Sizin gözünüzden Hatırla Sevgili'yi bizlere biraz anlatır
mısınız? Nasıl başladı? Hangi mekânları kullandınız?
2006 yılının soğuk bir ekim akşamı çalkantılı bir vapura
atlayıp Büyükada’ya gittim. “Hatırla Sevgili” diye bir dizi
çekiliyordu. Dizinin mekân sorumlusu, işin ağırlığı ile baş
edemeyip ayrılmıştı, acilen bir mekâncı arıyorlardı. O gün
dizinin sanat yönetmeni, sevgili Nilüfer Çamur’la tanıştık.
Bana eksik mekânları sıraladı. Elimde iki sayfadan fazla bir
liste vardı. “Ne zamana lazım?” dedim, “Bir haftamız var ve
henüz elimizde bir iki mekân dışında hiçbir şey yok.” dedi.
Büyükada çekimleri tamamlanınca ekip İstanbul’a gelecekti.
Gözüm korkmuştu, proje ile ilgili hiçbir bilgim yoktu, o gece
odama çekilip senaryoyu okumaya başladım, senaryoyu okudukça işe
bağlanmaya başladım, aşık oldum adeta, sabah 6 vapuruyla adadan
ayrıldım ve durmadan mekan bakmaya başladım.
Her sabah ilk vapurla İstanbul’a gidip mekânları Nilüfer’e
ve Faruk Teber’e gösteriyor, gece son vapurla adaya dönüyordum.
İstanbul’da bir taraftan mekân bakıyor diğer taraftan da işi
altı günde çekmek zorunda olduğumuz için o mekânları bir araya
toplamaya çalışıyordum. Gece rüyalarımda İstanbul’a vapurla
yaklaşan teknik ekibi görüyordum, “ Ee hadi nerede çekiyoruz? “
deyip üzerime geliyorlardı…
Ekip, ada çekimlerini bitirdiğinde her şey hazırdı. Her yeni
bölümünü dört gözle beklediğim senaryodan bir sürü yeni
mekân çıkıyor; İstanbul’u dört dönerek hepsini gecikmeden
bulup önce sanat ekibine ardından da çekim ekibine devrediyordum.
Ekipteki herkes en az benim kadar zevkle ve tastamam yapıyordu
işini. Bu yüksek motivasyonun tek nedeni ömrüm boyunca asla
unutmayacağım “Hatırla Sevgili” ruhuydu. Bir daha böyle bir
ruh yakalanabilir mi bilemiyorum.Dizinin her bölümünde 15 kadar ana mekân, 20’nin üzerinde
bölüm mekânı ve en az o kadar dış çekim mekânı vardı.
1960’lardan 1980’lere uzanan hikâyede, İstanbul’un neredeyse
tüm tarihi mekânlarını kullandık.
Ana mekânlarımız.. Zeyrek Sokakları ve bu civarda bulunan üç
farklı konak; Tarabya’daki “Maya Hanım’ın Meşhur Evi”;
Çukurcuma ve Cihangir’de çeşitli sokaklar, evler, dükkânlar
(-ki içlerinden biri meşhur pastanemizdir); ve son olarak da Beykoz
Kundura Fabrikası’ydı.
Beykoz Kundura Fabrikası’nı oldukça yaygın ve etkin kullanan
ilk ekiptik. İdari işler binasında; karakol, avukat ofisleri,
gazete sahnelerini, meşhur çek binasında; solcu ve ülkücü
derneklerini, deri tabakhanelerinde; cezaevini, misafirhane binasında
da Yassıada sahnelerini çekiyorduk. Menderes’in yargılandığı
mahkemeyi ise birebir ölçekte dekor olarak kurduk. Bunun dışında
eski İstanbul bloğu en sık çalıştığımız yerler
arasındaydı... İstanbul Erkek Lisesi, Gazeteciler Cemiyeti, Büyük
Postane, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Valiliği, Sepetçiler
Kasrı, Çapa Öğretmen Okulu, Süleymaniye, Balat ve Fener’deki
birçok tarihi bina “Hatırla Sevgili’ye ev sahipliği yaptı.
Özellikle öğrenci olaylarını anlatmaya başladığımız
dönemde, Dolmabahçe Meydanı, Taksim Meydanı, Beyazıt Meydanı,
Akaretler Caddesi ve Bankalar Caddesi’nde ortalama 700-800
figürasyonlu sahneler çektik. Hem de neredeyse her bölüm. Bir
zaman sonra İl Emniyet Basın Büro ile iyice arkadaş olduk. Yine
bir gün Vatan Emniyet’e izin için gittiğimde Komiser bana; “Ali
Bey bu haftaki fanteziniz nedir, nereyi yakıp yıkacaksınız?”
diye bizden artık illallah geldiğini nükteli bir biçimde ifade
etmişti ama her zamanda yardımcı oldular, haklarını yiyemem.
Şimdi aynı sahneleri reel mekânlarında çekebileceğimizi pek
sanmıyorum.
Oyuncusuyla, senaryo ve teknik ekibiyle, gece gündüz demeden
arı gibi çalışan bir kadro vardı. Bu ekibi motive eden tek şey
“Hatırla Sevgili Ruhu’ydu”. 80 ve 90 jenerasyonuna ilk kez
yakın tarihin kapaklarını açtıran, ilgi duyduran da bu ruhtu.