Ama
Sefer Sema’ya sürpriz yapmak için yüzüğüne isimlerini yazdırdığını düşünürken,
kuyumcunun azizliğine uğramış, Sema da tam yumuşayacakken triplerine yenisini
eklemişti. Üstelik Sefer’in fotoğrafını Dafne’nin odasında görünce,
sinirlenince zekasını ne kadar korkutucu bir şekilde kullanabildiğini
görecektik. Dafne de Sema’nın thug life formundaki gazabından kaçamayıp bir
hayli utanç verici bir pozisyona düşecekti.
"Seda mı?"
"Sen etkilendin galiba?"
Ama
asıl patlamayı Sefer’e yapacaktı. Fotoğrafının çekildiğinden habersiz yüzük
mevzusunda yaşananlarla ilgili kendisini affettirmek için Sema’nın kapısına
gelen Sefer, kucağındaki hediye Beşiktaşlı panda ayısıyla ne kadar sevimli
duruyordu öyle? Hiç mafya tetikçisi gibi bir hali yoktu doğrusu. Kadın aslında her şeyi
güzelleştirebilir, ehlileştirebilir. Erkeklerin yönettiği dünyanın haline
bakarsak, kadının eksikliğinin nelere sebep olduğunu anlayabiliriz sanırım.
"Sürpriz!"
"Bu ne?"
Dafne
ne tesadüf ki Sefer’in büyüdüğü yetimhanede buluşmayı teklif edince, ister
istemez anılara dalıp duygusallaşmıştı Sefer. O sırada da kendisiyle ilgili
birkaç bir şeyi anlatıvermişti. O kadarı bile Sema’yı sinirlendirmeye yetmiş,
Sefer’in akşamı Sema’yla birlikte geçirme hayalleri suya düşmüş, bir anda kendisini
Zülfikâr’la çorba içerken bulmuştu. Pandaya da yazık olmuştu tabii.
Ağlayalım beraber.
Ertesi
gün de ikili arasındaki gerginlik devam etmiş, ama birbirlerini üzgün görmeye
dayanamayınca daha fazla mesafeli kalamamış, hemen arayı düzeltmişlerdi.
Birbirini seven iki insanın, zor zamanlarda birbirine ihtiyaç duymasından doğal
ne olabilirdi? Şeker gibi, şerbet gibi bir çift oluyordu SefSe giderek.