Christopher McQuarrie’nin Rogue Nation’la başarıyla devraldığı Mission: Impossible serisinin 7. ve 8. filmlerinin çekimlerine hatırlanacağı üzere aynı anda 2019’da başlanmıştı. Çekimler covid’e denk gelince stüdyo Paramount ve yapımcı Tom Cruise iki filmi aynı anda çekme planını rafa kaldırıp 7. film olan Dead Reckoning: Part I’a odaklanmaya karar vermişlerdi. Lafı uzatmayalım, film 2023’te vizyona girip yüksek bütçesini gişede çıkaramayıp batmıştı.
7. filmle McQuarrie seriyi bilimkurgu sularına çekivermişti. İlk 6 filmde dünyayı yok etmek isteyen kötü/şeytani karakterlerle mücadele eden Ethan Hunt’ın karşısına bu kez yine dünyayı (milletleri birbirine düşürerek) yok etmek isteyen bir yapay zekâ çıkarılmıştı. Hunt 7. filmde bu YZ’nin yerini bulmaya, onu yok etmeye, beri yandan da YZ’yi kendi amacı için kullanmak isteyen Gabriel adlı kötüyle mücadele etmeye çalışıyordu. 7. filmde ne yazık ki serinin en güçlü karakterlerinden olan Ilsa seriden çıkarılıp yola öne çıkamayan yeni ekiple devam edilmişti (M: I serisi için standart bir değişim. Zira IMF ekibinin bazı simalarına yol verilip yenilerle yola devam edilirdi her filmde).
7. film hiçbir şekilde bekleneni veremiyordu. Güçlü karakterlerden Ilsa’ya veda ederken onun yerini alan Grace serinin 2. filmindeki Thandie Newton’ın canlandırdığı hırsız karakterinin kötü bir kopyasıydı. Benji’den rol çalan Briggs ne idüğü belirsiz bir karakter olup çıkmıştı. Öte yandan Gabriel de olabilecek en klişe kötü karakterken 7. film hantal kurgusu, dağınık olay örgüsü ve milyon kez denk geldiğimiz klişeleriyle sıktıkça sıkıyordu. Serinin 8. filminde de değişen hiçbir şey yok ne yazık ki. Hatta tam tersi, daha kötü bir düşüş söz konusu.
8. film 3 saate yakın süresiyle izleyicinin sabrını daha baştan test etmeye başlıyor. Ethan yapay zekâyı aramaya, 7. filmde elinden kaçırdığı Gabriel’le mücadele etmeye, sevdiklerini (niyeyse hırsız Grace, anlaşılır şekilde Benji, Luther) korumaya, dünyayı Gabriel ve yapay zekâdan kurtarmaya çalışıyor 3 saat boyunca. Bu upuzun 3 saatin ilk 1,5 saati birkaç küçük aksiyon sahnesi ve dövüşler dışında tamamen konuşmalarla (diyaloglar, monologlar) geçiyor (7. Filmde Ethan az konuşup pek çok aksiyon sahnesinde yer almıştı, aksiyona çok az es verilmesini eleştirmiştik. Bu kez de aksiyona hiç girilmeyip 2 saate yakın süre boyunca konuşmalara yer verilmiş. McQ’de denge kalmamış). Üstelik bu konuşmaların hiçbiri izleyiciyi heyecanlandırmazken bu bir buçuk saatteki kötü kurgu, sürekli geçmişe (ilk filmden 7’ye dek pek çok olaya) dönülüp durması izleyiciyi sıktıkça sıkıyor. Bir aksiyon serisi olan M: I’ın bir filmi daha aksiyonlarla değil de bomboş, tansiyonu yükseltemeyen konuşmalarla heba oluyor. Öykü için önemli bir yeri olan pek çok sahne kötü kurgu yüzünden harcanıvermiş (Ethan’ın sonunda yapay zekâyla tanıştığı sahne veya Luther’ı aradığı sahne).
Bomboş konuşmalı, geçmişe dönmeli, az biraz koşturmalı, kötü dövüşlü sahnelerin ardından M: I’yı M: I yapan büyük sahneler perdeye arzı endam ediyor. Filmin bütçesini epey yükselten, Cruise’un çektirmek için stüdyoyu zorladığı denizaltı sahnesi hakikaten büyük bir sahne. Fikir/kurgu olarak Christopher Nolan’ın pek sevilen filmi Inception’daki iki büyük sahneden (Joseph Gordon-Levitt'in sürekli dönen oteldeki dövüş sahnesi, yuvarlanan transit sahnesi) yola çıkılmış. Aslında normalde heyecanlı bir sahne. Ethan’ın denizaltında ve ardında denizde hayatta kalma çabası gerilimli. Ama bu sahneye gelene dek karakterler o kadar çok boş konuşup hiçbir derde deva olmuyorlar, o kadar çok klişe karşımıza çıkıyor ki denizaltı sahnesi bu sebepten heyecanlandıramayıp izleyiciyi “bitse de gitsek” noktasına taşıyor. Bu sahne için epey emek harcanmış, lakin seride bu sahneden daha büyük pek çok aksiyon sahnesi mevcut. Burj Khalifa sahnesi örnek verilebilir. Zaten 7. filmin de poster / fragman sahnesi olan motosiklet sahnesi de hiçbir şekilde bekleneni verememişti.
Final Reckoning; M: I serisine uymayan kötü karakterlerle, bilimkurguya kayan yapıyla, konuşmaktan aksiyona fırsat bırakmayan tiplemelerle, bütün filmlere Spectre-vari şekilde bağlanmaya çalışılan yapıyla, kopyala yapıştır aksiyonla, bıktıran Ethan Hunt koşturmalarıyla dolmuş taşmış, düze çıkamamış, kaostan ibaret, kötü bir veda olmuş ne yazık ki. Son iki filmde yer verilen White Widow (Beyaz Dul) karakterine bu kez yer vermezken onun yerine zorlama bir şekilde ilk filme bağlanan Briggs gibi karikatürlere haddinden fazla yer verilmiş, Benji gibi mizahı üstlenen karakter efektif kullanılmazken filmin dramatik damarını taşıyan Luther’a sadece 5 – 10 dk rol verilmiş.
Normalde M: I serisinin uyarlandığı eski dizi bir ekip üzerineyken M: I film serisi ilk filmden itibaren “Tom Cruise Show”a döndürülmüştü. Fakat 8. filmde her şey Ethan’ın, Tom’un gövde gösterisine bağlanmış. Tom son iki filmde başkalarının aksiyona dahil olup kendisini gölgede bırakmasını istemezken 8. filmi tamamen kendisi üzerine yaptırmış. Bütün sahnelerde o var. Sadece aksiyon sahnelerinde de değil, Tom’un olmadığı sahne çok az. Bu da filmi çekilmez kılan sebeplerden oluveriyor. Eğlenceli Benji’yi, iyi bir dost olan Luther’ı, seriye eğlenceli bir giriş yapan White Widow’u göremeyip saçmasapan karakterleri (Briggs, Beyaz Saray’daki yöneticiler, Kittridge vs) görüyor, her sahnenin bir şekilde “Tom Cruise Action Show”a bağlanmasına tanık oluyoruz anbean. Bu durum ekip ruhunu öldürüp filmi tek adamlı aksiyona dönüştürüyor. Evet ilk filmlerde de Ethan aksiyonu üstleniyordu ama ekibine de yer verilmeye çalışılıyordu filmlerde. Son filmlerdeyse Cruise spot ışıklarını kimseyle paylaşmak niyetinde değil.
7. ve 8. filmleri tek bir film olarak düşünürsek ortada epey zorlama bir öykü olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik bu yapay zekâlı öykü hiçbir şekilde 6 saate yakın bir süreyi hak etmiyor. Birbirinden yanlış kararların ardından Mission: Impossible serisi gişede batarak, izleyiciyi bolca sıkarak perdeye veda ediyor. İleride Cruise yaşlılık döneminde (70 yaşındayken) seriyi döndürmeye çalışır mı, yoksa yerini genç bir aktöre bırakıp yapımcılıkla yetinir mi bilinmez; şimdilik iki kötü filmle seri bitiverdi. Dönmemesi için dua edelim. Zira 6 saatlik YZ plot’ından anlaşılacağı üzere ekibin anlatacak, inandıracak, heyecanlandıracak ne bir hikâyesi, ne aksiyonu, ne de karakterleri kaldı.