Rüzgarlı Tepe: Rüzgar dindi, söz bitti...

Rüzgarlı Tepe: Rüzgar dindi, söz bitti...
Söz bitti… Rüzgâr dindi. Ve fakat bazı hikâyeler yalnızca biter; unutulmazlar. Bazen izlediğimiz bir dizi sadece kurgudan ibaret değildir. Çünkü bazı hikâyeler yalnızca anlatılmaz; yaşanır, sindirilir, beklenir, uğruna susulur ya da yazılır. Rüzgarlı Tepe, benim için tam da böyle bir yolculuktu. Başladığı ilk günden beri yalnızca yorumlamadım onu; karakterleri yaşadım, içimde taşıdım. Her sahnede bir iz, her cümlede bir sızı, her bakışta bir çağrıyı duyumsadım.

Ve şimdi bir hikâyeye değil; bir hatıraya, bir ize, bir yol arkadaşlığına veda ediyorum.

Rüzgarlı Tepe’ye…

En çok da Zeynep’le Halil’e...



Her hikâye bir fısıltıyla başlar. Bazen o fısıltı bir dağın eteğinden yükselir, bazen bir çift gözde saklı kalır. Rüzgarlı Tepe de öyle başlamıştı…. Kalpten doğan, suskunluğu bile dillendiren, acının içinden yol bulan bir hikâyeydi. İlk sezonu boyunca öyle derin bir damar açtı ki içimize, karakterler yaşamaya başladı; biz izlemeye değil, hissetmeye başladık.

Ve o hissin adı Zeynep’ti.

O hissin sureti Halil’di.



Zeynep, adını asiliğinden, suskunluğundan, kalbinde açan bahar bahçesinden alan bir kadındı. Dokunduğu her yüreğe umut vaat eden... Halil, geçmişinin külleriyle yürüyen, nefreti sevdayla sınanmış bir adamdı. Hoyratıyla yakıp yıkan, kanı deli, merhameti gizli... İkisinin hikâyesi, kırgınlıkla doğmuş bir tohumun, sevda toprağında yeniden filizlenme hikâyesiydi. O aşk ne büyülüydü, ne kusursuz. O aşk gerçekti.

Bir adam vardı; geçmişinin enkazından intikam doğurmaya çalışan. Ve bir kadın vardı; suskunluğuyla bile şifa olan. Zeynep, Halil’in göğüs kafesinde yeşerttiği bahçenin tek gülüydü. Kimi zaman fırtınada savruldular, kimi zaman gözyaşında boğuldular. Ama sonra bir sabah… Bahar geldi kalplerine. Savrulmuş hayatların rüzgârında filizlenip çiçek açtılar. Halil’in öfkesine karşı Zeynep’in merhameti, Zeynep’in asiliğine karşı Halil’in yangını eşlik etti. Ama her şeyden önce, onların hikâyesinde "usul usul harlanan bir sevda" vardı.

Her şey değişir ya; bazen zamanla, bazen insanla... Biri şehir değiştirdi, birinin şehrine bir yabancı geldi ve geçmişten gelen karanlık, Zeynep’in kalbini örtemedi. Aksine, o karanlığın içinde birlikte yürümeyi seçtiler. Bir adam bir sevdayı binlerce pişmanlıkla yaşarken; bir kadının af dolu yüreği, o sevdayı yeniden yeşertti. Göğüs kafesinde yeşerttiği bahçede çoğu zaman soldu Halil ama Zeynep o bahçede inadına açmaktan hiç vazgeçmedi.

Bir’diler, iki oldular. Sonra ikiye bölünüp üçlenerek bir aile oldular. Kök saldılar. Geçmişin yükünden kurtulup geleceğin umudunu yüklediler. Ve bizlerde fırtınalarda yolunu kaybetmiş bir gemi misali, limanını bulan iki kalbe şahit olduk, bölümlerce.

Beş yıl sonra bir ağacın gölgesinde oturan Halil’in gözleri, yalnızca oğluna değil; Zeynep’e, geçmişe ve yaşadıklarına bakıyordu. Ve Zeynep yaşadığı her şeyi iyisiyle, kötüsüyle o piknik sepetinin içine sığdırıp sarıldı çektiği cefanın getirdiği ödüllere...

Bazı aşkların adı konmazmış...

Sabahattin Ali’nin de dediği gibi:
“Sen benim adını koyamadığımdın; senin adın kavuşmak olsun.”

Zeynep ve Halil…



Adını koyamadığımız, ama kalbimize yazdığımız iki yürek. Bize neyin kıymetli olduğunu hatırlattılar: Sabrı, fedakârlığı, susarak sevmeyi… Yüzüne bakıp da içinden bir ömrü geçirmenin sessiz coşkusunu. Bu bir vedaysa eğer… Kelimelerim onların ellerinden tutup sessizce uğurlasın istiyorum. Çünkü onlar öyle yaşadılar: Sessiz ama çok şey söyleyerek. Yavaş ama derin iz bırakarak. Çünkü uğurladıklarımız bizde sadece birer karakter değildi… Bizden bir parçaydı.

Zeynep, Halil’in limanıydı. Halil, Zeynep’in en derin yarası, en büyük sınavıydı; bazen yangını, bazen serin bir rüzgârıydı.

“Sen benim yanı başımdaki uzağım…
Sen benim uzağımdaki en yakınım…
Dokunmam yasak, sevmem yasak…
Sensiz bu hayatta yaşamak tuzak…”
(Sebahattin Ali)

Vedamın bu son satırlarında kalbimde kalan bir kırıntıyı paylaşmadan geçemem...

Bazı hikâyelerin yalnızca karakterleri değil, kalemleri de hatırlanır. Rüzgarlı Tepe ilk adımlarını atan o kalemin sesiyle büyümüştü. Ama sonra yollar değişti, tonlar bozuldu, duyguların yönü şaştı. İkinci sezon, ilk sezonda açan çiçeklerin yerini tanıyamadığımız gölgelerle doldurdu. Ben, Elif Hoca ve ekibinin kalemiyle devam etseydi bu hikâye nereye varırdı, onu hep merak ettim. Çünkü bazı kalemler karakterlere değil, kalplere yazar. Ve bazı seyirciler yalnızca izleyici değil; yoldaştır, tanıktır, vefalıdır. Ben de onlardan biriyim. Bize verdiğiniz o kusursuz ilk sezon için minnettarım. Kalemlerinize sağlık...

Bir hikaye biter ve geride bize bıraktılar kalır: Oyuncular, emektarlar, dostlar, üzenler ve üzülenler...

Benim bu hikâyedeki en büyük “iyi ki”m sevgili Cemre ve Gökberk oldunuz. Sizinle yollarımızın kesişmesi, bu yolculuğu daha da özel kıldı. Siz iki muhteşem yeteneksiniz. Karakterlerinizi öyle güzel sahiplenip o kadar şahane giyindiniz ki… Zeynep’le ağlayıp Halil’le yaşadık tüm karmaşık duyguları. Yolunuz açık, yıldızınız her daim parlak olsun. Yeni hikâyelerde, yeni karakterlerle yeniden buluşmak dileğiyle…

Rüzgarlı Tepe’nin tüm oyuncuları, karakterlerinin birer imzası gibiydi. Başka biri oynasa eksik kalırdı sanki. Her biri, bu hikâyenin bir parçası olup kalbimizde iz bıraktı. Her birine binlerce teşekkür… Yollarınız açık olsun.



Rüzgarlı Tepe’nin bir girişi vardı, bir de çıkışı…

Ömer Hocam, beni benden alan o ilk sahnenin ihtişamını asla unutamayacağım. İlmek ilmek dokuduğunuz sahnelerle defalarca ekran başına kilitlendik. Sonra bayrağı devralan Halil Hocam; siz de bu dokuyu bozmadan, o büyülü yolculuğu hakkıyla sürdürdünüz. İkinize de, kalplerimize dokunan o atmosferi bize yaşattığınız için içtenlikle teşekkür ederim…

Bu hikayede emeği geçen herkese gönülden teşekkür ederim. Ekranda gördüğümüz her anın ardında büyük bir emek, sabır ve yürek vardı. Oyuncusundan yönetmenine, senaryo ekibinden, kamera arkasında gece gündüz ter döken görünmez kahramanlara kadar herkesin emeğine, yüreğine sağlık. Zeynep ve Halil’i bize sevdiren; o duyguyu içimize işleyen tüm ekibe sonsuz minnetle...

Yolunuz açık, hikâyeleriniz daim olsun.

Başka hikâyelerde, başka karakterlerde yeniden buluşmak dileğiyle…

Hoşça kal, Rüzgarlı Tepe. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER