Dilara Pamuk
Bazılarının kurduğu her hayali bir şekilde yıkar hayat. İşte İso da o bazılarından biridir. Fakat onu bazılarından ayıran muhteşem bir detay vardır. İso'yu Kerem Fırtına canlandırır. Görkemli bir romantik komedinin, çoğu zaman keder kısmını yüklenir İso; payına hep mutsuzluk düşer. Öyle çok sevilir ki, onun derdi sizin derdiniz oluverir bir anda. İzleyicisiyle arasındaki bağlar gün geçtikçe sağlamlaşırken ve İso'nun hayatı yokuş aşağı giderken, daha çok sevdirir kendini. Belki de bu yüzden hayat hiç gülmemiştir İso'ya. Çünkü hayatın sillesini yedikçe bağrına daha çok basası gelir insanın. Nerede olduğunuzu, neden geldiğinizi ya da ne izlemeyi hayal ettiğinizi unutturur çoğu kez ve "Anlat kardeşim" dedirtir. Öğretir. Sen dümdüz olduğunda yolunun da muhakkak dümdüz olacağını öğretir mesela, mıh gibi kazınıverir hafızalara. Günün sonunda, beraber geçirdiğiniz zamandaki İso'nun tüm hislerini Kerem Fırtına size fazlasıyla hissettirir. Ve size hüznün bir insana ancak bu kadar yakıştığını düşündürtür.
Benim için İso'nun tasviri her zaman "adam" kelimesi olmakla beraber, kelimelerin tükendiğini bana en hissettiren karakterdir aynı zamanda. Çünkü görünenden çok daha derin ve bir o kadar dile gelmeyen yalnızlıkları, çaresizlikleri, gizemli bir hikayesi vardır. Mahallenin alelade koca yürekli bir abisi, Defne'nin en iyi dostu, olmaktan ötedir İso. Kerem Fırtına, İso'yu sığ bir karakterden öteye başarılı oyunculuğuyla taşır ve izleyiciye her zaman İso'nun içindeki sonsuzluğu geçirir. Bazen göz pınarlarında yeşeren ama kolay akmayan yaşlarla yapar bunu. İşte tam o noktada, izleyicisinin gözyaşları İso'nun yerine akar; sanki Kerem Fırtına bir ahenk içindedir ekran başındaki insanlarla. Sarıyer'deki o küçük mahallede dolaşırken, yolda karşınıza İso'nun çıkmasını ve oturup karşılıklı çay içip dertleşmeyi dilemeniz de olağandır tabii. Çünkü derdinizi alır başının üstünde taşır bilirsiniz. Sizi sever ve size dost olursa, sizin için ölüme kadar gider bilirsiniz. İso söylemez bunları ama siz duyarsınız; Kerem Fırtına size bunu hissettirir.
Virgo
Bir derdi vardır İso’nun, ama tutar hep içinde. Yıllar sonra Kiralık Aşk’ın İso’sundan
aklımda şöyle bir tortunun kalmayacağının garantisi yok. Kiralık Aşk’ın dert
çukurunun bekçisi olma görevi verilmiş gibidir İso’ya. Ya işten aşka kadar
türlü türlü derdin dermandır kendisi, ya da derdin bizzat muhatabı. Bu okumayla
bir romantik komedi dizisi izleyicisinin tahammül sınırının dışına kolaylıkla
kayabilecek bir karakter olan İso’nun, günün sonunda o dizinin en sevilen
kişilerinden biri olup çıkması ise en az onu yaratan kadar ona hayat veren Kerem
Fırtına’nın eseridir.
İso kağıt üstünde
en amiyane tabiriyle “ağdalı” bir karakterdir çünkü. Ağzından çıkan üç
kelimenin ikisi, yaşının üç değilse de en az iki katı ağırlıktadır. Bununla
beraber hem dertlendikçe aklında demlenip demlenip dudaklarından damla damla
dökülen o “baba” laflarının içinde, hem de onu oynama biçiminde öyle incelikler
barındırır ki; “ben romantik komedi izlemeye geldim bi git allasen!” dedirtmez
size. Zaman zaman kantarın topuzunu kaçırıp en sadık İso’cuları dahi çığırından
çıkarttığında bile dedirtmez bunu; çünkü ona -Kiralık Aşk mutfağı
standartlarına göre- “bol kepçe” dağıtılan sağduyu; eninde
sonunda aklın mantığın yolunu buldurur.
İso’nun yaşadığı
gönül maceraları benim diyen dramalara bile taş çıkaran cinstendir aslında; ama
gururlu, vakur fakat umudu da pozitifliği de elden bırakmayan bir yaşayışı
vardır İso’nun bu acıları. Sevdiği ilk kadının başka bir adamı sevmesini,
ikinci kadının kendini daha çok sevmesini, üçüncü kadının ise sevme ehliyetinin
hepten elinden alınmış olmasının acısını tutup kimsenin başına kakmaz. Her
birine birer büyük açsak sırıtmayacak dert ortamlarını yine de jiletlik havaya
sokmaz. Kerem Fırtına komedinin içindeki dramayı tragedyaya döndürmeden oynamak
gibi bir görevin altından başarıyla kalkar. Sevgisi acıyan adamı, o şahane acısını; şahane okur, şahane oynar. Kiralık Aşk’ın sonsuza kadar devam
ettiği hayali bir evren olsa, orada İso’nun kaderine yazıldığına emin olduğum
tüm dertlere (zamanında Yasemin’in şöför koltuğunda söylediği tonda) “oluuuur...
o da oluuur” diyerek direksiyon sallayacağını hayal ederim. Aklıma kazınan
görüntüsü de budur galiba. İyi ki geçtin hayatımızdan İso. Oluuuuur. O da olur
be. Hayat devam ediyor.
Yazı devam ediyor...