Serdar Şanal, Rüzgar'ı içindeki boşluktan ötürü, "eksik bir adam" olarak tanımlıyor. "Rüzgar'ın problemi aslında en büyük problem. Hayatta her şeyin var ama mutsuzsun. O kadar mutsuzsun ki, her gün ölüyorsun. Her gün onunla yaşıyorsun, bu çok kötü bir şey. İçinde bir boşluk var. Hani olur ya, karın boşluğunu hissedersin sabahları bazen, kalkıp kusarsın. Öyle bir boşluk yaşıyor işte Rüzgar. Ve iki senedir yaşıyor. Bir acıyı bu kadar uzun süre yaşamak, çok kötü bir şey. O yüzden Rüzgar, hayalini bile kuramadığım kadar güzel bir karakter." diye anlatıyor. O anlatırken, Rüzgar'ın acılarını sanki beraber yaşıyor ve Rüzgar'la empati yapıyoruz. Rüzgar'ın bakışlarında gördüğüm, sessizliğinden dinlediğim her şey, en güzel bir biçimde Serdar Şanal'ın dilinden dökülüyor. Ve o an, Rüzgar'ı biraz daha fazla seviyorum. Acısını daha da yüreğimde hissediyorum. Hatta o konuşurken kendime, bunları kafamda tutarak bir kez daha geride kalan bölümleri izleyecek olmanın sözünü veriyorum içimden. Senaryoyu okuduğu gibi kafasının karıştığından ve bu işi çok istediğinden bahsediyor. Tüm planlarını değiştirdiğini söylüyor ve "Benim psikolojimi bozdu yani Rüzgar" diye takılıyor. Yine gülüşüyoruz ve beş dakika önceki acıklı konuşmamızdan geriye bir şey kalmıyor. Hayretler içinde devam ediyorum sohbete. Hazır gülümsüyorken, Rüzgar'ın da bölümler ilerlerken gülmeye başladığını, daha sosyalleştiğini, insan içine karıştığını söylüyorum. Peki onun Rüzgar'la ilgili ön görüsü ne? Rüzgar daha da ilerleyen bölümlerde nasıl birisi olur? "Umut fakirin ekmeği" diyor net bir şekilde. Rüzgar'ın gülüşlerinin mutluluk değil umut olduğunu, bir arayışta olduğunu söylüyor. "Eski günlerine dönmek istiyor ama dönemeyeceğini de biliyor." diyor. Ve Rüzgar'ın zamana ihtiyacı olduğundan bahsediyor. "Zamanla açılacak. Ne zaman, taşıdığı kalbe değil de Zeynep'e aşık olduğunu anlayacak, o zaman açılacak. Ve işte o zaman gülecek, o zaman mutlu olacak. Ama o zamana daha var bence." diyor en samimi haliyle.
Zeynep'ten bahsetmişken, konuyu Deniz Baysal'a getiriyorum. Serdar Şanal'ın kamera arkasında bu kadar gülüp, setteki herkesi gülmekten öldürürken, hiç gülmeyen bir adamı oynaması nasıl oluyor peki? Gözlerimle görmesem, biraz zaman tanıdıklarını düşünebilirdim ama gördüm. Kahkaha atarken, "3-2-1, kayıttayız!" ile, anında takındığı ciddi tavrı, sabah beni de çok şaşırtmıştı. Bunun da çıkış noktasının beş sene komedi oynamasıyla alakalı olduğunu söylüyor. "Biz komedi oynarken, sette kendi aramızda sohbet ederdik. Hatta birbirimizi güldürmeye çalışırdık. 'Gülmeyeceğim.' diye şartlardık kendimizi. Ve o geri sayımla sahneye girebilmeyi, anında 'o adam' olmayı öyle öğrendim. Gülüp eğlenirken, '3-2-1' ile anında ağlamaya başlayabilmem bu yüzden. O an direkt Rüzgar oluyorum." Peki Deniz Baysal'ın bu duruma hem çok hayran olması ama bir yandan da kızmasını ne yapacağız? ^^ "Herkesin tarzı farklı. Deniz, daha önceden hazırlanıp role giriyor. 'Zeynep' olarak bekliyor ama ben Rüzgar olarak takılmıyorum. '3-2-1'le ben neşeli adamdan anında Rüzgar'a dönerken, 'Niye böyle yapıyorsun falan diye' kızıyor işte Deniz. Çünkü o adapte olamıyor." ^^
Peki gelelim İstanbul dışında yaşamaya. Her ne kadar şehir dışı işi bir ilk olmasa da onun için, bununla alakalı ne düşündüğünü merak ediyorum. Özlüyor mu İstanbul'u? Avantajlarından ve dezavantajlarından bahsediyor. "Şehir dışında tamamen işine odaklı oluyorsun. Arkadaşların seni yoldan çıkarmıyor. Aileme zaman ayırmam lazım, bak buraya da gidecektim, arkadaşlar da şuraya bekliyor gibi şeyler burada yok. Faturayı ödemeyi unutma derdi bile yok. Birileri İstanbul'da bir şeyler hallediyor senin yerine, sağ olsunlar. Burada kendinle başbaşa kalabiliyorsun tamamen. En büyük avantaj da bu. Boş zamanlarımda, bol bol balığa çıkıyorum burada, İstanbul'da öyle bir şansım yok. Her yer tekne, istediğimizde açılabiliyoruz. Deşarj olma potansiyelin var, stresten uzak yaşıyorsun. İstanbul, stresli bir şehir. Yetişecek mi kaygısıyla, trafiğe mi kaldım kaygısıyla yaşıyorsun ama burada bunlar yok. Foça, güzel yer. Havası, suyu, denizi. Oksijeni hissediyorsun. Bunlar büyük avantajlar." diyor. Öyle bir diyor ki hatta, İstanbul'da bağı bahçeyi satıp Foça'ya yerleşmek isteği barındırıyor içimde. Ya da önce dezavantajları dinleyeyim de ona göre karar vereyim ben. ^^
"Özlüyorsun. En büyük dezavantaj bu. Aileni, arkadaşlarını, yaşadığın ortamı özlüyorsun. Her şeyden uzak kalıyorsun. Baktığın zaman iki sene Yeşil Deniz'de oynadım. Bu işle üçüncü sene, hâlâ buradayım. Arkadaşlarınla bir iletişim kopukluğun oluyor. Yine can ciğersin ama, gittiğinde bir sürü olay olmuş, sen daha yeni öğreniyor dinliyorsun. Zor. En büyük zorluğu hiçbir yerde düzenin oturmuyor. Ne buraya ait olabiliyorsun ne de artık oraya aitsin. Sürekli gidip geliyorsun, iki yerde de buz dolabı var mesela. En basit örneği, açıyorsun, çürümüş. Atıyorsun, yenilerini alıyorsun, buraya geliyorsun yine. Açıyorsun dolabı, bu sefer burası çürümüş. Yani yemek yiyecek bir düzenin bile olmuyor." diyor. Bu yüzden de şehir dışındaki en önemli şeyin ekip olduğuna getiriyor lafı. "Uzun saatler çalışıyoruz. Burada biz bizeyiz. Herkes eğlenmek zorunda. Ben de eğlenerek iş yapmaya çalışıyorum. Kimsenin kimseye eziyet olma lüksü olmamalı. Düzenin bozulsa da bu düzensizliğe de alışıyorsun." diye bahsediyor bundan. Keyif aldıkça bunların göze batan şeyler olmadığını düşündüğünü söylüyor. Ve setteki keyfi sürekli canlı tutanın kendisi olduğunu herkesin dile getirdini söylediğimde, bunu, "Buradaki herkes çok eğlenceli. Kimse suratını asıp gezmiyor. Benimki bir tık fazlaysa, bende hiperaktive var, ondandır." diye gülerek cevaplıyor. Bu durumdan onore olduğunu söylüyor, birilerinin kendi enerjisiyle modunun yükselmesinin ona daha da iyi geldiğini dile getiriyor.
Geliyorum yine Deniz Baysal'a. Nasıl bir partner merak ediyorum. Aslında cevabı, ikisinin enerjisini, onları yan yana gördüğümde aldım ben ama adettendir, sormak lazım diye soruyorum. "Boşver onu ya." demesiyle, kırıp geçiriyor yine bizi. Ben de bunu yazmaz mıyım? Deniz Baysal'ın okumasını sağlamaz mıyım? ^^ "Deniz, çok eğlenceli bir kız. Çok insanla çalıştım. Sitkom yaptım, konservatuarlı insanlarla biraraya geldim. Ama Deniz alaylı bir oyuncu. En kral konservatuarlıyı aratmıyor. Benim modumu yükseltiyor, oyunculuğumu yükseltiyor. Bu, set enerjisi. İnsan ilişkisine gelince, kendi bir kere çok iyi bir insan. O yüzden, Deniz benim için şanstır bu işte." diye cevaplıyor sorumu. Şimdi bunları da yazmamak olmaz tabii. ^^