedim. O zamanlar
aklımdan keşke Türk uyarlaması yapılsa da izlesek diye
geçirdiğim oldu. Fakat bu Amerikan dizisinin bize nasıl uygulanacağını bir türlü aklıma sığdıramadım.
TheO.C.’nin
Ay Yapım tarafından uyarlanacağını duyduğum zaman uzunca
bir süre düşündüm. Doğrusunu söylemek gerekirse Ay Yapım
uyarma işlerini iyi yapan yapımcı firmalarından biri ve hatta
bence, bu işte istikrarlı bir başarı sağlamış kurum diyebilirim. Bu
verilere rağmen insan "acaba olur mu" diye düşünüyor. Sonra
dizinin teaser’ı yayınlandı ve Sosyal Medya'da epeyce gürültü çıkardı. Evet, ilk bölümüne mutlaka bakmalıydım.1 3 Eylül 2013
tarihinde yayına başlayacağını duyduğumda ise biraz iştahım
kaçtı. Aynı gün D Production’ın yapımcılığında ve Zeynep
Günay Tan’ın yönetimindeki Kayıp
dizisinin de yayına çıkacaktı.
Ben bu zihin
karmaşasında ve kararsızlıkla 13 Eylül’ün gelmesini beklerken
tesadüf eseri o gün bir işim çıktı, izleyemedim. Böylece
haftaları devirdim. Kayıp
yayından kaldırıldı, MedCezir’i
ise Nisan-Mayıs gibi izlemeye başladım. O zamana kadar
da yayınlanmış bölümlerine aşina değildim ama ortalık deyim
yerindeyse “yıkılıyordu” Çevremdeki herkes MedCezir
hastası olmuştu. Altı yaşındaki yeğenim bile eline tabletini alıp
MedCezir’in
geçmiş bölümlerini izliyordu. Geç de olsa, kervana
katıldım. Katıldım ama dizi sezon arasına girdi. Üç ay
bekleyecektim. Bu üç ay içinde de internet üzerinden geçmiş
bölümlerine bakmaya fırsatım olmadı. İkinci
sezon başladı. MedCezir fırtınası esmeye devam etti. Tesadüfe
bakın ki yine ikinci sezon ilk bölümü izleyemedim.
İki, üç,
dört diye devam ederken “Tamam, artık izliyorum.” dedim ve
Yaman’ın Mira’ya oyun oynadığı bölümden itibaren AltınKoy
dünyasının kapılarından içeriye ruhumu teslim ettim. Sonra da
hiçbir haftayı es geçmedim. Evet, geç de olsa MedCezir izleyicisi
olmuştum. Mira’nın altın kalbine, kuyruklu yıldıza yaraşır
güzelliğine ve kadife sesine hayran kaldım. Keza Yaman’ın da
adam gibi adamlığına, bu kadar sorunun üstesinden gayretle
gelmesini ayakta alkışladım. Sonra bir baktım ki Pazartesi
günleri fragmanın çıkmasını hevesle bekliyor olmuşum. Bölümden
her fotoğraf geldikçe yüzüme anlamsız bir gülümseme kaplamaya
başladı. Cuma günleri bölüm bittikten sonra RaniniTv’den
yazar arkadaşım June’un dizi-yorumunu okumak için
sabırsızlandım. Geç oldu, biliyorum. Zira ben de uzun zaman sonra
tekrardan bir diziyi bu kadar sıkı takip eder oldum. Bazı
nedenlerden dolayı küsmüştüm. MedCezir bu anlamda dizilere olan
inancımı tekrardan geri getirdi. Umutla beklemeye başlamamı
sağladı. YaMira’nın aşkına ben de ortak oldum.
Aralık
ayında iki günlük boşluğumdan yararlanarak izleyemediğim ne
kadar bölüm varsa izlemeyi aklıma koydum. İlk defa aklıma
koyduğumu yapma huyum MedCezir’de işe yaradı ve iki günde elli
beş (55) bölüm bitirdim. Artık ne kadar ciddili ortamlara da
girsem konu muhakkak MedCezir’den, Serenay Sarıkaya ve Çağatay
Ulusoy’dan açılır oldu. "MedCezir Kızları" diye bir takım
oluşturduk. Her Cuma akşamı yeni bölümü onlarla izliyoruz.
Bizlerle beraber MedCezir fanları da ekibimize dâhil oldu. Her Cuma
gününü alışkanlık haline getirdik. Eğer o gün sosyal medyada
bizden ses çıkmaz ise “Ne oldu? İzlemiyor musunuz?”
mentionları almaya başladık. Bu nedenle daha çok MedCezir
ruhuna âşık oldum.
Aşkın
ölümsüz olduğunu, ne pahasına olursa olsun hiçbir zaman
vazgeçilmemesi gerektiğini, birine koşulsuz inanmanın ve
güvenmenin ne demek olduğunu bize Yaman ile Mira öğretti. Eskiden
olsa aşk için tek düze cevap verirdim. Belki de aşkı Yaman ile
Mira gibi yaşamadığımdan kaynaklanan bir cevap veriş olurdu.
Bize, bana yeniden sevebilmeyi öğreten onlar oldu. Nikâh
merasimlerinde nikâh memurunun kalıplaşmış bir sözü vardır.
Hepimiz bu cümleyi adımız gibi ezbere bilir, söyleriz. İşte
Yaman ile Mira, bize “iyi günde kötü günde, hastalıkta ve
sağlıkta, ömür onları ayırıncaya kadar” birbirinden
vazgeçmemeyi, pes etmemeyi ve her ne olursa olsun Dünya dönmeye
devam ettikçe sevmeyi öğretti.
Bizlere
yaşattıkları bu zevk için iki sezon boyunca başta Ali Bilgin,
Ece Yörenç, Çağatay Ulusoy, Serenay Sarıkaya ve gönlü değen
herkesin emeğine sağlık! İyi ki hayatımıza girdiler ve onlardan
çok şey öğrendik.