Tatlı Küçük Yalancılar: Alışkanlıklarınızın dışına çıkmaya hazır mısınız?

Hangi mum yanmaz ki yatsıya kadar?
Ayça Özbay | BirDiziHaber

Malumunuz Türk televizyonlarındaki uyarlama furyasına bu akşam bir yenisi eklendi. Hayranlarının Pretty Little Liars adıyla tanıdığı bu akşam ise Tatlı Küçük Yalancılar adıyla Star Tv ekranlarında yerini alan yapım, orijinaline hakim olanlar için birçok açıdan "çekilemeyecek sahnelerle" doluydu. Bu nedenle uyarlamanın hakkını vermek, bazı konuları Türk aile yapısına uygun hale getirmek şarttı. Bu tarz zorunlulukların bazı dizilerde çok güzel ve hissedilmez biçimde avantaja dönüştüğünü görmüş olsak da, bir o kadar dizide de göze çarpan eksikler ve geri dönülemez hatalara neden olduğunu gözlemledik. 

Bu akşam izlediğimiz Tatlı Küçük Yalancılar için genel bir yorum yapılması gerekirse aslına -bazı yerlerde birebir denebilecek kadar- yakın ve gereksiz dramadan uzak bir başlangıç yapıldığını kabul etmeli. Karakterlerin yaşlarının büyütülmesi senaryo ekibinin elini rahatlatmış olsa gerek. Aynı şekilde dizinin lezbiyen karakterini görmezden gelmeleri sanırım sadece kendileri açısından değil, RTÜK'ün acımasız Türk aile yapısı kuralları açısından da gerekli bir manevra olarak kabul edilebilir. 

Detaylara inildiğinde ilk göze çarpan dizinin introsunu Türkçe metinle destekleyerek olduğu gibi kullanmaları. Ayrıca karakterlerin isimlerinin baş harflerini değiştirmemiş olmaları da dizinin orijinaline bir selam içeriyor. 

Bölümün giriş sahnesi tıpa tıp aynı olmasa da orjinaliyle paralellik içermekte ki bundan iyisi Şam'da kayısı. Hiçbirimizin Türkiye'nin herhangi bir mahallesinde bir ahır izleyerek gerçekçilik yakalayabileceğini sanmıyorum. Diğer yandan, bölümün ilk 20 dakikasında şahit olduğumuz doğa güzelliğinin orijinal yapımda yer almadığını da söylemem gerek. Fakat bu sahneleri yakalayabilmek için hikayenin mantığında bazı boşluklar yaratıldığını da görmeden geçemiyor izleyici. Arkadaşı kaçırılan kızlardan Aslı'nın (nam-ı diğer Aria'nın) ıssız bir sahilde tek başına yüzme cesaretini göstermesi gibi. Pretty Little Liars'ın (PLL) en çok tartışılan karakterlerinden biri olan Aria'nın barda tanıştığı Ezra Fitz yerine karşımızda ıssız bir yolda karşılaşılan Emre var.

Eren, PLL'e hakim olan izleyiciyi ilk anda ters köşeye yatırmayı başarıyor. Çünkü öğretmenine aşık lise öğrencisinin ülkemizde pek de kabul görmeyeceğini bilenlerimiz, Eren'in Ezra'nın benzeri olduğunu fakat öğretmen olmadığını düşünüyor. Bu noktada senaristler güzel bir sürprizle Eren'i öğretim görevlisi olarak karşımıza çıkardıklarında girişi başarıyla gerçekleştirdiklerini anlıyoruz. Buna karşılık bu iki karakterin PLL'de yaşadığı tüm sorunların karşımıza lise öğrencisi karmaşasıyla değil de daha çok "anne babamla aynı okulda çalışan genç hoca ve ben" kapsamında işleneceğini anlayabiliyoruz. Eh, üniversitedeki eğitim görevlisiyle ilk ilişki yaşayan Aslı olmayacağı için ülke genelinde rahat bir nefes alıyoruz. Aslı tıpkı PLL'de çizildiği gibi güçlü, cesur bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Ona alışmakta zorluk çekmiyoruz. 

Selin ise (nam-ı diğer Spencer) bambaşka bir konu. Aslında karakter neredeyse hiç değişmemiş, aynı hastalıklı aileye sahip ve aynı sorunlarla başa çıkmaya çalışıyor. Fakat bu durumun altı beklediğimiz kadar çizilmiyor. Dizi hakkında hiç bilgisi olmayanların empati kurmakta zorlanmayacakları ilgisiz bir baba ve kızları arasında bölünmüş, ailedeki sorunları sessiz müdahaleleri ile çözmeye çalışan bir anne var. Selin kıyafetleri ve tavrıyla Spencer'ı aratmıyor. Belki biraz daha bizden, biraz daha erkeksi. Ve kesinlikle daha rahat. Ancak ablasının nişanlısı ile yaşananlar PLL'dekinden oldukça farklı. Tabii hiçbirimiz İngiliz aksanına sahip tatlı mı tatlı bir Wren beklemiyoruz fakat Ezra-Eren ikilisinde başarıyı yakalamış cast sorumlumuzun Wren'e büyük haksızlık yaptığını daha ilk anda fark etmemek mümkün değil. Bu karakterin PLL'de uzun bir ömrü olduğu düşünülürse, Tatlı Küçük Yalancılar'ın (TKY) konuya yaklaşırken biraz vahşi davrandığına inanıyorum. Örneğin PLL'de Wren ve Spencer'ın birbirleriyle yakaladıkları pişmanlık dolu fakat tamamen doğal olan uyum yerine TKY'de zorlamacı ve küstah bir Ilgaz'la karşı karşıyayız. Kişisel bir not düşmem gerekirse nişan sahnesindeki boy farkının dikkat dağıtıcı ve komik olduğunu da söylemeliyim. 

Hande olarak karşımıza çıkan karakterimizin "it girl" kavramıyla uzaktan yakından alakası olmadığı ortada. Ancak Hande ve annesinin ilişkisi de, Hande'nin yaşadığı/yaşayacağı maddi zorluklar ve babasıyla annesinin ayrılma hikayesi de ele farklı alınmış. Babasının gidişiyle daha barışık, annesinin maddi durumunun gayet farkında bir genç kadın var karşımızda. Buna rağmen Hande'de Hanna'ya kıyasla birşeylerin eksik kaldığı, nedense henüz tam pişmediği dikkat çekiyor. Ayrıca yıllarca dizinin bir parçası olan ve Hanna'nın en yakın arkadaşlarından biri olan Mona'nın yokluğu da hemen hissediliyor. Bu noktada hemen Ebru'ya bakmak gerektiğini hissediyorum. Çünkü aslen Hande'nin olması gereken sorunların bir kısmı Ebru'ya transfer edilmiş gibi duruyor. Mesela hırsızlık yapıyor olması. Normalde asker bir baba ve bir ev hanımı annenin kızı olan Emily lezbiyen olmanın verdiği içsel çekişme ve kabulleniş sorunuyla başa çıkmaya çalışan genç bir kız. Ancak Ebru karşımıza bursunu kaybetmekten korkan, ailesini yüzdüğüne itiraf edemeyen onun yerine folklor oynadığını söyleyen daha farklı bir kız. Üstelik Emily'nin tersine pek kırılgan, pek ağlak. 

Henüz ilk bölümü izlemiş olmamız nedeniyle aslında hakkında pek de birşey bilmediğimiz Açelya ise yerel kültürün içerisinde bir kadın olarak karşımızda. Allison da tıpkı Açelya gibi içten pazarlıklı, arkadaşlarının sırlarını acımasızca kullanan ve her daim onların iyiliğini gözettiğini iddia eden bir karakter. Nitekim PLL hayranları Allison'ın gerçekten iyi mi kötü mü olduğunu senelerce tartıştılar. Açelya'nın da ondan geri kalır yanı yok. Arkadaşlarını manüple eden, acımasızlığını Janset'e yaptıklarıyla ortaya koyan Açelya'nın gerçekten ölüp ölmediği, öldüyse mesajları kimin gönderdiği dizinin odak noktasını oluşturuyor. 

Şahsi favorim Toby diziye daha ilk andan Toprak adıyla dahil olurken, oyuncu seçiminin en azından fiziksel olarak benzerliği benden tam not alıyor. Karakter gelişiminin pek sapmamasını istediğim kişilerin başında da Toprak gelmekte. O nedenle gözünüzü bu adamdan ayırmayın demeden edemiyorum. Cesur ise haddinden erken hikayeye girerek bir defa daha Ebru'nun karakterinde kesilen özelliklerin kapatılmasında rol alıyor. Eren'e geri dönersek, Aslı'yla tanışmalarının arkasındaki kurgunun daha ilk bölümden ortaya dökülmüş olması belki de PLL hayranlarının en şaşırdığı değişiklik. Nitekim Ezra'nın alternatif niyetlerini dizi oldukça ilerledikten sonra öğrenen PLL izleyicilerinin ağzı açık kalmıştı. Oysa Eren daha ilk andan "Keşke bu kadar güzel olmasaydın" diyerek izleyiciye ilk işareti verdi. Ardından dizinin final sahnelerine doğru da Aslı'yla tanışmak için bir oyun çevirdiğini ve kendisinin de A'dan mesaj aldığını izledik. Bakalım, Eren'in hikayesi ne kadar hızlı şekilde ortaya dökülecek ve izleyici bundan ne kadar tatmin olacak. Bu değişikliğin bende yarattığı izlenim dizinin orijinalinden kısa süreceğinden neredeyse emin olan senaryo ekibinin harcamak istemediği hikayeyi öne çektiği oldu. 

Diğer yandan mesajların geliş sıralaması ve içerikleri zaman zaman PLL'deki hikayeye uygun zaman zaman farklı ilerledi. Fakat önemli olan mesajların içerikleri. PLL'de karakterlerimiz Allison kaybolmadan evvel gelişen olaylar hakkında mesaj alırken, kendilerine iletilen mesajlarda yazanları sadece kendileri ve Allison'ın bildiğinden eminler. Bu nedenle birbirlerinden hiç şüphelenmiyor ve hatta bir süre mesajları kendilerine saklıyorlar. Çünkü kirli sırlarının ortaya çıkmasından endişeleniyorlar. Ancak TKY'da gelen mesajlar hep izlediğimiz kadarına dair. Alışveriş merkezinde yaşananlar, havuzdaki dertli öpüşme ve öğretmeniyle takılan (ama aslında tehdit edilmeye yetecek kadarını yaşamamış) kızımıza gelen uyarılar. Bu nedenle TKY'de karakterlerimiz ilk anda birbirlerine şüpheyle bakıyor. Ve bana sorarsanız birkaç flashback ile çözülebilecek bu sorun Açelya'nın yaşadığına dair umudu yeşertmekte yetersiz kalıyor. 

Kızların karakoldaki sahnelerinin PLL'den daha gerçekçi olduğunu kabul etmek lazım. Hangi okul çocukların yanlarında yetişkin olmadan sorgulanmasına izin verir ki? Unutmayın PLL'de kızlarımız henüz lisedeler ve reşit değiller. TKY'de ise rüştünü ispat etmiş dört genç kadının karakolda polisle konuştuklarını görüyoruz. Üstelik polisimiz kızlardan birinin annesini şantajla taciz ediyor ya da görevini kötüye kullanıyor da değil. Bu noktada TKY iyi bir iş çıkarıyor. Karakoldaki sahnenin ardından kızlarımızın asıl kirli sırlarına ulaşmış oluyoruz. Janset'in kör olmasına sebep olan küçük yalancılarımız, sırlarını kendilerine saklamaya karar veriyor. Kör etme hikayesi tamamen farklı gelişse de sırıtmıyor. Zaten PLL'de Jenna'ya (Janset) tam olarak ne olduğunu da pek anlamak mümkün değil. Bunun yanı sıra Janset'le çekilen yemek sahnesinin neredeyse birerbir aynı geliştiğini görüyoruz.  Janset ve Toprak ikilisine dikkat demiş miydim? 

Ufak notlara geçersek, Erenve Aslı'nın babaya yakalanma sahneleri eğlenceli, Selin'in ablasına yakalanma hikayesi farklı ama çok büyük fark yaratmıyor. Eren'in annesi ve aradığı "her kim ise" ona ulaşma çabası önemli. Selin'in ablasıyla kavgası neredeyse deja vu gibi. Zaten o ablayı bir türlü sevemedik. Üzerinden göz ayırmamak lazım, o kadından daha neler çıkacak neler. 

Türk dizilerinin süre sıkıntısı nedeniyle Tatlı Küçük Yalancılar'ın ilk bölümünün PLL'in neredeyse 2,5 bölümüne denk geldiğini de belirtmek gerek. Yani bu hızla gidersek ilk sezonda PLL'in iki sezonunda işlenenden daha uzun bir hikayeyi izleyebileceğiz. Açelya'nın katilini tanıdığına dair görüntülerin ardından sizleri ikinci bölümde daha büyük sürprizler beklediğinden eminim. Ne de olsa bu dizide sürprizler hiç bitmiyor.  
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER