Gün geçmiyordu ki Sema'nın hastalığı kendisini hatırlatıp mutsuzluk sebebi olarak çiftimizin hayatını zorlaştırmasın. Bu defa da anahtarı unutan ve dahası Sefer birkaç kere söylemesine rağmen her seferinde tekrar anahtarın yerini soran Sema, hastalığın gereksiz alınganlık semptomunu gösteriyor, üstüne bir de aniden öfkelenerek Sefer'i iyice çaresiz bırakıyordu.
"Sen niye sevdin ki beni, niye evlendin benle?"

“Yalnızca içteki yakındır; başka her şey uzak.” Rainer Maria Rilke
undefined">
Alzheimer’ın
hasta kadar, belki daha fazla, hastanın yakınındakiler için trajik bir hastalık
olduğunu yazmıştım daha evvel. Sefer
sabırlıydı ama durumun giderek zorlaşacağı ortadaydı. Hikâyenin bu kısmından
çokça etkileyici ve benzer durumdaki insanlar için farkındalık yaratabilecek
sahne çıkabileceği de neredeyse kesindi. Sefer'in Sema'ya çaktırmadan Alzheimer Derneği'ne gidip hastalıkla ilgili bilgi edinmeye çalıştığı sahnelerde diziden çıkıp hayatın gerçeklerine toslamıştık. Gerçek her zaman kurgudan daha etkileyicidir bence. Ayrıca biz de bilgilenmiştik.
"Peki, bir gün beni de unutur mu tamamen?"
Sevgi hafızası diye bir şey varmış mesela, yüzünü unutsan bile ona karşı hep bir şeyler hissedermişsin. Birkaç saat evvel ne yediğini unutan bir insana dönüşsen de, seneler sonra bile aşk hep bâkî kalırmış.
Sefer çocuk konusunu da uzmanına sorup Sema'nın haklı olduğunu üzülerek anlamış, fakat umutsuzluğu bir yana bırakıp Sema'ya birlikte yemek yapma, yürüyüşe çıkma gibi tekliflerle gitmişti.
Menemen ve mecaz
Lakin ortalık yine karışmış, birlikte menemen yapıp karda yürüme planı yatmıştı. Olsun onlar da birlikte aksiyona girip, kötü adama birlikte silah çekerlerdi.