Kapitalizm'in Arzu İmalatçısı: Mr. Selfridge

Harry Gordon Selfridge (Jeremy Piven), mağazasının köşesinde açılış saatini bekliyor.
Efendim, dönem dizileri içeride ve dışarıda parıl parıl günler yaşıyorlar. Her ne kadar yerlerini distopya/ütopya üzerinden giden temalara bırakacak gibi görünseler de, cin şişeden, macun da tüpten çıktı bir kere ve geriye sokmanın imkânı yok. Belki ileride bugünkü kadar genel bir kabul göremeyecekler ama, şurası kesin ki kendilerine bağlı bir izleyici kitlesi yaratmayı başardılar ve hep var olmaya devam edecekler.
 
Hep diyorum; örnekleri izleyip keyif almak için illa Roma İmparatorluğu'na veya Vikingler'e gitmeye gerek yok; yakın dönemi konu alan güzel işler de var pazarda. Bir ticaret imparatorluğunun kuruluş dönemini anlatan Mr. Selfridge de bunlardan biri. Adet olmaya başladığı üzere benim ele aldığım ekran işleri de bir yerinden kokuya bağlanan işler. İşte Mr. Selfridge de ilk sezonunun üçüncü bölümünü neredeyse olduğu gibi kokulu ürünlere ayırarak koku dedektörüme yakalanıyor.
 
Malların üretildiği dükkanların veya atölyelerin kapısının önünde sergilenerek aynı yerleşim biriminin diğer sakinlerine satılmalarının yerine, üretildikleri yerin uzağında, iş ve aş peşine düşüp kentlere biriken tüketicinin neredeyse kucağında satışa sunulmaları, girişte bahsetmiş olduğuğumuz sistemsel değişimlerden bir tanesi. Keza her ürün için ayrı dükkân yerine farklı ürünlerin tek bir çatı altında satışa sunulması da gene aynı kulvarda değerlendirilecek bir diğer değişim. Şu kutu sanılan çömlek var ya, hani Hermes'in evine bırakıp da Pandora'nın dayanamayıp kapağını araladığı, bunlar işte hep o çömlekten fırlayanlardan.
 
Harry Gordon Selfridge (1858-1947) ofisindeki çalışma masasında

Her ne kadar sanayi devriminin işlevsel sonuçları İngiltere'de pamuklu kumaş imalatı ile gündelik hayatta hissedilmeye başlamış olsa da, üretilenin satışı konusunda Amerika'lılar açık arayla öndeler. İlk çok katlı ve her katının reyonlarında birbirinden farklı ürünün satıldığı department store'ların (çok katlı mağaza) ilk önemli örnekleri oradan çıkıyor zira. Çalışan nüfusun kendisine ayırabildiği vaktin gittikçe azalması ile beraber kentlerde çoğalmaya başlayan bu kalabalığın aynı zamanda tüketici de olduğunun bilincinde olunarak “Biz bu garibanları dükkân dükkân dolaştırmayalım; her “ihtiyaçlarını” bir çatı altında sunalım kendilerine. Harcamayacakları yol paraları ve kaybolmayacak vakitlerinin karşılığı da bizim biraz daha pahalı olan fiyatlarımız olsun. Nasıl olsa ileride toptan mal alımı ile biz o fiyat farkını da kapatırız” diye düşünmüşler zahir muhteremler.  Eh, ölçek ekonomisi fiyatlandırması kavramının satış teorileri içinde henüz yer almadığı, ama yer alabileceğinin öngörülebildiği yıllar daha o yıllar.


Diziye konu olan Selfridge mağazasına ait eski bir kartpostal ve fotoğraf

Dizinin odağındaki Harry Gordon Selfridge de, Amerika'nın ilk çok katlı mağazalarından Marshall Field's'da işe başlamış, mal temin etmek için de sık sık Avrupa'ya seyahat etmiş bir girişimci. Önceleri Chicago'lu patronunu istikbal vadettiğine inandığı Londra'da bir şube açmak için ikna etmeye çalıyor, ancak çok katlı mağazacılığı “ucuz iş” gibi gören ve bu kapsamda dev mağazasının içinde bile çekmecelerde ürün bulundurmanın ötesine pek geçemeyen “toptancı ruhlu” Field, bu öneriye sıcak bakmıyor. Bunun üzerine Harry tası tarağı topluyor ve oldukça varlıklı bir aileden gelen eşi Rose'u da ileride yanına almak üzere terk-i mekân ederek Londra'ya yerleşiyor 1906 yılında. Oxford Street'in o dönemlerde pek de hareketli olmayan batı ucunda geniş bir arazi edinerek hayalindeki mağazayı inşa etmeye başlıyor. Bir kişinin sermayesiyle olacak bir iş değil elbette bu ve geniş bir yatırımcı grubuyla beraber bir kısım banka da başlangıç sermayesi için destek veriyorlar Harry Selfridge'a.
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER