O kadar çok şey var ki yazılacak, belki de bir o kadar az.
Kısa ve öz ya da uzun ve detaylı. Kim nasıl sever ya da kim nasıl ister? Buralarda
bile insanoğlu ayrılıyor birbirinden. En basit anket sorularında bile
"kararsız" şıkkı var olabiliyor ve bazen kafamız o kadar karmakarışık
oluyor ki kalakalıyoruz öylece...
Safiye: Duru, katkısız demek. Ne kadar anlamlı bir isim
koymuşlar değil mi çocuklarına ebeveynleri? Yıllar geçmiş ama Safiye hala duru.
Hala küçük bir kız çocuğu, hala yaralı. "Adıyla yaşasın!" Demek bu
muydu acaba? Kulağımıza isimlerimizi üflerlerken bunları düşünüyor muydu anne
& babalar? Yoksa zamana ayak uydurmak, popüler ismi koymak, kendi isteğini
yeni doğmuş bebeğe yüklemek ya da sırtına tüm yükleri bindirmek...
Belki bi' ara uzun uzun bahsederim demiştim ev ahalisinden ya
işte Safiye bugüne kısmetmiş. Ailenin ablası, büyüğü, yarı annesi, en fedakarı,
en cezalısı, en temizlik hastası... Biliyorum diziyi izleyen kadar izlemeyip sadece
Safiye'nin temizlik ritüellerine bile bakanlar var. Capsler, karikatürler,
türlü türlü yazılar... Peki hiç içini görmeye çalıştınız mı güllerin
yapraklarını tek tek yıkamaya çalışan Safiye'nin?
Tamam canım; ben de baştan beri yüreğine inmedim kızın. Otur
karşıma da anlat derdini ben sabaha kadar dinlerim demedim. Zaten evine almaz,
evime gelmez ^^ Dışarısı desen mazallah... Bu kızın acıları var, bu kızın
hayalleri ve hayallerini yıkanlar var. Bu kızın gülüşü varmış ve onu
söndürmüşler. İçi kan ağlayarak yıkıyor ıspanakları, acısını dindirmek için sayıyor
yoksa ben mi hayal görüyorum ey sevgili okur.

Safiye karakterini öylesine gerçekçi canlandıran Ezgi Mola,
sen enfessin bi' kere. Sahnede olduğun gibi, diğer işlerinde olduğu gibi burada
da bizlere bambaşka karakterle geldin. Safiye Derenoğlu sanki Ezgi Mola. (Yo
yooo asla o kadar titiz değildir. ^^) Eline, emeğine sağlık. Yalnız şimdi Ezgi
Mola'dan hemen sıyrılıp Safiye karakteriyle yola devam ediyorum.
İlk bölümleri hatırlıyor musunuz? Safiye'nin eve kimseyi
almadığını, mutfağa herkesi sokmadığını, yemekleri nasıl yaptığını, hırçınlığı
saplantısı, insanlara karşı tavrını ve diğer her şeyini... Bugün geldiğimiz
durum? Safiye aynı Safiye. Safiye yine titiz, temizlik hastası, çamaşır suyu
favorisi, tuz ruhu vazgeçilmezi. Yalnız öğreniyor,
dinlemeye çalışıyor ve aslında birinin elinden tutmasını deli gibi istiyor.
Nasıl mı?
Gözlerindeki ışığı, dudağındaki gülümseyişi görmemiş
olamazsınız. O kahreden yalnızlığı, yalnızlığının öfkesini etrafından çıkarmaya
çalışmasını, babasını... Eve, gördükçe babasını tekrar tekrar hatırlaması
eskiyi. Hala içindeki 17 yaşındaki Safiye'nin yaşayışı... Bir şey yapamazsa
babaya şikayet edileceğini düşünmesi, hata yaparsa ceza alacağı, düzenli
olmazsa etraf terk edileceği...
Babalar, kızlarının kahramanıdır. İlk aşkıdır. Kızlar
babalarının prensesi...
Ya herkes için böyle işlemiyorsa durumlar...
Ya tüm bildiklerimiz okuduğumuz masallardan ibaretse...
Ya söylenenler yalansa...
Ya sadece dışarıya göstermelikse görünenler...
Nefret ediyoruz senden Hasibe ve sen bunu duyuyorsun...
Baba böyle de anne nasıl mı? Bugün yine onun yanında,
arkasında, önünde. Bedenen ölmüş sadece anne, Safiye'nin kafasının içinde.
Safiye uyurken, Safiye yemek yaparken, Safiye mutlu olmaya çaba gösterirken.
Sorunlarıyla, sorularıyla, suçlarıyla yaşarken kızının hayatını berbat
etmemiş gibi an be an Safiye'yle... Söz
dinlemiş Safiye, uslu olmuş Safiye, evde yardım etmiş Safiye. Karşı gelmediği
için, aykırılık yapmadığı için ezilmiş. Ne okulunu istediği gibi bitirip de
meslek sahibi olabilmiş ne de sevdiğine yar. Ne gidebilmiş ne de kalabilmiş. Ne
içindekileri duyan olmuş ne de o duyurmak istemiş. Dertleri içine ata ata
gömmeyi, kendinden küçük kardeşlerine kötü davranarak kendine yapılanlara cevap
verebileceğini öğrenmiş. Böyle düşünmüş belki de. Nereden bilsin yaralar nasıl
sarılıyor? Nereden bilsin yeniden nasıl doğulabiliyor?
1 apartman... 4 çocuk... Geçen yıllar...
Herkes anne & baba olabilir mi? Herkes doğuran kadın
anne mi? Büyütmek mi nasıl büyütmek mi mesele? Böylesine maddi imkanların sorun
teşkil etmediği Masumlar Apartmanı'nda en masumlar bu çocuklar. Ebeveynler mi?
Her bölümde yazıklar olsun diyorum. (Sövemiyorum da) Mutlu olamayacak ama
büyüklerinize söz söyleyemeyecekseniz en azından evlenerek sadece birbirinizin
hayatını yakın, yıkın. Çocuk yapmayın, mutsuzluğunuzu çocuk/ çocuklar yaparak
kapamaya çalışmayın. Almayın onların elinden çocukluklarını, gençliklerini,
yetişkin zamanlarını. Mutsuzluğunuz sizi berbat etsin. Vaktiniz geldiğinde
gidin. Aynı evde ayrı olun ama çocuk yapmayın emin değilseniz kendinizden.
Sevgi veremeyecekseniz yapmayın. (Yooo uyduruyor ağladığımı...)
♥
Apartmana gelen komşularıyla, Gülben'in değişen tavrıyla,
İnci'nin ona tebessüm etmesiyle, dedenin anlayışıyla, Han'ın desteğiyle ve
Naci'nin gelişiyle değişeceksin Safiye, değişiyorsun Safiye. Aslında değişmek
değil de özüne kavuşacaksın, kendini bulacaksın, geçmişi atacaksın. Hani
geçmişinde annenle kaldığın yer var ya işte tam da oradan devam edeceksin hayatına.
İnanıyorum sana titiz kızım. Güveniyorum sana çiçek kızım. Cesaretinden öperim
Safiye Derenoğlu...
Kısa kısa notlar...
* Bu bölümü Safiye'ye ayırdım. Naci'yle olan aşkına dair
belki sonra.
* Nasipse diğer kardeşlerle ilgili de var söyleyeceklerim ^^
* Bölümlerin hepsi film tadında diğmmiiiiiiiiii tüüü tüüü
maşallah
* Hasibe (Safiye'nin annesi) karakterinden bu kadar nefret
etmemizi sağlayan Açelya Devrim Yılhan'ı da tebrik ediyorum.
* Rejisiydi, müziğiydi (Alp Yenier'in genel olarak
müziklerini beğenirim zaten), kurgusuydu, çaycısıydı derken tüm ekibin eline
emeğine sağlık.
Sevgiler...