// Agnes, yani mağazanın görsel tasarımcısının yardımcısı olan genç
kız, parfümeri reyonunda şişelere imrenir bakışlar atarak dolaşıyor. Onu gören
Henri yanına gelerek parfümleri nasıl bulduğunu soruyor. Cevap, çok hoş,
kıymetli ve pahalı oldukları yönünde. Ancak Agnes şişelere dokunmaya bile
korkuyor çünkü kırabileceği tek bir şişe dahi maaşını götürmeye yetecek
fiyatta. Bu arada Agnes, dönem itibariyle İngiltere'de çok yaygın olan lavanta
kolonyasını kullanmakta.
Parfümleri fiyatından korkarak elleyememe konusunda haksız değil
Agnes, zira muhasebe departmanı da yeni düzenlemeye rağmen umulan satışın
gerçekleşemediğinden şikayetçi. Çözüm, gene merdiven başında iki Fransız'la
beraber reyonu tepeden seyreden Harry'den geliyor. “Güzel kokan ancak pahalı
olmayan bir parfüm olmalı. Eğer böyle bir parfüm yoksa, biz bunu Selfridge's
olarak yapalım”.
Tabii ki bu bir in-house branding, yani “ev içi markalama”
örneği. Ne demek istedim? Şunu: Ev içi markalı ürün, bir mağazanın kârlı bir
kalemde kendi markası altında fason üretim yaptırarak ürüne gene (ve sadece)
kendi raflarında yer açması demek. Raftaki komşu diğer ürünlerden farklı olarak
sadece mağaza içindeki tüketiciyi hedeflediğinden ülke çapında geniş reklam
harcamaları gerektirmeyen ve mağazanın zaten oluşturmuş olduğu seçkin ve olumlu
algı üzerinden satış yapmayı amaçlayan bu yöntem, bugün de gerek bu tip
mağazalar gerekse süpermarket'lerde çokca hayat bulmakta. Hatta çok yakın gelecekte bu ev içi
markaların toplam perakende satış hacminin %20'sine ulaşacağı söyleniyor.