O
nikahtan keramet bekleme Güneş’cim!
Merve Yıldırım
İzmir’de doğup büyüyen biri olmamın da
etkisiyle hikayesi İzmir’e uzanan dizileri ayrı bir merakla bekliyorum.
Nerelerden geçecekler, nerede oturup kalkacaklar, nerede yaşayacaklar diye
düşünerek onlara eşlik etmek hoşuma gidiyor. İşte yine bir ‘yolu İzmir’den
geçenler’ hikayesi heyecanıyla ekran karşısına geçtim fakat bu kez durum biraz
daha farklı. Çünkü Güneşin Kızları nerede yaşarlarsa yaşasınlar beni televizyon
karşısına oturtacak bir hikaye ve kadroya sahip.
Güneşin Kızları’nın ilk bölümü sona erdiğinde kafamda oluşan en büyük soru işareti Haluk’un Güneş’i nereden tanıdığı ve
neden bu kadar takıntılı olduğuydu. Cevabımızı ararken engebeli yollardan
geçecek, Mertoğlu ailesinin geçmişlerini aralayıp, sırlarını ortaya
çıkaracağız. Muhtemelen babanın evden çıkıp da bir daha dönmediği, Güneş’in
kızlarıyla bir başına kaldığı o günün detaylarını da.
Evrim Alasya ışıl ışıl, ekrana çok yakışıyor!
Karakterini üzerine giyip gelmesinden, Emre Kınay’la tutturdukları enerjiden etkilendim.
Her ne kadar Haluk kişisinin karakterinden ötürü ‘kaç Güneş kaç’ desem de
ikilinin güzel anlarını izlemekten de keyif alacağım ortada. Fakat yüreğim
Güneş ve kızları için hop oturup hop kalkıyor doğrusu.
Nazlı, Selin ve Peri; birbirinden uç
karakterde ikizler ve ‘herkes mutlu olsun ben uyum sağlarım’ modundaki
kardeşleri. Peri’yi sevdim, çok tatlı bir kız. Nazlı’nın hırçınlığını ise her
türlü Selin’in görgüsüzlüğüne tercih ederim. Karakterlerin özellikleri okuyup,
fragmanlarda izlediğimde de Nazlı’ya bir adım daha yakın olacağımı tahmin
ediyordum ama Selin’den bu kadar rahatsız olacağımı beklemiyordum. Fakat şöyle
de bir durum var ki Selin çok gerçek; sokakta yürürken, otobüs durağında
beklerken, alışveriş yaparken, yemek yerken karşımıza çıkabilecek kadar gerçek.
Ama bize yansıtıldığı kadarıyla Güneş’in kızlarına yaşattığı hayat kötü değil,
o yüzden Selin’in tavırlarını biraz abartılı buldum. Arabayı, evi gördüğü anda
fotoğraf çekmesi nasıl olağan geldiyse Haluk’un boynuna atlaması falan fazla
geldi. Selin’in lüks düşkünlüğünü abartılı konuşmalarından değil sadece
mimiklerinden anlasam daha samimi bulurdum.
Selin’in aksine Nazlı’yı sevdim. Benim annem karşıma
çıkıp evlenmek istediğini söylese ben de aynı tepkileri verirdim. Kaldı ki
Nazlı kötü bir kız olsa uçaktaki teyzeye çok daha farklı davranırdı, korku
içindeki birine göre oldukça kibar konuşup kalktı yerinden. Bir de genelde baba
karakterinin bulunmadığı evlerde çocuklardan biri ‘babalık’ rolüne bürünür ya,
Nazlı’da biraz da o var gibi geldi bana. Yalnız Savaş’la uyumları harika, ikili
sahnelerini merakla bekliyorum.
Evlere bomba gibi düşen evlilik meselesini
düşününce Ali’yi de anlayabiliyorum. Babanın evleneceğini arkadaşından
öğreniyorsun, tabii ki karşısına dikilirsin ya ne olacaktı? Bir de Ali’ye not:
Koş git annenin yanına, bırak psikopat babanı! Gerçi annesinin de babasından
geride kalacağını sanmıyorum, ya neyse. Bahtsız çocuk.
Genel olarak beğendiğim ilk bölümde adını
koyamadığım olmamışlıklar da vardı. Işıklar, renkler televizyonumdan ötürü mü
rahatsız etti bilmiyorum ama beni biraz itti. Bir de Güneş’in oturma odasına
gündüz gözüyle bayılmama rağmen, akşamki sahnede fazla karanlık buldum. Yine de
ilk bölümün günahı olmaz diyerek, gelecek bölümleri bekliyorum.
Sözün özüne gelirsek ben yaz ekranında Güneşin
Kızları’nın takipçisi olacağım. Tüm ekibin gönlüne sağlık; yolları uzun,
şansları bol olsun!