Bir modern sanat labirenti olarak Ömer İplikçi
rezidans
Buzlar kralı Ömer
İplikçi’nin bizim henüz hangi dağın tepesinde konuşlandığına karar
veremediğimiz şatosu; “anlaşılmak için değil sevilmek için varlar” deyiminin
kadınlardan daha fazla ait olasıgeldiği Ömer bey’lerin şifrelerinin,
koridorlarında itinayla dizili olduğu bir labirent gibidir daha çok... Örneğin
Ömer’in bir takım elmalardan da kırmızı olan kapısının yanında, yüksek ihtimal
demirden yapılma bir dikenli obje yer almaktadır. Ömer İplikçi’nin hangi
übermensch yaratıcı zevkinin eseri sonucu -aslında pek de minimalist döşenmiş olan-
bu evde kendine yer bulduğunu anlayamadığım bu figür, bir gün gelir Defne’nin
ayağına dolanıp sırtını yaralar. Ömer’in bir diğer “anlaşılmaz” zevki olan
grafitti yapmak üzere boş tuval ve siyah sprey ile salonun ortasına düzenek
kurduğu akşam kendisinde eşlik eden “Kalbim
Sana Emanet”in dizlerinde söz edilen “Dışarıya
çıkmak için dikenlerini batırdıkça batıran sır topu” görüntüsüne işte o
zaman bürünür bu çirkin figür! O gün bu gündür de, birbirlerine bir türlü tam
açılamayan Ömer’le Defne’nin arasında o melun sırrın sevimsiz bir timsali gibi
hayatına devam etmektedir. İhtiyatlı tüketiniz yalnız: Bu tamamen Koriş’in
tanısa “aman sen de metafor yapma heveslisi” diyeceği yazarın şahsına münhasır görüşü
olmaktadır!
Ömer’in evindeki
tabloların her biri anlaşılmaz olmak konusunda birbiriyle yarışmaktadır
yarışmasına da; adamcağızın başucuna kadar çıkmış olan bir tanesi bu konuda
ayrı bir boyutta seyretmektedir. 9 parçaya ayrılıp parçaları bir yapboz
edasıyla karıştırılmış görüntüsü veren bu tabloyu bana sorarsanız, Ömer’in kafa
karışıklığının duvarlarına sıçramış halidir derim kendisi için. Aslında
fırtınalı bir denizde bir kişinin bir başka kişiyi kurtarmasını resmettiğini
zannettiğim tablo, Ömer’e Defne’yi içinde kaybolduğu alaboradan çekip almak
için önce onu çözmesi, anlaması gerektiğini söyler bir bakıma... Ömer de zeki
adamdır ya, bu kadar bakıp durduğuna göre, bize de mesajı aldığını varsaymak
düşer ^^