İşte Ömer de bu yaptığı
hata sonucunda yaşayacaklarıyla siyah ile beyazın arasında grilerin var
olduğunu, aynı anda iki kişinin haklı olabileceğini, bazen bazı inatların
kırılması için emrivakilerin şart olduğunu, hayatın yüzde yüz adil olmasının
mümkün olmadığını, kimsenin yüzde yüz iyi ya da kötü olamayacağını, kesin bir
yargıya varmadan önce bir hikayeyi birkaç farklı taraftan dinlemek gerektiğini
öğrenecektir. Bugüne kadar bunları öğrenmesi için fırsatı olmamış ve kendi
prensipleriyle yola devam etmiş. Ve belli ki bu tip bir hata yapmadan da
öğrenmesi pek mümkün olmayacaktı. Ancak bence bunları öğrenmesinin zamanı geldi
de geçiyor! Özellikle de evlilik gibi ciddi bir adım atmadan önce... Çünkü o
çok istediği ‘bir’ olmak eylemini gerçekleştirebilmesi için bu saydıklarımın
hepsini bilmesi lazım aksi takdirde hiçbir zaman ortak bir payede sevdiği
kadınla buluşması mümkün olmaz. Bu nedenle teşekkürler Ömer’ciğim bu kadar
acımasız konuştuğun için. Evet bizleri çok ama çok üzdün ve kırdın ama emin ol
ki asıl cezayı işin iç yüzünü öğrenip hata yaptığını anladığında o pişmanlık
duygusuyla sen çekeceksin. Ve belki de insanları yargılamadan önce eğrisini
doğrusunu öğrenmeye de bundan sonra çalışırsın. Bu arada şunu da belirtmem
gerekir ki; o son sahnede Ömer de haklıydı Defne de... Hatta Ömer’in o acımasız
sözleri söylemekte kendine göre haklı olduğunu söyleyerek işi abartabilirim,
ancak nedenine sonra geleceğim. Çünkü bence o sahnede asıl yaşananların asıl
nedeni Yasemin’in dediği gibi bir ipte oynamaya çalışan iki cambazdı: Yani aşk
ve gurur.
AŞK VE GURUR PARADOKSU
Kiralık Aşk’ın asıl
hikayesi de aslında aşk ve gururun çatışması değil miydi? İsterseniz çok kısa
bir nostalji turu yapalım. Örneğin; ilk olarak 3.bölüme gidebiliriz. Defne’nin
Ömer’in çalışma odasına girerek Aşk ve Gurur’un afişi gördüğü ana. Her şey o
zaman başlamıştı değil mi? Ve ne tesadüf ki ilk kez o gün Ömer, Sadri ustaya ayakkabıyı almaya göndererek
Defne’ye güvendiğini göstermişti. Güven öyle zamanla mı kazanılır yoksa
karşındaki kişiyle aranızdaki elektrikle mi oluşur bilmiyorum. Ama şu anda hala
güvenmiyormuş gibi görünen Ömer aslında Defne’nin ilk işe başladığı andan ona
güvenmişti. Ama o işte o gurur yok mu, onun o gururu... Hemen ilk fırsatta
(içten içe ilk hissiyatının doğru olduğunu bilse de) ayakkabı çalındığı an
4.bölümde suçu Defne’ye atmayı kolay yol olarak seçmişti. Çünkü kendi bile
şaşırmıştı bir insana bu kadar çabuk nasıl güvenebildiğine... Hemen kendi
kendini koruma altına almak adına uzaklaştırmıştı Defne’yi kendisinden.
Diyaloglar açısından en sevdiğim bölümlerden biridir dördüncü bölüm. Özellikle
de ayakkabı çalınmasına dair olan sahnedekiler. Çalmadığı halde suçlu
bulunmasına üzülen Defne’ye ne güzel söylemişti Esra “Ama sen hırsız olmadığını biliyorsun, hani önemli olan buydu. Hani
‘sevdiklerim beni doğru bilsin yeter’ diyordun.” diye. O anda ‘sevdiklerim’
deyince nedense Defne’nin ilk aklına gelen Ömer’in onu nasıl bildiği olmuştu.
Ve hemen Passionis’in yolunu tutup Ömer ile konuşmaya çalışmıştı: “Ben hırsız değilim. Ayakkabıyı benim
almadığımı bilin. Bu çok ağrıma gidiyor. Bu böyle bitmemeli. İleride yüz yüze
karşılaşmasak bile benim hakkımda kötü bir şey düşünmenizi istemiyorum. Sana
inanıyorum deyin, beceriksizlik ettin çaldırdın ayakkabıyı ama sen çalmadın
deyin.” Daha o zamandan kendini Ömer’e inandırmaya çalışan bir Defne vardı.
Defne’nin hırsız olmayacağına aslında çok iyi bilen Ömer ise sırf gururu
yüzünden aslında inandığını dile getirmiyordu. Böylece Defne Ömer’in kalbini on
ikiden vuran asıl bomba sözleri sarf etmişti: “Sizsiniz inatçı gibi. Aşk ve Gurur’daki adam gibi inatçı ve önyargı.
Köşeli yanlarınız var ama yanlış olduğunu bildiğiniz halde vazgeçmek gururunuza
dokunuyor. Filmdeki Lizzie çok haklı erkekler kibirleri ve gururları yüzünden
kendini harcarlar.”

Belki de bu sözler
Defne’nin tüm bu 50 bölümlük süreç içerisinde başına gelen bir şeye dair Ömer’e
karşı tek büyük isyanıydı. Oyunun yükü sırtında kambur olmadan ve aşkı bu kadar
yoğunlaşmadan önceki Defne’nin isyanıydı. Ne özlemiştik onun o hallerini...
Ayrıca sözlerinde ne kadar haklıydı; o zaman dile gelen sözlerin asıl nedeniydi
50.bölümün finalinde Ömer’in ağzından çıkan sözlerin. Aynı kibir ve gururu
yüzünden öyle acımasızca konuşmuştu. Aynen Defne’nin sadece “Uzak kalalım,
peki.” diyerek yüzüğün çıkarılmasını kabul ettiği gibi.. Sonuçta bizler
6.bölümde Defne, Ömer’e kitap hediyesini alırken “Gururları ve önyargıları yüzünden kendileri aşka bırakamayan iki
kişinin hikayesi. Bir araya gelmeleri için tek engel var kendileri…” sözleriyle
anlattığı bir aşkın hikayesini izliyorduk. Ve şimdi aynı ipte yürümeye çalışan
bu iki cambazdan birinin aşağı düşme vakti gelip çatmıştı. Ağızdan çıkan
sözlerin ne kadar ağır olduğunu kısa bir sure sonra düşen jetonla anlayacak
olan Ömer’in gururu mu bakalım önce o ipten düşecek, yoksa Defne’ninki mi?
Yasemin’in de “Bir noktada birinden
vazgeçmek gerekiyor, çöz çözebilirsen.” sözleriyle dile getirdiği gibi
birinden birininki illa düşecek. Üstelik Ömer’in gururu ya da egosu her neyse
onun sadece aşka karşı değil, genel hayata karşı bakışı açısında biraz
pasifleşmesi gerekiyor. Özellikle dede konusunda...
AFFETMEK MÜMKÜN MÜDÜR?
Dizinin daha ilk
bölümünde Hulusi dedenin Neriman ve Necmi’den Ömer’i evlendirmelerini istediği
andan beri kafamda Ömer ile dedesi arasındaki ilişkiyi çözmeye çalışıyorum.
Kafamda bir türlü oturmayan eksik parçası olan bir puzzle gibiler. O kadar
anlamak istiyorum ki, Ömer’in kafasında tüm olanları nereye oturttuğunu ve
dedesine karşı asıl nefretinin nedenini. Dönem dönem önümüze koyulan bilgilerle
sürekli düşüncelerim değişti durdu. Ancak nedense hiçbir zaman dedenin kötü bir
insan olabileceğine inanmadım. Sadri ustaya yaptığı her ziyarette kendisine
karşı olumlu düşüncelerim artıp duruyordu. Dede, Kiralık Aşk’ta hata yapmanın ve yaptığın hatalar yüzünden zamanı
gelince affedilebilmenin sembolüydü bana göre. Hep bekledim Ömer tarafından
affedilmesini... Şimdi bu konu gündeme gelecek, hadi haftaya derken geldik
50.bölümlük seneyi devriyeye ve en sonunda uzun zamandır heyecanla beklediğim
konu önüme koyuldu. Üstelik tam de Kiralık Aşk oyununa benzer bir kumpasla birlikte
gündeme geldi. Burada Ömer’in duruşu, sözleri ve en sonunda alacağı karar çok
önemliydi. Tüm bu süreç içerisinde onun yaptıkları ileride oyun çıkacağı
zamanın bir provasıydı. Ve bence Ömer’in isteme anındaki o kaskatı bakışları,
eve döndüğünde her tarafı kırıp dökmesi ve Defne’ye bölüm sonunda sarf ettiği
sözler onun asıl tepkisi değildi. Onlar daha ilk bölümde tanıdığımız o buz
şelalesi Ömer İplikçi’nin yıllardır kendine koyduğu prensiplerle otomatik
verilen tepkilerdi. Defne’nin Ömer’i olarak vereceği asıl tepkileri 51.bölümde
görmeye hazır olalım. Zaten Alp ile Şebnem'in evlendiği duymamızda bunun en büyük işaretiydi. İlk başta yüzüğü atıp düğün mekanını terk eden Alp, sonra Şebnem'siz olamayacağını anlayıp ani tepki verdiğini fark edip hemen Roma'ya gidip evlenme kararı almış. İşte işin sırrı burada! Sizce Ömer İplikçi 'içim' dediği kadın olmadan yaşar mı? Defne onun nefesi, pusulası, dalga kıranı, her şeyi...