Kendisini en çok zorlayan ve en çok tekrar alınan sahneyi
sorduğumda ise "hangi birini anlatayım ki?" şeklinde karşılık veriyor. Sonuçta
atların huzursuzluğu, dövüş sahnelerindeki zorluk derken bir sürü etmenden
dolayı sahnelerde zorlandığını dile getiriyor ve ekliyor: "Kafama veya gözüme
deyim yerindeyse yemediğim şey kalmadı. Ayrıca gerçekten dondurucu soğukta
çalışıyoruz ve yapacak hiçbir şey yok. Üstelik yönetmenimiz Metin Hoca sağ
olsun ‘Biraz terli mi olsunlar’ deyip yüzümüze su çarparak dört nala koşturuyor
bizi. Zor bir iş yapıyoruz. Şu an televizyonda bizim standartlarımızda veya
şartlarımızda olan bir dizi olduğunu sanmıyorum. İşin karşılığını alınca zor
sahneleri çekmek keyifli oluyor. Açıkçası ‘Diriliş Ertuğrul’ toprak rengi,
toprağın içinde yaşayan bir dizi. Biz bitki örtüsüyle özdeşleşmiş insanları
görmeye alışık değiliz. Şehir trafiğinin içinde veya kapalı kapılar ardında
insanlar görmeye alışkınız dizilerde. Bu yüzden aldığımız sonuçtan çok memnunuz.’’
Düzyatan, kahramanın oynamanın zevkinin çok başka
olduğunu söylüyor. "Bir de dönemde bir kahramanı oynamak çok daha ekstrem.
13’üncü yüzyıl duygusunda oynamak zorundasınız. Dönem oyunculuğu sergilemeniz
gerekiyor ve buna da rejiyle siz karar vereceksiniz. Yönetmenin dönem
oyunculukları konusunda üslubu ve bize de yakalatması bu dizinin başarısını
ortaya koyuyor. Ekipte bir üslup birliği var. Bunu yakalamamız da çok
önemliydi" diyen oyuncu, kendi yaş grubunda en çok farklı karaktere hayat veren
kişinin de onun olabileceğini belirtiyor. Hepsini ayrı ayrı sevse de hiçbirinin
bir kahraman özelliği taşımadığını söylüyor.
Yazı devam ediyor...