İnşaatla beraber işe alım süreci de başlıyor ve satıcı personele
özellikle müşteriyle ilgilenmeleri, ancak sürekli “bıdı bıdı” ederek rahatsız
etmekten kaçınmaları ve ihtiyaç duyulduğunda bilgi verecek ve yönlendirecek bir
asistan, bir “yardımcı” gibi davranmaları söyleniyor. Selfridge's dışındaki
diğer mağazalarda ise satıcı bir otorite. Yani içeri giren müşteriye ne satın
alması gerektiğini satıcı dikte ediyor ve bu da süreci para karşılığı eşya
edinmenin ötesinde bir keyif haline gelmekten alıkoyuyor. Oysa bizimkinde durum
farklı ve Harry'nin mağazasında müşterinin kral, satıcının ise kralın
hizmetkârı olması bekleniyor.
Neyi asiste edersiniz? Odaktaki eylemi. eylem ne?Alışverişe çıktığınıza göre
satınalma eylemi. Satınalma eylemin öznesi kimdir? Müşteri. Sadece bunu
hissetmesini sağlamak bile yeterli aslında tüketicinin ve hemen kendini
başrolde yer aldığı bir senaryo içinde buluveriyor; üstelik keyif alarak
yapıyor bunu. Oysa bir adım geri çekilip baktığınızda eylem aslında
satınalmanın aynadaki yansıması olan satmak ve bu açıdan baktığınızda da
paranın el değiştirmesinden öte bir anlam içermiyor. Hani arzu cilalaması dedik
ya, bütün bunlar hep o kapıya çıkıyor işte. Sonuçta siz biyolojik bir
gereklilik taşımayan ancak arzularınızı tatmin edebileceğine inandığınız bir
ürüne, kararı da sizin verdiğinize inanarak emek karşılığı edindiğiniz
birikimlerinizi aktarıveriyorsunuz.
Neyse, keyif kaçırmayalım ve devam edelim. Çok katlı mağazaların yeni
ortaya çıkmaya başladıkları bir dönemden bahsediyoruz ve Londra'da da Selfridge
geldiğinde zaten Harrods gibi bir örnek mevcut. Aslında bakarsanız bir sanayi
kenti olan Manchester'daki örnekler Londra'dakilerden bile eski ve 1700'lerin
başına kadar uzanıyor geçmişleri. Ancak Selfridge'ı farklılaştıran, gördükleri
ve deneyimleri ile hayallerini birleştirebilme yeteneği. Kokusu ile ele
alacağım birinci sezonun üçüncü bölümde de anlatıldığı gibi, kendi mağazasında
hayata geçirdiği bazı uygulamalar aslında başka ülkelerde gördüğü örneklerin
uyarlamalarından oluşuyor.