Hollywood'un yaratım kısır döngüsü ve uzayan prodüksiyon süreci

Hollywood'un yaratım kısır döngüsü ve uzayan prodüksiyon süreci
Thomas Wolf
Hollywood milenyuma girildikten sonra hızla bir kısır döngüye kapıldı. O kısır döngü de aynı filmleri tekrar tekrar tekrar çektirmek veya devam ettirmek. Yani yeniden çevrim, devam, öncül, sil baştan uyarlama; orijinal terimlerle söylersek remake, reboot, sequel, prequel… Halen orta bütçeli dramalar, bağımsız filmler çekilebiliyordu ama Hollywood hızla remakelere, rebootlara, devamlara ağırlık veriyordu. Derken yıllardan 2009 olacak, Disney, Marvel’ı satın alacak ve MCU kültünü başlatacaktı. Ondan sonra sadece animasyonlarla ve sitcomlarla tanınan Disney değişip dünyanın en büyük stüdyosu olmayacak, Hollywood da alabildiğine değişecekti. MCU, Pixar animasyonları, live action filmleri, Walt Disney animasyonları ve daha nice alt stüdyosuyla Disney 2010’lara damgasını vuracaktı. Diğer stüdyolar rekabet edebilmek adına Disney’i kopyalayıp büyük bütçeli filmlere ve universe dedikleri seri filmlere ağırlık vereceklerdi. Disney’in hükümranlığı sürerken Netflix’in ortaya çıkıp sinema keyfini eve taşımasıyla Hollywood tamamen değişecek, yıllardır sinemalarda izlediğimiz orta bütçeli dramalar, komediler, romantik komediler, polisiyelerin hepsi dijitale bırakılacaktı. Üstüne covid de patlayınca stüdyolar ayakta kalma yolunu aynı büyük bütçeli filmleri tekrar tekrar üretmekte, nostaljinin dibini sıyırmakta, salonlara sadece büyük bütçeli aksiyonları, bilimkurgu filmlerini, süper kahramanları yollamakta, kalanı dijitale bırakmakta bulacaktı.

Sevilen komedi filmi Spaceballs'un devamı olan Spaceballs 2’nun yakın zamanda yayınlanan ilk teaser’ı, Hollywood’un uzunca bir süredir bir türlü bitiremediği kısır döngüsüyle dalgasını geçiyor. Teaser ilk Spaceballs’dan sonra aradan geçen 38 yılda Hollywood’un neler çektiğini, hazırladığını bir bir anlatıyor: “38 yıl önce sadece bir tane Star Wars üçlemesi vardı. Fakat ondan sonra… Bir prequel üçleme, bir devam üçlemesi, devamın öncülü (prequel’i), öncülün (prequel'in) devamı, sayısız spinoff TV içeriği çekildi”. Teaser çekilen-çekilecek diğer devamları da irdeleyerek devam ediyor: “2 Dune filmi (yakında üçlenecek), 7 Jurassic Park filmi, 5 Avatar filmi, 36 MCU filmi (iki farklı Robert Downey Jr.’la), iki DCU çabası, Lion King animasyonu, Lion King’in live action remake’i, remake’in prequeli, 8 Harry Potter filmi, bu filmlerin yeniden çevrim dizisi, Star Trek üzerine bir dijital platform (CBS)…”

Teaser kısa süresinde Hollywood’un içinde bulunduğu bu yaratım krizi ve risksiz seri üretimiyle dalgasını bir güzel geçiyor. Teaserda pek çok filme, seriye atıfta bulunulsa da hepsini derlemeye kalksak sayfaların yetmeyeceği aşikâr. Evet, Hollywood’un başat stüdyoları birbirleriyle ama özellikle de Disney ve Netflix’le rekabet edebilmek, mücadelede hayatta kalabilmek adına sıfır risk alıp hep aynı filmleri üretiyorlar. 2013’te MCU’nun rakibi olarak kurgulanan DCU yola Superman filmi olan Man of Steel’le başlarken bu evrenin rebootu olan yeni evren de Superman filmiyle başlıyor. Yetmiyor, DC’nin patronlarından, Superman’in senarist ve yönetmeni James Gunn yeni Wonder Woman, Supergirl, Green Lantern ve nicesini duyurmuştu bile. DC evren kurarken yine aynı kahramanları kullanacak, risk almayacak. DC’de durum bu şekildeyken hiçbir aksiyon filmi tutmayan Lionsgate hayatta kalabilmek için John Wick serisini 5. Filmle devam ettirmeye hazırlanıyor. Universal universe mantığını Frankenstein, Dracula, Wolf Man gibi kült canavarlara uyarladığı The Dark Universe’ü Tom Cruise’lu The Mummy filmiyle başlatıp bitirdikten sonra evreni yeniden çevirip en son Wolf Man’le tekrar batırdı. Öte yandan farklı stüdyolarda Cujo, The Dark Tower, The Faculty, Single White Female, The Bodyguard, The Running Man, Riders of Justice, Faithless, Highlander, A Christmas Carol, American Psycho, Saw (Testere) ve nice remake projesi hazırlık/çekim/post aşamasında. Bunlara onlarca devam projesini ekleyelim (Road House 2, 28 Years Later ve devamı, Happy Gilmore 2, The Batman 2, Harold & Kumar filmleri, How to Train Your Dragon 2, The Hunger Games prequeli, Zootopia 2, Toy Story 5, Bourne 5, Mortal Kombat 2, Once Upon A Time in Hollywood 2, Incredibles 3, Alien: Romulus 2 ve nicesi). Hollywood 2010’lardan beri bizlere hep aynı filmleri izlettirip duruyor. Yönetmenler değişiyor, cast değişiyor, ambalaj değişiyor ama içerik aynı. Aynı hikâyeleri 2000’lerden beri izleyip duruyoruz. Üstelik her geçen dönemde Hollywood daha da kötüye gidiyor. Durum o kadar kötü ki oyuncular yeniden çevrim ve devam piyasasının ağırlığından oyuncular da şikayetçi oluyorlar. Yönetmenlerse orta bütçeli dramaların, komedilerin, romantik komedilerin dijitale kaymasından, pek çok janr filminin sinemada gösterim şansı bulamamasından şikayetçiler (ne yazık ki kaliteli orta bütçeli filmlere vizyon şansı tanındığında izleyici salonlara akın etmiyor. Bunun son örneği Soderbergh’in kaliteli ajan gerilimi Black Bag oldu. Film gişede battı).

Hollywood’un sinema kanadı bu şekilde aynı filmleri tekrar tekrar yeniden üretir, aynı filmlerin devamlarını veya öncüllerini, animasyonların da live action versiyonlarını çektirmekte. Ne yazık ki bu remake ve devam mantığı kült komedileri de es geçmedi. Yukarıda da andığımız komedi filmi Spaceballs’un 40. Yıldönümüne doğru devamı gelecek. Öte yandan pek sevilen Naked Gun serisi Liam Neeson’ın başrolünde devam ettirilmekte. Bu ikisi yetmezmiş gibi bir de korku filmlerinin prime döneminde bu janrın kült filmleriyle dalgasını geçen Scary Movie (Korkunç Bir Film) serisi de yeni filmle dönmeye hazırlanıyor. Sinema kanadı bu şekildeyken TV kanadı da çok farklı değil. Hem dijitale hem de ulusal kanallara içerik yetiştirmeye çalışıyor stüdyolar. Bu yüzden pek çok filmle bağlantılı TV projeleri de duyuruluyor. Misal Alien serisi sinemada Romulus’la yeniden hayat bulurken TV’de de Earth adlı diziyle devam ettiriliyor. Bu arada Carrie gibi defalarca uyarlanan eserler de TV’ye tekrar uyarlanıyor. TV’nin durumu orijinal projelerin fazlalığından ötürü sinemadan iyi olsa da buranın da başka büyük bir sorunu mevcut: Dizilerdeki sezonlar arası sürenin uzadıkça uzaması sorunu.

Netflix izleyici alışkanlıklarını kökten değiştirmeden çok önce ulusal kanallarda (Amerikan ulusal kanalları) diziler her sene yeni sezonla dönerken sezonlar da minimum 20 bölümden oluşuyordu. 2000’li yıllar ve öncesi bu şekilde geldi geçti. Diziler yıllarca sürüyor, her sene minimum 20 bölümlük yeni sezon çekilebiliyordu. Fakat Netflix’le birlikte sezonların bölüm sayısı önce 13’e, ardından 8’e geriledi. Burada kanımca büyük bir sorun yok. Zira 20 bölümlük sezonlarda filler adını verdiğimiz “dolgu” bölümlere fazlasıyla yer veriliyordu. Çoğu öyküyü 8 saatte de anlatmak mümkündü. Asıl sorunsa dijitalle birlikte sezonların yazım ve çekim sürelerinin en az 2 yıla uçması. Evet, pek çok dizi sezonunu tamamladıktan en az 2 sene sonra devam edebiliyor. Bu durum Netflix’e özgü bir sorun değil. Ne yazık ki Amazon’undan Max’ine Disney+’ına dek pek çok platformun dizilerinin yeni sezonları hemen yazılıp çekilemiyor. Hollywood bu açıdan giderek yavaşlıyor. 8 bölümlük sıradan, küçük bütçeli bir drama bile en az 2 senede hazırlanıyor. Haliyle önceki sezonda çocuk olan oyuncu devam sezonunda ergene dönüşebiliyor ve bu durum devamlılık açısından gülünç duruyor. Fakat bu sorunun da asıl sorunu bu değil. Sezonlar arasına bu denli uzun aralar verilince izleyici kitlesi de kayboluyor.

What’s on Netflix adlı site bugün (20 Haziran) bu konu üzerine bir makale yayınladı. Arnold Schwarzenegger’li FUBAR dizisi 25 ay aradan sonra 2. Sezonuyla yakın zamanda ekranlara döndü ama izleyicinin yüzde 80’ini kaybederek döndü. Bu denli uzun ara verince izleyici önceki sezonu unutmuş oluyor ve diziye devam etmek istemiyor. Bu sebepten Netflix’in katalogunun iptal edilen dizilerle dolup taştığı belirtilmiş yazıda. Öte yandan pek çok dizinin yeni sezonları arasındaki zaman zarfı da listelenmiş. Ginny & Georgia’nın son 2 sezonu arasındaki ara 29 ay, XO, Kitty’nin sezon arası 20 ay, The Night Agent’ın sezon arası 22 ay, The Diplomat’ın arası 18 ay… Netflix’in yeni sezonları yazdırma, çektirme ve yayına hazır hale getirip yayınlama sürecinin ortalaması 20.7 ay/1 yıl 8 aymış. Bu kadar uzun aralar verilince izleyici de dizileri izlemiyor haliyle. Sonrası iptal. Misal FUBAR yüksek ihtimalle iptal edilecek. Bu arada yazıda düşen ratingler de irdelenmiş. Misal Emily in Paris verilen uzun ara sebebiyle ratingi yüzde 9 azalmış. The Diplomat’ın ratingi yüzde 37 oranında azalmış. That ‘90s Show’un ratingi yüzde 79 azalmış (rekor düşüş olabilir).

Üretim sürecinin bu denli uzamasının sebebiyse oyuncuların başka projelerle de meşgul olmaları, efekt sürecinin uzun bir zaman alması, dijital için hazırlanan neredeyse tüm yapımların dünyanın her yeri için dublajlanma ve altyazılandırma süreçleri olarak gösteriliyor. Eskiden bir oyuncu dizi final yapana dek o diziye zaman ayırırken şu zamanda dizi dışında pek çok projeyle hemhal oluyor. Bu da çekimleri zorlaştırıyor. Pek çok dizi için eskisinden daha fazla efekt gerekmesi de arayı uzatan nedenlerden. Bu sebeplerden ötürü TV piyasası bu şekilde devam edecek gibi görünüyor. Yani dizinin ilk sezonu 2025’te yayınlandıysa yeni sezonu en erken 2027-28’de gelecek. Bu da dizilerin izlenirliğine ket vuracak. Öte yandan dizi dediğimiz şeyin de mantığına ters bir durum bu. Dizi en azından bir sonraki sezonu kaçırmaması gereken bir şey. 3 senede bir sezonla dönmek mantığa ters. Bu durum filmlere özgüydü. Filmin devamı 3 sene sonra gelirdi. Şimdi film de, dizi de 3 senede çekiliyor. Film demişken… Eskiden üçlemeler 5-6 senede bitirilirken (Karayip Korsanları üçlemesi 2003-2007 arasında tamamlandı) artık 2. Film 3-4 senede çekilebiliyor. Üçlemenin tamamlanması 6-7 seneyi aşabiliyor. Bu arada Netflix bu durumun çözümünü sezonu parçalamada buldu. Sezonu yetiştirebilmek ve arayı da kısaltabilmek adına sezonu iki-üç kısma bölüp bunları farklı zamanlarda yayınlıyor. Fakat bu da Netflix’in ortaya çıkardığı “bingewatching” sistemine ters bir durum aslında. Netflix dizilerinin bir oturuşta bitirilmesini isteyen bir platformken sezonu yetiştirebilmek adına binge’liğe ket vuruyor.

Hollywood’un sinema ve TV taraflarının bazı önemli sorunları bu şekilde. Ne yazık ki yakın zamanda bir düzelme, iyileşme beklenmiyor. Sinners gibi projeler iyi hasılat elde ediyor olsa da stüdyolar nostaljiye, büyük bütçeli projelere, IP filmlere, remakelere ve devamlara ağırlık vermeye devam edecekler. Daha uzun yıllar boyunca remakeler ve devamlar arasında salınır dururuz. Öte yandan TV’nin sorunları da sürecek. Durum böyleyken belki de en iyisi klasikleşmiş dizileri ve filmleri izlemek ya da dizilere finalden sonra başlamak.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER