Açılın, Gelinlik Kızlar mı geliyor!
Duygu Tombak
En
son böylesine “aile” hikâyesini ne zaman izlediğimi hatırlamıyorum. Güneş’in Kızları dizisinin bu açığımı
kapatacak bir iş olması niyetiyle ekran karşısına geçtim. Hayatım boyunca
hırsız kovalayıp, devlet işleri peşinde koşamazdım. Şaka bir yana dizinin
ekrana geldiği ilk bir saat çok klasik bir hikâyesinin olduğunu düşünmüştüm.
Hatta Sadri Alışık ve Zeynep Değirmencioğlu’nun başrollerini paylaştığı,
1972 yapımı Gelinlik Kızlar filmini
anımsattığını bile söyleyebilirim. İzleyenler hatırlayacaktır: Babalarının
evlenmesini istemeyen ve her hamlesinde onu engellemeye çalışan, biri
bitirim, üç kız kardeşin hikâyesi.
Dümdüz bakınca Burcu Özberk’in canlandırdığı Nazlı
karakteri de o filmdeki Ayşe’yi hatırlattı. Hatta kim, kimin karikatürü
olmuş diye düşünmeden edemedim. Ancak Güneşin Kızları'nda Haluk’un (Emre Kınay) oğlu Ali
(Tolga Sarıtaş) ile olan “şiddetli” ilişkisini gördüm ve fikrim değişti. Bu
hikâye, tam olarak o hikâye değildi. Dümen bu sefer Haluk’un elindeydi ve hikâyeye aslında o yön
verecekti. Final sahnesi de bunu ispat etti.
Evrim
Alasya ve
Emre Kınay uyumuna bayıldım. Bana kalırsa Emre Kınay’a kötüyü oynamak
ayrı bir yakışıyor.
Muhteşem Yüzyıl (Kendisini
sadece orada izledim.) dizisinden sonra
Tolga Sarıtaş'ı da “serseri ve şımarık” gibi görünen arızalı bir karakter olarak izlemek ayrıca mutlu etti. Genel olarak oyuncu seçiminde
“Ben burdayıııım!” diyen olmamışlık hissetmedim. İyiler, kötüler ve çiftler
yavaş yavaş kendisini belli etti. Özellikle kötüler ve çiftlerle ilgili soru
işaretlerimiz hikâye ilerledikçe, nasılsa cevap bulacaktır ancak yaratılan bazı
karakterleri anlamam zaman alacak gibi duruyor.
Senaryosunu Hamdi Değirmencioğlu'nun yazdığı Gelinlik Kızlar'ı Atıf Yılmaz yönetmiştiÖzellikle de Nazlı. Evet,
Nazlı, yukarı da bahsettiğim filmdeki Ayşe’nin karikatürü değildi ama çok da
olmamıştı. Özellikle bitirim, sert ve asi tavırlarının ardından çatıya çıkıp,
kendi istediğini yaptırmak istemesi gözümde “tutarsız” bir imaj yarattı. “Öyle
damlara çıkıp ağlamak, delikanlıyı bozar!” Sanırım bu cümleyle daha doğru ifade
ettim. Nazlı’yı ne kadar tutarsız bulduysam, ikizi Selin’i de (Hande Erçel) bir
o kadar gerçek buldum diyebilirim. Hepimizin etrafında hareketleriyle bizi
gıcık eden, tek amacı statü atlamak olan, 17 yaşında olmasına rağmen 30
yaşındaymış gibi giyinen, süslenen bir Selin yok mu?
Hikâyeden
ve oyunculardan sıyrılırsam söylemek istediğim bir diğer unsur ise ışık ile
ilgili. Dizilerimiz çok uzun ve ben bu tembel gözlerimle, o karanlık ekrana
uzun süre bakabileceğimi sanmıyorum. Ama bu yarı aydınlık-yarı karanlık durumu
Haluk karakterinin aydın-karanlık tarafını anlatmaya çalışıyor olabilir.
(Yorumcu burada harcanan emeğe kıyamıyor. ^.^)
Özetle
dizinin yönetmen koltuğundaki Sadullah Celen ve tüm ekibe bol şans diliyor ve
ilk bölüm duamı ediyorum: Tanrı onları reyting canavarından korusun, emeklerini
boşa çıkartmasın. Sıcak yaz akşamlarından, soğuk kış gecelerine uzanan,
uzun soluklu ve derdini anlatabilmeyi başarmış bir iş olmasını dilerim.