Dilara Pamuk
Kiralık Aşk izleyicisinin asla unutamayacağı cümleler vardır; bunlardan biri de kesinlikle "Buenos Dias Passionis" olur. İspanyol bir kimse bile bu cümleyi bu kadar güzel haykıramaz. Çünkü o Sinan değildir. Ve aslında hiç kimse Sinan değildir ve olamazdır da Salih Bademci'den başka. Normal şartlar altında üçüncü kişileri asla sevmeyen bir izleyici olarak, tüm yaz ekran karşısında Sinan'ın akıbetini merak etmiş olmak da Salih Bademci ile alakalıdır doğrudan. Üstelik yazın -tekabülen ilk on beş bölüm- Sinan'a en kızılacak zamanlardır, belki bir kaç bölüm daha fazlası bile vardır. Tutarsızdır Sinan, neler yapacağı pek kestirilemez. Yasemin'e olan aşkından, kardeş dediği adamın hayatına kiralık aşk oyunu suretiyle bir kız sokulmasına göz yumabilir ve daha sonra "kedicik" demek suretiyle kendini o kıza aşık bulabilir. Yine aynı kardeş dediği adamın kuzeniyle bir geçmişi olup, bu kuzen hayatlarına geri girdiğinde kafası bile karışabilir. Karışan kafası atarsa, kardeş dediği adamı "Ben senin için Defne'den vazgeçtim!" sitemiyle, rakip şirketle iş birliği yapmak suretiyle satadabilir. Üstelik o Ömer için Defne'den vazgeçtiğini düşünürken, gerçekler Defne'nin de Ömer'in de bundan haberdar bile olmamasından ibaret olabilir. Sonra pişman olabilir, ayran gönüllü bir karakter olduğundan ötürü, şansını biraz da Sude ile deneyebilir Sinan. Bir gece, bir anda kendini Yasemin ile dudak dudağa bulabilir. Yasemin'le evlenip boşanabilir, sonra bir gün Seda'ya aşık olabilir ve onunla da evlenebilir belki.
Sinan bunları yaşarken izleyiciyi her bir ana inandıran hiç şüphesiz Salih Bademci'dir. Öyle bir hayat verir ki Sinan'a, karakterindeki tutarsızlığı sorgulatmaz; yüz ifadesi ikna eder sizi o andaki Sinan psikolojisine. Ne Koray'ın yanında absürtleşmesi rahatsız eder izleyiciyi ne de Ömer'in yanında normalleşmesi. Sınırsızdır Sinan; sanki girdiği her ortam için biçilmiş bir kaftandır. Herkesle farklı bir dil konuşur, hatta bazen sadece mimiklerini konuşturur. Salih Bademci, Sinan'ın mutluluğunu, şaşkınlığını, yorgunluğunu, hastalığını, üzüntüsünü, aşk acısını, babacanlığını, çocukluğunu, olgunluğunu, dostluğunu, pervasızlığını, yere göğe sığamayışını geçiriverir izleyiciye. Ve günün sonunda Sinan'ın bulunduğu çoğu sahnenin Salih Bademci sayesinde "top" olduğu ve yükseldiği fark edilir. Günün birinde, Defne'yle gittikleri bir otelde, balayı suitiyle karşılaştıklarında Ömer'in verdiği şahene bir tepki kalır akıllarda: "Sinağğğnn!" Gülümsetir ve hep gülümseyerek hatırlatır kendisini.
Virgo
“Esas kıza aşık olan esas oğlanın en esaslı arkadaşı” dramasının kaçınılmaz
bir sonucu olarak onu sevip sevmeme arasında neredeyse bir sene mekik dokuruz.
Tam artık “damat yarımız” oldu derken Kiralık Aşk’ın A’sındaki yerini bir başka
3.kişiye devrettiğini görürüz. Kiralıkçıların buna tepkisini çok olur.
Haklılardır, çünkü muhtemelen o vakit hiç biri, Katmandu’lara gidip ermek
suretiyle yüklerini çöpe atmış olarak dönecek Sinan’ı eskisinden de fazla seveceğini
bilmez.
Yanında mükemmelik abidesi gibi duran bir adamın “mükemmel olmayan kardeş”i olup onunla bir de aşk üçgeni içine düşen
Sinan, ona hayat veren Salih Bademci’nin yeteneğine çok şey borçludur aslında.
Çünkü naif bir yaz romantik komedisi olarak başlayan Kiralık Aşk’ın en dramatik
çatışmalarından biri Sinan’ın sırtına binmektedir. Bu üçüncü kişiyi bir başkası
oynasa belki trajik yönü ağır basan, ağdalı bir “araya giren adam” portresine
kolaylıkla kayabilecek olan Sinan’ı hem yeterince havai hem de gerektiği ölçüde
derinlikli oynar Salih Bademci. Ciddiye alınmayacak kadar zevzek de değildir, fazla ciddiye alınıp nefret
uyandıracak kadar dramatik de değildir. Ayran gönüllü, hafif zevzek, panik ve vesveseleriyle Passionis’in bitmek
bilmeyen krizlerini daha da beter edebilen, egosuna yenik düşüp düşmeyeceğine,
kardeşliğin kendisi için nerede durduğuna bir türlü karar veremeyen Sinan için
seyircide empati yaratmak çetrefilli meseledir. Çok rahatlıkla kıskanç bir
karın ağrısı olarak yaftalayıp gönül rahatlığı ile uyuz olacağımız hatta nefret
bile edeceğimiz Sinan’ı bu “iki boyutluluktan” kurtaran onun sürprizli karakter
manevraları olduğu kadar Salih Bademci’nin Sinan’a hayat veriş biçimidir.
İçimizden biri olduğunu hissettirir Sinan’ın. Hep “fazla iyi” duran Ömer
resminin yanında Sinan’ın sahiciliğini, insaniliğini seyirciye geçirir. Aynı
zamanda usta bir tiyatro sanatçısı olmasının da etkisiyle daima parlatır
Sinan’ı. En ufak rolü bile sönük değildir. Yüksektir, ama abartısızdır.
Maskaralaştırmadan güldürür. Şahsına münhasır bir duruşu tepeden tırnağa
giydirmiştir Sinan’a ve onu hiç bozmaz. Örneğin kafanızdan uydurabileceğiniz
alelade bir repliği Sinan’a verseniz nasıl söyleyebileceğini az çok tahmin
edebilirsiniz. Bir de enerjisinin daima kalan herkesi yükselttiği hissini verir
bana. Ömer’i de yükseltir, Koray’ı da, kendisine bey demeyi bir türlü
bırakamasa da Defne’yi de.. Hatta onu dip toplamda güldürdüklerinden belki de
daha fazla ağlatmış olsalar bile, hayatından geçen tüm kadınları da. Bu yüzden
şanslarından biridir Kiralık Aşk’ın...
Yazı devam ediyor...