Mission: Impossible 7: Ethan Hunt, Yapay Zekâya Karşı

Mission: Impossible 7: Ethan Hunt, Yapay Zekâya Karşı
Uyarı: Yazı filmle ilgili sürpriz gelişmeleri içermektedir. 

1996 yılında Brian De Palma’nın filmiyle TV’den sinemaya taşınan Mission: Impossible serisinde çekimleri talihsiz bir şekilde Covid-19 zamanına denk gelen 7. film de (Dead Reckoning Part One) geride bırakıldı. 2020 yılında çekimlerine başlanan ama salgın yüzünden çekimleri sürekli duran, çekim mekânları da aynı sebepten değişip duran film bu yaz vizyona girdiğinde beklentilerin aksine izleyicileri sinemalara çekemeyip zarar etti. Üç saate yakın süresiyle dikkatleri çeken film hiçbir şekilde beklentileri karşılayamıyor ne yazık ki.  

Senarist ve yönetmen Christopher McQuarrie seriyi 5. filmle (Rogue Nation) devraldığında ortaya öncüllerinden de iyi bir film çıkarmıştı. Ethan’ı zorlayan bir kötü karakterin (Lane-Sean Harris), Ethan’ın yanında mı değil mi belli olmayan yeni ve gizemli bir kadın karakterin (Ilsa), serinin önceki filmlerinde de yer alan karakterlerin (William, Benji, Luther) yer aldığı, heyecanlı ve sürükleyici bir M: I öyküsü anlatmıştı McQuarrie ve senarist Drew Pearce. Aksiyon sahneleri de oldukça iyiydi. Fakat bu başarılı ‘ilk’ (McQ’nin yönettiği ilk) film aynı başarıyla devam edememişti. 6. film (Fallout) ile Ethan’ın eşini (Julia-Michelle Monaghan) seriye yıllar sonra döndüren McQ başkasıyla birlikte yazmadığından mıdır nedir, klişelerle dolu, kurgusu aksayan, yer yer epey hantal bir filme imza atmıştı.  

Fallout’ta Ethan’ın geçmişine dönüp Julia’yla yollarını ayırdığını (Julia’nın iyiliği için- çünkü kahramanımız kötülerle mücadele ederken eski eşinin hayatı tehlikeye girecekti, bu yüzden yolları ayırmak herkes için en iyisiydi), Julia’nın yerini Ilsa’nın aldığını görüp filmi bitirmiştik. Bir denizaltıda açılan 7. filmse serinin senaryo, kurgu, yönetmenlik açılarından açık ara en kötü filmi olup çıkmış. McQ bu kez Ethan’ın karşısına kötü karakter olarak yapay zekâyı ve onu ele geçirmeye çalışan Gabriel’i koyuyor. Fakat bu kötü karakter tercihi hiçbir şekilde işlemiyor. Kendi kendine bütün sistemlerle oynayıp Ethan’ı yanlış yönlendiren yapay zekâ, filmi bilimkurguya doğru çekiyor, ki serinin hiç girmemesi gereken bir alandı bu. 

Yeni filmin en büyük handikabı serinin en iyi karakterlerini üç saate yakın sürede doğru dürüst kullanamayıp bu karakterler yerine hiçbir şekilde tat vermeyen, izleyiciyi sıkmaktan ötesine geçmeyen yeni karakterlere ve birbirinden kötü klişelere yer vermesi. Ilsa’yı andım; çünkü her filmde kadın karakterleri değişen bu uzun soluklu serinin açık ara en iyi karakteri olmuştu. 6. filmde Julia’dan ve başka sebeplerden ötürü ekran süresi azaltılmıştı. Bu filmdeyse tamamen figürana döndürülmüş, ki bunun açıklanabilecek tek sebebi Ferguson’ın Dune ve Silo yapımları sebebiyle zorlaşan çekim takvimi. Bunun dışında Ilsa’nın yerini Grace (Hayley Atwell) gibi oldukça kof, sıkıcı bir karakterin almasını izah etmek mümkün değil.  

Ilsa’nın yerini Grace, Benji’nin yerineyse Briggs (Shea Whigham) almış. Benji halen filmde, mühim bir – iki sahnesi de mevcut ama yeni karakter Briggs niyeyse herkesten daha fazla görünüyor. Keza Grace ve önceki filmde tanıştığımız White Widow (Vanessa Kirby) da öyle. Fakat bu üç karakter de ne yazık ki çok kötü yazılmış (Paris adlı tiplemeyi anmak bile istemiyorum). Grace serinin 2. filminde karşımıza çıkan Nyah’ın (Thandie Newton) kötü bir kopyası. Nyah gibi yankesici, Nyah gibi Ethan’ı parmağında oynatıyor, Nyah gibi tarafı belirsiz. Ama Ilsa gibi orijinal bir karakter dururken böylesine kötü yazılmış bir karakteri merkeze koyup onun etrafında birbirinden klişe olaylara imza atılma sebebini anlamak zor. Aynı şekilde önceki filmde kısa süresiyle keyif verse de Widow da sakillikten nasibine düşeni alıyor ve son derece sıkıcı bir role dönüşüyor. Yeni yaratılmış Briggs ise bu tür aksiyon filmlerinde bir milyon kez karşımıza çıkan, iyi karakteri yakalamaya çalışan bir ajan. 2024’teki filmle IMF ekibine dahil olursa şaşırmayız. Ama gönül isterdi ki Briggs’in sıkıcı Ethan kovalamacalarının yerine Benji’yi ve Luther’ı koysalardı veya Ilsa’yı. Ethan’dan başlayarak filmdeki hiçbir karakter tat veremiyor.  

Nyah’ın kopyası olan Grace filmin merkezine yerleştiriliyor ama neden önemli bir karakter olduğuna dair bir cevap da veremiyor McQ. Her seferinde Ethan’ı kandırabilmesi, her seferinde anahtarı çalabilmesi, izini bir yer dek kaybedebilmesi ama bunları yapmasına rağmen başı her derde girdiğinde Ethan tarafından kurtarılması bir süre sonra filmi çekilmez hale getiriyor. Ilsa’yı saçma bir şekilde öldüren McQ’nin Ethan’a bir yas anı bile tanımaması da göze batan onlarca sorundan bir diğeri. Sözüm ona Ilsa’yı çok seven Ethan’ı birden Grace’le yakınlaştırması (?) da Grace gibi karikatürü aşamamış bir karakter söz konusu olunca şaşırtıyor. Bu arada son filmlerde konuşma eylemini azaltan Ethan burada da çok az konuşuyor. Bunun sebebi de McQ’nin seriyi Marvel filmine dönüştürüp aksiyondan ibaret hale getirmesi. Gerçi önceki filmlerin hepsinde aksiyona ‘ara’ (es) verildiği anlar oluyordu. Bu kez hiç olmuyor. 3 saate yakın süre boyunca oradan oraya koşturuyor karakterler saçma bir şekilde.  

Karakterler bir anahtar için birbirleriyle ülkeden ülkeye mücadele ederlerken aksiyon sahneleri nasıl peki? Ne yazık ki karakter yaratımında ve geliştirmede sınıfta kalan McQ aksiyon sahnelerinde de sınıfı geçemiyor. Pek çok aksiyon sahnesi mevcut. Denizaltındaki sahne, Ethan’ın kaçma kovalamaca sahneleri (serinin klişelerinden), Roma’daki araba takip sahneleri, Ethan’lı motor sahnesi (posterdeki sahne) ve ilk filme selam duruşu olarak kotarılan tren sahnesi. Ama hiçbiri iyi değil. Filmin tanıtıldığı o motorla yamaçtan atlama sahnesi serinin önceki “büyük” sahnelerinin alabildiğine gerisinde kalmış. Tren sahnesi de öyle. İlk filmdeki mücadele çok daha heyecanlıydı. Bunun sebebi Briggs gibi saçma bir karakterin çıkıp mücadeleyi baltalamaması kanımca. Heyecanlı bir aksiyon sahnesi çekemeyen McQ yazdığı komik anlar/sahnelerle güldürmeye çalışıyor ama onu da başaramıyor. Öte yandan filmin alametifarikası maskeler de abartılmış durumda. 3 saatte pek çok maskeli sahneyle maske de sıkıcı hale getiriliyor.  

Sorunlar bitiyor mu? Hayır. Kötü çekilen aksiyon sahneleri alabildiğine kötü kurgulanarak 3 saatlik filmin hissiyatını 6 saate çıkarıyor. Ayrıca gece kulübü gibi pek çok ‘çok karakterli’ sahnede müsamere havasını almamak çok zor. Ayrıca ortada iki filmi doldurabilecek bir öykü de yok. Hatta 7. film gereksiz pek çok sahneyle uzadıkça uzayıp yerli dizi havası veriyor. Filmden en az 40 dk makaslanıp atılabilir. Hikâyenin 8. filme yayılması da alınan yanlış kararlardan. Bu arada filmin çöl sahnesi hariç (işleyebilen tek sahne olabilir) tümüne müzik yerleştirme kararı da alınan kötü kararlardan bir diğeri. Görüleceği üzere filmde işleyebilen, heyecanlandıran, geren, keyiflendiren tek bir karar, sahne, an, olay yok.  

Mission: Impossible – Dead Reckoning Part One uzun adının hakkını veren uzun süresiyle izleyiciyi buhrandan buhrana sürükleyen, aksiyonuyla sıkan, karakterleri ve olaylarıyla bunaltan bir film olup çıkmış. Kötü karakter 8. filmde de yapay zekâ olacağından ve o film de McQ tarafından yazılıp yönetildiğinden heyecanlandıramıyor ne yazık ki. Seride durum bu şekilde. Dileriz 8. filmle uzun soluklu seri bitirilir, zira anlatacakları bir öyküleri kalmadığından bilimkurgu janrına kaymaya başladılar.  
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER