Seda - Müjde Uzman
Virgo
Kiralık Aşk hikayesinin içinde yer alan –müsait– kadınların neredeyse yarısına gönlünü kaptıran, ama aşkta yüzü –muhtemelen biraz da bu yüzden– bir türlü gülmeyen Sinan’ın müstakbel yeni aşk acısı olarak beklediğimiz Seda... Bizi yer yer beklediğimiz klişelere boğsa da aslında Kiralık Aşk’a, diğer dizilerde görülenden nispeten daha az rastlanan 30’lu yaşlardaki şehirli kadının bir yansımasını katması açısından ikinci sezonun iyi taraflarındandır. Seda’yı izledikçe, Yasemin’in iyi zamanlarında bile bünyesinden eksilmeyen şımarıklıklarından yorulmuş olduğunuzu fark edersiniz. Müjde Uzman, Seda’nın alabildiğine sert ve tavizsiz duruşunun altından yumuşadıkça çıkan o daha mülayim, iddiasız, kendi halindeki duruş arasındaki geçişi güzel sağlar. Bir anne olan Seda’ya hayat veren Müjde Uzman katiyen sırıtmaz ekranda; Seda ve Lara fiziksel benzerliklerine tatlı bir paralel teşkil edercesine samimi ve doğal bir anne – kız enerjisi yayarlar. Çocuğunu bir duygu sömürüsü aracı olarak kullanmayan ekranın örnek annelerden olan Seda’nın kızını hayatına dahil ediş biçimi en absürt anlarında bile tatlı ve sıcacıktır. Takdir edilesidir. Yüzlere kocaman bir gülümseme yayar.
Dilara Pamuk
Başlarda, "The Kadın" tiplemeleriyle meşhur Kiralık Aşk'ın, aşka düştükten sonra, Neriman'ın tabiriyle beyninde su mu var diye baktırmak zorunda hissettiğimiz hâllere bürünen karakterlerindendir Seda Berensel. Bizim hayatımıza girdiği anda işkolik, ciddi, tuttuğunu koparan, yoktan var ettiği şirketi ve kızı Lara'dan başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen bir karakterdir. Herkes gibi bir hikayesi vardır tabii onun da, zamanla anlaşılır. Başından, onu hiçkimse tarafından sevilmeyeceğine ikna eden eski kocası geçmiştir. Aldatılmıştır, özgüveni paramparçadır ve sürekli onu suçlayan bir anneye hiçbir şey diyemez Seda. Hatta biraz daha zorlasa, ozon tabakasının delinmesinin sebebini bile kullandığı parfüme bağlayacak kadar kendine değer vermez. Müjde Uzman, canlandırdığı Seda'nın tüm eksikliklerini gözler önüne serer. Pinpirikli bir anneye, heyecanlı bir aşığa, titiz bir patrona, düşünceli bir dosta, kendine güvenmeyen bir kadına inandırır sizi.
Pamir - Seçkin Özdemir
Virgo
Herhangi bir projeye sonradan dahil olmanın zor olduğunu kabul etmek gerek.. Ama Kiralık Aşk gibi çok sevilen; ve yarattığı aşk hikayesi benzerlerinden kat be kat el üstünde tutulan bir hikayeye, o aşkın üçüncü bacağı olarak dahil olmaya zor demek... belki de yetersiz. Bununla beraber, üçüncü kişileri severim ben. Temkinli sevdiğimiz takdirde faydalı olduklarını düşünürüm çünkü. Yenilik bazen suları bulandırsa da; doğru formülle kireç çözücü etkisi de yaratabilir. Pamir Marden de iyi bir kireç çözücüdür bu hikayede. Kaliteli malzemedendir her şeyden evvel. Türk dizilerinin, hayattaki tek derdi esas oğlanın sevdiği esas kızı tavlamakmış gibi takılan yakışıklı karizmatik ve alabildiğine sığ, iki boyutlu ikinci erkeği değildir. Hayattaki en büyük derdi tavlayacağı kız değil kendisidir bir kere; ve daima kendisine çalışmaktan ileri gelen bir cool’luk vardır Pamir’de. Seçkin Özdemir, bu serinkanlı, şahsına fazlasıyla münhasır duruşu kişiye özel dikim bir takım elbise gibi Pamir’e giydirir. Oyununu asla büyük büyük oynamadan oynayan Pamir’i çok güzel ve usturuplu yansıtır ekrana. Defne’ye “ha bi de!” deyişini, Seda’nın kızının ishaline verdiği tepkileri, hatta küçük İso’yla arasındaki trafoları patlatan elektriği–yaptıklarını zerre tasvip etmeseniz bile– yüzünüzde kocaman bir sırıtma ile izlersiniz. Ama PamÖm ikilisinin yeri ayrıdır matmazel! Ömer’e galeri sahibi kılığı esintili mavi takım elbisesi ve cipiyle şehrin göbeğinde araba kovalatıp, yüzüne gerçekleri iki tek vurup dut yemiş bülbüle döndüren Pamir gerçeği ile hiç bir ikili aşık atabilemez!

Dilara Pamuk
Bir gün bir trene binersiniz ve çokça yol katedersiniz. Yolun yarısında olduğunuzu düşündüğünüz anlarda, yanınıza yeni oturan bir kimse, gülecen tavrıyla sizinle sohbet etmeye başlar. Canınız onunla konuşmak istemiyordur. Duruşunu incelediğinizde, aslında gayet kaliteli olduğunu fark edersiniz; içinizden bir ses ondan hoşlandığınızı hatta onunla sohbet edebileceğinizi söylerken siz ısrarla konuşmamak için direnirsiniz. Biraz gülümseyip, kendi halinizde takılmak istediğinizi fark ettirmeye çalışırsınız. Ne bunu açık açık söyleyecek kadar kaba olursunuz ne de ciddi ciddi sohbete dahil olacak kadar insancıl. Yanmıştır evvelinde canınız, gülümseyerek dahil olduğunuz sohbette belki, kendinizce sebepleriniz vardır. Fakat yanınızdaki kimse, alenen farklıdır, kendine has bir havası vardır. Yine de kendi içinizde o konuşurken, kusur bulmaya çalışırsınız ifadelerinde. Öyle ki, termostan bardağa döktüğü çayına karıştırdığı süte kadar söylenirsiniz içinizden. Dokunduğu konuları aydınlatıyordur bu kimse, sizin için önem arz eden bazı mevzuları iyileştiriyordur. Yol ilerledikçe ısınmaya başlarsınız bu kimseye. Bir şans vermenin doğru olduğuna inandığınız anda o şansı hak ettiğini de düşünürsünüz hatta. Bazı insanlar gelip geçtiği yerlerde sağlam bir iz bırakırlar. Ve siz tam bu kimseyi kabul ettiğinizde, bu kimse yolculuğunu tamamlamış ve bir istasyonda iniyordur. Tuhaftır. Ardından göz yaşı dökerken bulursunuz kendinizi. Siz tam sevmişsinizdir ve bu kimse "Hoşçakal" diyerek gitmiştir. Gözyaşlarınızı silerken, sizin de yolunuzun bitmek üzere olduğunu anımsarsınız. Yolun sonuna geldiğinizi bilseydiniz, en başından severdiniz onu belki de. İşte Pamir Marden de böyle tanımlanır benim içimde. Seçkin Özdemir tüm coolluğuyla hayat verdiği Pamir'i oynarken ne hissettirdiyse, son sahnesiyle beraber sizde derin bir iz bırakır. İyi ki binmiştir o trene.