Bileklikler
Defne’nin “Hayal Et”, “Gülümse”, “Sev”
bileklikleri; istikameti sonunda alışveriş sitelerine kadar kaydırıp binlerce
kızın bileklerini süsledikleri kadar vardır gerçekten; çünkü o avuç içinde
kaybolacak kadar ehemmiyetsiz görünüşlerine rağmen Defne’yle Ömer’in
hikayesinde mühim dönemeçlere vesile olurlar. Misal, Ömer’in Defne’ye olan duygularını
fark etmesi için fitili bir nevi ateşleyen şey; Defne’nin “Hayal Et” bilekliğini Sinan’a verdiğini fark etmesi olur. Tabii
kıskançlık, Defne’de olduğu gibi Ömer’in damarlarında deli bir kan gibi akıp
onu kontrolsüz davranışlara sevk etmediği için; bizi bir takım acı içinde
kıvrandıran haftalar boyunca onu sırasıyla “soğuk”, “hasta”, “uyuz” ve her bir saçmalama evresinde “dut yemiş
bülbül” eder! Ömer bu; konuşmaz, sormaz, işin aslı astarı var mıdır anlamaya
gururunu indirmez. Varsayar; ve büst gibi olduğu yerde kalır, karlar kralı!
Daha sonra, yani
üzerinden geçen birçok acı tatlı haftaların ardından, bu kez “Sev” bilekliği sahneye çıkar; yine
kıskançlık damarı şişen Defne hanımları zapt etmeye çalışan Ömer beylerin
elinde kalır. Saat ve cep mendilinden gayrı aksesuar pek tercih etmeyen Ömer
beye biz pek yakıştırmasak da o, koluna takıp bakıp durmalara bayıldığı “Sev”
bilekliği ile pek de mutlu günler geçirir. Zira kendisine, koşulsuz şartsız
sevmeyi pek beceremediği ama çok istediği Defne’yi hatırlatır. Kopardığı
bilekliğine karşılık da Defne’sine parçalarını bizzat tek tek seçtiği bir bileklik yapar. Bu bilekliğin
üzerindeki ayakkabı, ev, kalp; “üzerindeki
her şeyi çıkarsanız stilleto’su ile kalmaya devam edebilir ve şahane görünmeye
devam eder” dediği; “bu ev sana benzesin” diye dilek tuttuğu; dolu dolu
gözlerle “alıyorsun kalbini, bırakıyorsun avuçlarının içine” dediği Defne’sidir
adeta! Bizim safoz demesini pek bir sevdiğimiz Defne de bunu bilir ve de! O
bilekliği tam olarak hazır olana kadar koluna takamayıp öpüp koklaması
bundandır işte!