“Dizideki
en maço erkek kim?” (sonradan girip çıkan Mete vs. yi saymadan tabii) diye
sorsak çoğunluk Sefer der gibime geliyor. Ama ben Sema’nın giyeceği gelinlik
konusunda görüşünü usulca ve çok üstelemeden belirtmesi dışında Sefer’in
Sema’ya maçoluk yaptığını hatırlamıyorum. Daha açık fikirli gibi duran Poyraz
ve Zülfikâr bile hayatlarındaki kadınlara kısıtlayıcı laflar ettiler. Sefer
Sema’nın ne giyim kuşamına, ne tarzına hiç karışmadı. Onu değiştirmeye
çalışmadı hiç. Aksine, kendisini Sema’dan eksik gördüğü konularda ona uyum
göstermeye çalıştı.
"Yok, üşümezsin. Ben sarılırım sana."
^.^
"- Komple transparan. - Ne?"
Zaten
hâlâ aşkının karşılık görmesine alışmaya çalışan bir hâli vardı.
Bunlar
neşeli, güzel şeylerdi tabii. Bir de Sema gibi bizim de kabullenmek istemediğimiz
acı gerçekler vardı. Sema on saniye önce konuştuğu şeyi bu kez herkesin yanında
unutunca, onu en çok önemseyen kişi olan Sefer artık bir terslik olduğuna emin
olmuştu. Doktora götürseler artık demiştik ya, Sefer de onu dedi. Ama Sema
kendine hastalık filan konduramadığından gitmek istemiyordu. Sefer çok fazla
endişelenmişti, bu yüzden ısrarın ölçüsünü tutturamadı. Sema da inat edince,
çift olduktan sonraki ilk tartışmalarını yapmış oldular.
Neyse
ki ertesi sabah biraz sakinleşince, iki taraf da birbirini anladı. Yılmaz Güney’in de dediği gibi, güzel günler
zorlu duraklardan geçiyordu.
"Sana gelen hastalıklar bana gelsin diye bütün gece dua ettim."
Canım, Sevdiğim, Yüreğim…
Bu duvarlar yetmiyor bizi
ayırmaya bilesin…
Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan…
Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır…
Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili…
Bir gün akıp gideceğiz hayata…
Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin.
Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur…
Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.
Yılmaz Güney