Kiralık Aşk'ın oyuncularına bir buruk veda: Rüzgar gibi geçtiler!

Dilara Pamuk 

Benim nezdimde, Kiralık Aşk'ın en zor karakterlerinden biridir Ömer İplikçi. Yolda karşınıza kolay çıkamayacak -belki binde bir de olsa rastlanır elbet- kadar iyi tüm esas oğlan özelliklerine rağmen kusurları vardır. İşkoliktir, çok serttir, fazla disiplinlidir, prensiplerinden taviz vermez, kolay güvenmez, bir kez güveni kırılırsa affetmeyi bilmez. İşte tüm bu kusurlar, Ömer İplikçi'yi "hayal ürünü" noktasından alıp gerçeğe taşır. Bir gün bir yerlerde karşılaşılabilme ihtimali olan bir adamdır Ömer; o yüzden bu kadar çok sevilir. Zordur. Az ve öz konuşur ama buna rağmen izleyicinin aklında Ömer'e dair ufacık bir soru işareti kalmaz. 

Tam bu noktada, Ömer'e hayat veren Barış Arduç'a yüklenir tüm yük. Ömer İplikçi ile tanıştığımız günden bugüne kadar çoğu şeyi bakışlarıyla anlatabilen adama dönüşmüştür Barış Arduç. Ömer'e en başında yüklediği birkaç mimikten -çarpık gülme, dudak ıslatma, dudağının kenarını ve ensesini kaşıma, kaş kaldırma- fazlasını yapmaya başlamıştır zamanla. Fonda müzikle kadrajda Ömer İplikçi çok sık görülür ve ne hissettiği hemen anlaşılır. Defne ve Ömer hiç konuşmadan dakikalarca bakışırlar ve Ömer'in içinden "Seni seviyorum" diye haykırdığı çokça kez anlaşılır. Bazen gözlerinden ateş çıkar, bazen hasret akar, bazen sitem taşar, bazen sevda fışkırır, bazen sadece sıkılmıştır ve Barış Arduç izleyiciye bunların hepsini -hatta fazlasını- hissettirir. 

Kiralık Aşk'ta yansıma sahnelere -aynı sahnenin, başka bir an tekrarına- çok kez rastlanır. Kendi adıma "Oyunculuk budur" diye ayakta alkışladığım bir ayrıntı vardır Barış Arduç'la ilgili; Ömer İplikçi, tüm bu yansıma sahnelerde aynısını kusursuzca tekrar hayata geçirir. Barış Arduç, Ömer'in rüyasında gördüğü bir sahne hayata geçerken, ilk sahnedeki ses tonlamalarının aynısını yapmayı başarır ya da Defne'nin bir eylemine karşılık nasıl bir bakış attıysa, haftalar sonra yine Defne'nin aynı eylemine karşılık birebir aynı bakışlarla selamlar izleyiciyi. 

Ömer İplikçi'nin hiç onunla aynı kadrajda görmediğiniz annesine olan sevgisine, haftalarca ondan adını dahi duymadığınız dedesine olan öfkesine, hiç belli etmese de yalnız olduğu için eksik hissettiğine inandırır Barış Arduç. Tüm bunlar, diğer karakterlere nazaran az konuşan bir adamı canlandırmakta ve seyircinin hiçbir hissi eksik almamasında, ne kadar başarılı oyunculuk yaptığının kanıtıdır. 

Ömer'in farklı aurasına kısa zamanda ikna eder Barış Arduç ve nerede olursa olsun hem farklı hem de aynıdır aslında Ömer; mahallede çekirdek çitlerken, bir restoranda ıstakoz yerken, eskrim oynarken ya da bilardo oynarken de hep Ömer İplikçi'dir. Bulunduğu ortamda sırıtmaz ama o ortamın şeklini de almaz; bu ince çizgiyi Barış Arduç çok güzel çizer. Ömer İplikçi, kusurları olan bir beyaz atlı bir prensten, kusursuz bir krala evrilir zaman içinde ve baştan sona değişimine göz attığınızda Barış Arduç, oyunculuğunun yolda ne kadar da ilerlediğini hissettirir. Kiralık Aşk gelip geçerken Barış Arduç, Ömer İplikçi tiplemesiyle, damaklarda sıcak çikolata tadı bırakır. Öyle bir noktaya gelmiştir ki, kolay silinmeyecektir. 

Tek bir sahne seçmem gerekse hiç şüphesiz gider 14.Bölüm'de bulurum kendimi. Anne ve babasının evinde, -mabedinde- hayatı boyunca ona inat eden insanlar yüzünden, insanlara karşı güven problemi oluşan adamın, yüzüne baktığında "güven" hissettiği kadını, market dönüşü evde bulamaması üzerine, aldığı çiçeği koyduğu vazoyu bir çırpıda kırıp, sandalyeye çöküp, hem ağladığı hem de beni ağlattığı sahneyi seçerim. Barış Arduç'un, sanki yanıbaşımdaymış kadar hissettirerek oynadığı ve usta performans sergilediği nice şahane sahnelerden biridir bu. 

Ama bir Ömer var hatırımda bir türlü vazgeçemediğim, daha ilk bölümden kalan; "Bu ne kardeşim?" diye ekran karşısında kitlendiğim ve "Kiralık Aşk diye bir dizi başladı ya gördünüz mü?" diye haftasında konuşmaya başladığım, kırmızı kapı önündeki son sahne. Duruşunda, bakışında ve Defne karşısında çırpınarak "Biz sizinle daha önce tanıştık, acaba siz beni hatırladınız mı?" diye sorarkenki tüm sessizliğe bürünmüş ifadesinde, benim için karanlık Alman Operası İtalyan'a dönüveriyor. Barış Arduç daha o gün, Ömer İplikçi'nin egosunu, dimdik duruşunu, buz dağı oluşunu, kolay taviz vermeyeceğini, çelik gibi kırılıp çizilmeyeceğini ama onu bir tek Defne'nin dağıtabileceğini söylüyor; daha ilk bölümden şahane bir oyunculuk sergiliyor. Barış Arduç'un tüm daha iyi oynadığı sahnelere rağmen Ömer İplikçi'yi böyle hatırlarım. Yolun daha çok başında olmasına rağmen, sonrasında sergileyeceği tüm oyunculuk performanslarının referansıdır o sahne. 


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER