Bu naif ve sevgi dolu hikâyemizde kaldığımız yer tam olarak 2016 yılının ilk saatleri, hatta ilk dakikalarıydı. Sefer Sema’dan kendisinden bunca zaman sakladığı gerçeğin intikamını alma planı çerçevesinde hiç ummadığı bir anda Sema’nın karşısına çıkıp kendisinden beklenmeyecek derecede sakin ve “medeni” söylemlerle Sema’ya şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşatmış, daha ismini bile doğru söyleyemediği Dafne’nin lafını ederek, gülümsemeye çalışırken içten içe kendini yediği her halinden belli olan Sema’yı kıskandırmayı başarmış, son darbeyi de “İki iyi dostuz artık.” ayağına özlemle sarıldığı Sema’nın tüm dengesini bozarak vurmuştu. O sarılmayı izlerken biz bile ekran karşısında sesimizi kesmek zorunda hissetmiştik, adeta zaman durmuştu. Zavallı Sema darmadağın olmasın da ne yapsındı?
Muasır medeniyet?
“Sıfır bir değer değildir. Bir sayı bile değildir. Ancak başka bir sayının yanına gelince değer yaratır. Tıpkı sevda gibi. Sevdanın da tek başına bir değeri yok. İlle de biri olmalı. Sıfır ne kadar çoksa, sayı o kadar çoğalır. Sevda ne kadar çoksa, insan o kadar çoğalır, büyür." Haydar, Yedi Numara
“Ruhumu gömdüğüm yer hala belli.
Güneşi özledim, sonra seni.”
Didem Madak

Görürsün sana neler edeceğim.
Bir ölü dalga, şuramda tam
Coşkusu içinde saklı, gürültüsü
Bu kuru dal parçasını o getirdi dün akşam
Bıraktı yüreğime, en önce beni gördü
Yok, hayır, yalnızca beni gördü de ondan
Konuşur gibiydi çünkü dokundukça gövdeme
Bir yangına daha uğrasam
Bir yangına daha uğrasam.
Edip Cansever


Sefer
Dafne vasıtasıyla Sema’ya bir miktar daha ızdırap çektirirken, en olmayacak
yerde, henüz gömdükleri rahmetli Namık’ın mezarı başında, kankalarına Sema’yla
ilgili gerçeği açıklamıştı. Kendisini üzmemek için böyle bir yol seçmiş
olduğunu anlasa da, hastalıkta sağlıkta yanında olma seçimini kendisine
bırakmayan Sema’ya çok büyük bir hareket yapacağını da tekrar belirtmişti. Yaptı
gerçekten de.

"Oğlum Sema hastaymış, Alzheimer teşhisi koymuşlar."
Dafne’yi Sefer’in yanında dolanırken gören Sema’nın içi
içini yiyince dayanamayıp ne ayak bunlar cinsinden Zülfikâr’ın ağzını aramaya
çalışırken ortama giren Sefer, harekatın ilk kısmını başarıyla gerçekleştirip
Sema’yı öyle acımasızca (“Sevdik de n’oldu?”)
köşeye sıkıştırdı ki, Sema’dan “Ben hastayım, ölüyorum.” itirafı gelmek
durumunda kaldı. Fakat Sefer oyunu devam ettirmeye kararlıydı. Kendisinden
beklenmeyecek cümleler kuruyor, Sema’ya hiç bakmadığı kadar duygusuzca
bakıyordu.
“Ben senden
gelecek acıyı bal eylerdim be. Hiç mi tanımadın beni ya? Hiç mi güvenmedin? Ya
sen beni hiç sevmemişsin ki?”
"Galiptir bu yolda mağlup."
Fakat
harekatın ikinci kısmı hepimizi ekran karşısında Ümran Hanım gibi sırıtır
vaziyette bırakacak kadar tatlıydı. Sefer oyunu çok uzatmamış, Sema’yı en umutsuz anında dünyanın en mutlu kadını
yapmayı başarmıştı. Hem de ilk seferki tabancalı tektaşlı şaşaalı olandan çok
daha gösterişsiz ama anlamlı bir evlenme teklifiyle.
"Otur şöyle benim canımı sıkma."