Sefer ile Sema Meselesi: Olmaz böyle şey, yoksa rüya mı?

Sefer ile Sema Meselesi: Olmaz böyle şey, yoksa rüya mı?
Tatlılık
İkinci sezon boyunca izlediğim bölümlerle ilgili neredeyse her hafta uzun uzun yorum yaptığım için, asıl meselemize, Sefer ile Sema ilişkisine geliyorum artık. Yeni sezonu beklerken en çok merak edilen konulardan birisi de SefSe’ye ne olacağıydı. 


"Seviyorum ama kimi? En tatlı birisini. Nasıl anlatayım sana? Baş harflerine baksana."


"Çok özlemişim kız, gel bi' sarılayım."


"Ben de özledim."




"Harbiden şaka gibi."


"Sen nasıl istersen."

Sefer bıraktığımız noktadaydı, bildiğimiz gibiydi. Sema’ya özleminden ilkokul çocuğu gibi akrostişli şiir yazmasına da, onca insanın arasında Sema’yı adliyede en önce onun görüp “Sema geldi!” diye sarılmaya ve bakmaya doyamamasına da, şahane boğaz manzaralı restoranın ambiyansına hiç yakışmayan bir şekilde “Ya o yüzüğü parmağına takarsın, ya da kafama sıkarsın.” deyip oldukça kıro olduğu için sevmediğim (Ama ne yalan söyleyeyim, “Biraz düşünebilir miyim?” diye soran Sema’ya, “Cık, düşünemezsin.” demesi sevimliydi) ama Sefer’in meşrebine uygun ve tutarlılık gösterdiğini düşündüğüm evlenme teklifini edene kadar Sema’nın karşısında kıvranıp durmasına da şaşırmadık. 


Guns N' Rings


"Kimliğini ver."


"Nası ya?"


22 Ekim de yalan oldu, Paris de Nice de, hazır olduğu iddia edilen gelinlik de.

Zaten artık top Sema’daydı. Üç ay önce Sefer böğründe kurşunlarla yerde yatarken “Bundan sonra sen ne istersen yapacağım.” demişti. Harbi kızdı Sema, sözünde duracaktı şüphesiz. Durdu da. Hatta ötesine geçti, Sefer daha evlenmeyi ‘isteyemeden’ ne yapacağını tahmin edip çoktan o isteğini yerine getirmek için hazırlıklara girişmişti anladığımız kadarıyla. O kadar planı hapisteyken nasıl yaptı sorgulamadık çok. Tıpkı Bahri Baba’nın mahpus damında nasıl bronzlaşabildiğini sorgulamadığımız gibi.

Tamam biliyorduk Sefer’e karşı boş değildi ama Sema ne ara bu kadar sevgi kelebeği olmuş, nasıl tereddütlerini bırakıp Sefer’e bu denli yaklaşmaya cesaret etmiş henüz anlayamamıştık. Herhalde öğrenecektik. Zaten şu tatlılığı gördükten sonra sorgulamaktan toptan vazgeçtik. ^.^



Hissedince sana vurulduğumu
Anladım ne kadar yorulduğumu
Sakinleştiğimi durulduğumu
Denize dökülen bir pınar gibi

Başını göğsüme sakla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi

Sözün şiirlerin mükemmelidir
Senden başkasını seven delidir
Yüzün çiçeklerin en güzelidir
Gözlerin bilinmez bir diyar gibi
                           Sabahattin Ali


"Biz evleniyoz."

Sema’nın dediği gibi ‘bi’ minik ara’ya gireceğim müsadenizle bu noktada.
Dokuzuncu bölümdeki malum portakal sahnesini izledik de geçen biraderimle, “Gerçek hayatta o kız o oğlana bakmaz, mümkün değil.” dedi. “Bakar, bakar.” demişim gayriihtiyari. Sonrasında Sefer’in kendisiyle dalga geçen Zülfikâr’a “Ne yapacaktım elimde çiçeklerle sokağın ortasında?” diye sinirlenmesine hak verdi. Ben de “Bence portakal çok güzel hediye.” dedim, “Dizide öyle gösterdikleri için güzel geliyor.” diye bu düşünceme de karşı çıktı. Uzun lafın kısası, kendimizi kurgu karakterlere kaptırıp aşka, sevginin gücüne filan inanasımız geliyordu bir zamanlar Poyraz Karayel izlerken. Belki de gidişatına sinirlensek de vazgeçemeyişimiz bundandı.


"Sen iyi misin?"



Sezonun ilk bölümünde Sinan’ın vurulması gibi bir aksiyon da benim hoşuma gitmemişti mesela. Sonunda gerçek yaş günü partisinde Pelin’i görmüşken kurşunlara gelen çocukcağıza üzülürken Sema cephesindeki iç burkan gelişmenin başlangıcı biraz güme gidecekti. Durumu ilk fark edenin Sefer olması da ilerleyen zamanda Sema’ya kimin destek olacağının göstergesi gibiydi.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER