Bir diğer macerada Sinan'ı korumaya çalışırken kurşunu yiyen Sefer'in yarasını sarmak da Sema'ya düşmüştü. Ve inanmazsınız koskoca bölümde başkaca sahneleri yoktu.
Bölüm sonundaki ilginç kürtaj olayını, içinde benim de bulunduğum milyonlarca insan gibi Sefer ve Sema da anlamlandırmaya çalışmışlardı bir sonraki bölümde.
"Özel biriyle birlikte olduğunu, çenesini kapatıp karşılıklı susabildiği zaman anlıyor insan." Pulp Fiction
Bütün bu bebek olayları Sefer'i kendi hayalindeki aile için tekrar bir çare aramaya itmişti. Bu defa da yetimhaneden çocuk evlat edinme planını devreye sokmak istiyordu. Sema kendisinin hasta, ikisinin de sabıkalı olduğunu hatırlatıp sağlam argümanlarla Sefer'in naifliğine gülümsese de, Sefer daha evvel gerçekleşen dualarını hatırlatıp yine inancını korumuştu. Gerçekten, kalpten inanarak istemek çok zor bir şeydir aslında. İstediğimizi ve inandığımızı düşünürüz ama yeterince istememiş ya da inanmamışızdır. Sefer'in bu inançlı yanı kendisini ilginç kılan taraflarından birisiydi bence.
Böylece Sema'yı da şanslarını denemek üzere yetimhaneye sürüklemişti.
"Ulan ben de boyum kadar çocuk yetiştirmezsem benim de suratıma tükürün." (Yetiştiremedi.)
Fakat işler Sefer'in düşündüğü gibi gitmemiş ve hayal kırıklığı sinmiş sesinden ideal baba tanımı üzerine sorgulamalarını dinlemiştik. İyi bir baba olmak için bencillikten uzak, sevgi ve şefkatte cömert, geniş bir yürek gerekirdi bence. Ama hayat bizi bazı kalıplara mahkum ediyor maalesef.
"Hiç öyle bakma koç, ben ideal baba değilim."
Anıl da Sefer gibi kolay vazgeçmeyen biri olsa gerek ki, bir şekilde çiftimizin evine girmeyi başarmıştı.
"İşte evde de takım takım çocuk pijaması var."
- Şşşşt, müdürü ara!
- Tamam arayacağım.
Sanki birkaç aydır değil de yılardır evli bir çift gibiydiler. O kadar bir diğerinin varlığına alışmış ve huyuna suyuna vakıf. Seslerinin tonu, kelimeleri vurgulayışları, hatta sadece bakışları bile tanıdık birbirlerine ve yeterli anlaşmaları için. İşte özlediğimiz ahenk de bu sanırım. Anlaşabilmek için kelimelere bile gerek duymamak.
Bu ahengin yüzü suyu hürmetine, çocuğa pijama niyetine kocaman tişört giydirilen ortamda, çocuklu evlerde bile her zaman rastlanmayacak oyuncak ok-yay takımının nereden bulunmuş olabileceğini sorgulamamış, kovboyculuk oynayan üçlünün tatlı sahnelerini sırıtarak izlemiştik sadece.