İnsanlar değiştiğini kabul etmezler, daha doğrusu fark etmezler. Birçoğumuz hayat boyu başkalarının yaşadığı olaylarla “ben olsam şöyle tepki verirdim” gibi kendine göre kalıp düşünceler yaratır. Katı kurallarımız olan tüm olaylara karşı vereceğimiz tepki beynimizde o cep telefonlarındaki hazır mesajlar gibi durur köşede. Ne zamanki bu bam tellerimizden birine biri dokunur, hemen o hazır tepkilerden biri ortaya çıkar. Hiç düşünmeyiz, çünkü yıllar boyu biz hep onlara karşı vereceğimiz cevapları ezberlemişizdir. Oysa cevaplar ve biz çoktan değişmişizdir. Ya da değişmeye çalışıyoruzdur. İşte bence Ömer’in yaşadığı tam da buydu! Ömer o anda tam da bildiğimiz Ömer İplikçi olarak tepki gösterdi. Kimse şaşırmadı ve “bu adamdan beklemezdik” demedi, insanların şaşırması Ömer’in hiç değişmemesi üzerineydi. Ömer değiştiğini ve aslında ağzından çıkan sözlere pek de inanmadığını gelecek bölüm aldığı kararı idrak etmesiyle fark edecek. Bunun da ilk aşaması dede ile olacak diye düşünüyorum. Ne zaman dede konusu gündeme gelse hep “hata yapmak ve affetmek” kelimeleri etrafta uçuşuyor.
 
12.bölümde Defne ile dede ilk kez bir araya geldiğinde Hulusi bey “Hata yapmaya hakkımız yok mu?” demişti. Daha sonra ise 40.bölümde Defne’den Ömer ile kendisini barıştırmasını istemek için onların evine geldiğinde yine benzer bir diyalog geçmişti:
 
DEFNE: “Elimden geleni yaparım ama Ömer’in müdahaleden hoşlanmadığını biliyorsunuz. Yine de konuşup ikna etmeye çalışacağım, ama hiçbir şey için söz vermeyeyim.”
TÜRKAN TEYZE: “Konuşur benim kızım, ikna eder onu. İkna olmayacak ne var, üç günlük dünya. Ne alemi var küs kalmanın.
HULUSİ DEDE: “Doğru. Gelin de bunu gençlere anlatın. Sanıyorlar ki hayat sonsuz bucaksız. Sonunun geleceğini bir bilseler...”
DEFNE: “Yok öyle anlamıyoruz da Ömer’in kırgınlıkları var.”
HULUSİ DEDE: “Doğru çok yanlışlarım var, çok hatalarım var. Ama bir izin verse hepsini telafi edeceğim. Yeter ki bir adım yaklaşsın bana.”


 
HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL!
İşte bir izin verse... Ama Hulusi bey, Defne’nin kendine göre yöntemlerle bunu yapmasını beklemek yerine hemen girişti yine emrivakilere hem kendini ateşin altına attı, hem de Defne’yi... 1.bölümde onun emriyle başlayan bu aşk, onun başka bir emriyle en büyük engellerinden biriyle karşı karşıya geldi. Belki de onun bu yeni emri oyun olarak başlayan aşkın, artık yıkılmayacak kadar güçlü gerçek bir aşk olduğuna herkesi inandırmak içindir ne dersiniz? Sonuçta bu oyunun asıl kurucusu kendisi. Ve hiç şüphesiz dede ile torun pek bir benziyorlar birbirlerine. İkisi de kendi bildikleri yoldan yürümeyi tercih eden birer inatçı keçi. Dedenin, Ömer’in gözünde büyüttüğü kadar annesiyle babasının ölümünden sorumlu olduğunu düşünmüyorum. Eğer öyle olsa Necmi’nin tavrı çok net olurdu. Ayrıca Sadri ustanın da sevip saydığı bir insan. Evet hataları olmuş, hatasız değil. Ama bu hataların Emine ve Ahmet İplikçi’yi ölüme sürükleyecek büyük hatalar olduğuna inanmak içimden gelmiyor. Ömer’in çocuk gözüyle gördüklerini ve duyduklarını abartarak yargıladığını düşünüyorum. Annesiyle babasının yokluğuna dair bir suçlu bulması gerekiyordu: En uygun kişi de dedesi olmuştu. En zor zamanlarında ise dedenin kendini affettirmek için uğraşmayışı, belki de hiç yanına gelmeyişi, o çocukluğundaki gibi kamp kurdukları ormanda onu bulduğu gibi parklardan onu bulmayışı da bu suçlamanın üzerine hayal kırıklığı yüklemiş. Böylece o keskin duygular zaman içerisinde büyüdükçe büyümüş. Yoksa bu bölüm anladım Ömer’in aslında dedesini ne kadar çok sevdiğini. Ormanda onu gördüğünde ne kadar içten “Dedeciğim” deyişinden belliydi onun hayatındaki yeri, ayrıca isteme günü dedeyi gördüğünde gözündeki nefret değildi özellikle de herkesin birbirini tebrik ettiği o sahnedeki bakışlarında. Bambaşka bir duygu karmaşası var. Özlem, kırgınlık, hayal kırıklığı, kızgınlık her şey... Belki emrivakiydi ancak bakışlarının bir noktasında onu gördüğüne sevindiğini bile hissettim. Çok mu abartıyorum ne? Ama izleyin o ayakta karşılıklı durdukları sahneyi siz de görebilirsiniz. Şimdi işte Ömer’in dedesine dair asıl olayları öğrenme zamanı. Bunu da belki Defne’ye sarf ettiği o acımasız sözlerle öğrenme şansına sahip olacak.
 
Hulusi bey bir emir verdi ve bu emriyle bir aşkın yıkılma arifesine gelmesine neden oldu. Bakalım Defne ile Ömer’in yüzüklerini çıkardığını duyan iki suçlu Neriman ile Hulusi bey bu olaylara nasıl tepki verecek? İçimden bir his “kiralık hami” Sadri ustanın hikayesinin bu hafta deşifre olacağını, bu açığa çıkma ile birlikte dede ile Ömer’in barışacağını ya da barışma yoluna gireceğini ve Ömer’in dedesinin yol göstermesiyle aslında Defne’nin o konuşmada haklı olduğunu fark edeceğine söylüyor. Tüm yaşanan olayların bunlara neden olması gerekiyor. Başka türlüsü kabul edilemez. Yaşanan kötü bir olay, başka kapıların açılmasına ve o kapıların açılması ise Ömer’in bazen olaylara uzaklaşıp daha geniş açıdan bakması gerektiğini sağlaması lazım. Zamanında ustanın kendisine o filin kuyruğu ile belini tutma hikayesi gibi... Sonuçta önümüzde bir düğün var ve son ipuçlarıyla bu düğünün Defne ile Ömer’e ait olduğu kesinleşti. Ayrıca bu düğünde dedesinin kol düğmelerini takmaya hazır bir Ömer de var. Dedesiyle barışmış olmasa o düğmeler ortaya çıkmazdı diye düşündüğümden barışmanın yakın zamanda olacağı çok açık ortada. Ömer’in insanlara affetmeyi öğrenmesi lazım. Hayatta en keskin düşüncelere sahip olduğu dedesini eğer affederse, bundan sonra oyun çıktığı zaman affetmeyi bilen ve affetmekle birlikte her olayın göründüğünden farklı olabileceğini de anlayan bir Ömer olacak karşımızda diye ummaktayım.
 
İYİ DEFNE, KÖTÜ DEFNE’YE KARŞI
Eğer bu satırlara kadar okumaya devam ettiyseniz ve Ömer’e siniriniz hala geçmediyse ona neden “Defne asla bana yanlış yapmaz, her zaman benim iyiliğimi düşünür ben diyemiyorum.” dediğinde çok ama çok kırılmama rağmen kızamadığımın da nedenini açıklayayım. Çünkü Ömer’in karşısında 50 bölümdür iki Defne var:
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER