Ömer’in Dudakları
Virgo
Bir karakterin âlâmet-i fârikası nedir diye sorsalar, Ömer İplikçi için tek bir tanesinde karar kılamazsınız. Kiminiz, tek sözcük kullanmaksızın bir bakışla yüzlerce dizelik aşk şiirleri yazabilen gözleri der buna... Kiminiz, daha aklının bile kabul edemediği aşkını kağıda döküveren, ama ilhamını kaybedince kendini cam kırıkları arasında bulan ellerini söyler, parmaklarını... Kulaklar bile çıkan olur hatta, çünkü ne der Defne, "kulaklar önemli, düşünelim kulakları!"...O aşkın bir türlü arasından dökülemediği dudakları vardır bir de; üstelik o dudaklar o aşkın belki ellerden, belki gözlerden bile önceki tanığı, suç ortağıdır.
Herhangi bir öğlene benzeyen bir öğle vakti görür Ömer Defne’yi; herhangi bir oyuna benzeyen bir oyundan kurtarsın diye tutar elleriyle onun narin kollarını... Ama adeta ellerinden, gözlerinden, aklından fikrinden tek tek bağımsızlığını ilan edercesine Defne’ye yapışan, Ömer’in dudaklarıdır. Sonra da bir daha iflah olmazlar zaten. Yediği tokadın acısını en çok dudakları duyar; ellerinin derhal dudaklara gidip bundan sonra o civarlardan bir türlü ayrılamaması da biraz bundandır. Defne kendini o dudakların hafızasına mühürlemiştir artık; o yüzden bir sabah camekanın arkasında beliren aksi de, akşamın bir vakti aklına düşen hayali de o anıyı canlandırır ve Ömer’in dudaklarına taşır. Ömer’in istemsizce dudaklarına giden eli, her defasında Defne’nin hayalini toplar dudağının kenarından. Defne’nin, gözlerinin ucundan her bir kayboluşu, ellerinin arasından her bir kayışı bükülür kalır Ömer’in dudağında. Onu anlayamadığında, anlayamadıkça küsüp darıldığında; dilinin ucuna gelen sitemlere, isyanlara siper olur aynı dudaklar... kilitler ve dökmez dışarı Ömer’in acısını.
Ama aynı güneş gibi Defne de hep yeniden doğar Ömer’in hayatına, ve biz de her defasında gün ışığında kamaşan gözlerinin hemen aşağısında görürüz onları: sol ucu fark etmeden yukarı doğru kıvrılıveren dudakları...