Harry'yi diğerlerinden ayıran, tüketicinin önemini farketmiş olması.
Hala kullanılmakta olan ve tüketici ile olumlu iletişim kurmanın önemini
özetleyen “Müşteri her zaman haklıdır” sözü de zaten onun ağzından çıktığı
rivayet olunan bir söz. Bu bağlamda cebinde parası olanın harcama yapabileceği
yerde mümkün olduğu kadar hoş ve çok vakit geçirmesi, aynı mekânda aklına
gelmeyen ancak arzulayabileceği ürünlerin, ürünlere ilişkin kullanımın da
altını çizen bir bağlam içinde sergilenmesi gibi dönem itibariyle devrim
sayılabilecek müşteri odaklı satış teknikleri hep onun kafasından çıkma.
İlk vitrin tasarımı ve bu tasarımlarda tema uygulamaları kararı
mesela, öyle bir hale getiriyor ki vitrin işini, insanlar tüketicilere
kapılarını ilk kez 1909 yılında açan Selfridge's vitrinlerinin bir sonraki
temasının ne olabileceği konusunda dedikodu yapmaya başlıyorlar. Tabii ki bunda
mağazanın kapalı olduğu saatlerde bile lamba takılı vitrinlerin aydınlık olması
da etkili oluyor. Yolu mesai saatleri sonrasında oralardan geçenler, bu sayede
karanlık caddedeki pırıl pırıl mekâna ateş böcekleri gibi üşüşüp hem mağaza,
hem de ürünler hakkında fikir sahibi olabiliyor. İlgilerini çeken bu alışık
olmadık durumu da belleklerine kaydediveriyorlar. Dizide de örneğini gördüğümüz
üzere bu iş için Fransa'dan da bir uzman getiriyor ve o uzmanın bütün mesaisi
vitrin ve mağaza içi düzenlemeler yapmakla geçiyor. Harry'nin yanında yetiştiği Marshall
Field's'ın Chicago'daki mağazasında ise hala pazar günleri vitrinler bir perde
ile kapatılıyor o sıralarda.
Sadece vitrin değil elbette Henri isimli bu uzmanın faaliyet alanı.
Misal, bol miktarda seyahat ürünü ithal edildi ve satılması lazım diyelim.
Hemen seyahatle ilgili film setine benzer bir köşe oluşturulup ilgili giysi,
valiz, ayakkabı, şapka ve aksesuar o setin içinde kullanılması beklenen halleri
ile sergilenmeye başlıyorlar. Visual merchandising'in dik alası yani! An
itibariyle tek tek ürünler, kendileri olmaktan çıkıp bir yaşam tarzının
mütemmim cüzleri (tamamlayıcı ek) haline geliyorlar ve müşteri de üründen çok
sunulan toplama imrenmeye başlıyor. Sergilenen cansız ancak üç boyutlu tablonun
gerçek hayatta henüz yer bulup bulmamış olması önemli değil. Bir kez sunulmaya
başladı mı imrenmeyi beraberinde getiriyor, kendi gerçekliğini yaratarak
tüketiciyi de bu sonradan imal edilmiş olguyu içselleştirmeye yönlendiriyor.
Bu sürecin devamı ise bildiğiniz gibi sergilenen yaşam tarzını temsil
eden ürünlerin kullanıcısı olamamanız halinde kendinize ilişkin algının
asosyalizasyon yönünde olumsuzlaşması. Şükür ki 1900'lü yıllarda ve
bahsettiğimiz dizide işler henüz o boyuta gelmiş değil. Amerika'da daha
sonraları ortaya çıkan sert örneklerdeki gibi korkutmak yok, sadece imrendirmek
yeterli oluyor.