Rüzgarın Kalbi setini ziyaret edeceğim için heyecanlıyım. Basın danışmanı Çağla Saraç ile havaalanında buluşuyoruz ve rötarlı bir uçuşun ardından, 12 gibi İzmir'e varıyoruz. Adnan Menderes Havaalanı'na bizi almak için bir araç geliyor ve yola koyuluyoruz. Varacağımız yer; Foça, Rüzgar'ın kulübesi. Gidiyoruz, gidiyoruz, gidiyoruz... Biz gidiyoruz ama yol bitmiyor. Dağların eteklerinden geçiyoruz, tepelerdeki rüzgar güllerini izleyerek gidiyoruz ama yol bitmiyor. Ben de bu arada, arabada gözüme ilişen senaryoyu karıştırmaya başlıyorum. Bu, beni daha çok heyecanlandırıyor. Yaklaşık iki saate yakın bir yolculuktan sonra, az kaldığını söylüyorlar. Ve Zeynep'in sürekli geçtiği yola geldiğimizde, tanıdığım bir yol görmüş olmanın sevinciyle bakıyorum arabanın camından. Derken, varıyoruz. Rüzgar'ın kulübesindeyiz.
Yemek molası yeni bitmiş, sahne çekimine geçmek üzereler. Rüzgar, Zeynep, Kemal ve Arkadaş sahnesi çekecekler. Set ekibiyle tanışıyorum. Bu sırada karavandan Deniz Baysal (Zeynep) ve Burak Serdar Şanal (Rüzgar) iniyor, onlarla tanışıyorum. Hızlı bir şekilde yerlerini alıyorlar. Rüzgar'ın köpeği Arkadaş'la, dış mekan çekimi yapacaklar önce. 5. bölüm'ü çekiyorlar ve bayram arefesinde olduğumuz için, aşırı yoğun çalışıyorlar. Deniz Baysal'ın buradaki son gündüz sahnesi ve 2. ekip onu Muammer'in evinde çekim için bekliyor. Akşam da gece çekimi için, tekrar buraya gelecek Deniz Baysal. O yüzden çok hızlı olmalılar.
Ne kadar hızlı davranmak isteseler de onları yavaşlatan bir durum söz konusu. Atar, (Arkadaş) bir türlü durumun ciddiyetinin farkına varamıyor ve herkesi gülmekten kırıp geçiriyor. "Üç, iki, bir, kayıttayız." ile "Kestik." ikilisinin arası, çok kez tekrarlanmak zorunda kalıyor çünkü Atar sürekli ormana kaçıyor. Aslında çok akıllı bir köpek olduğunu ve bugün konsantre problemi yaşadığını söylüyorlar. Yönetmen, Filiz Gülmez Pakman'ın biraz arkasında uslu uslu oturup sahneyi izliyorum. Kırk beş dakika içinde, Zeynep'in sahneleri bitiyor ve diğer mekana geçmek için hazırlanmaya başlıyor.
Yolculuk sırasında, Deniz Baysal'a eşlik ediyorum ve yolda sohbet ediyoruz. Kesinlikle çok güzel bir kadın. Duru güzellik dediklerinin tam olarak da bu olduğunu düşünüyorum. Hayat verdiği Zeynep'in neşeli hâllerine birkaç haftadır aşinayım ama onun da Zeynep'ten pek bir farkı yok. Zeynep'i ilk olarak ondan dinlemek istiyorum. Kalp rahatsızlığı olan bir kız olduğunu anlatarak başlıyor. İki sene önce, aranan kalbin bulunması üzerine Zeynep'in iyileştiğini ve hayata dair ikinci şansının başladığını anlatıyor. Ve Zeynep'in, bunun değerini çok iyi bildiğini, hayat enerjisinin çok yüksek olduğundan bahsediyor; taa ki çocukluk aşkı tarafından düğününe bir hafta kala, aldatıldığını öğrenene kadar... Ve Zeynep'in yaşadığı çöküş döneminden, tekrar hayata bağlanmasının, Rüzgar'la karşılaşması sebebiyle olan kısma geliyoruz. Ekranda gördüğümüz kıpır kıpır Zeynep'i canlandırırken, Deniz Baysal neler hissediyor? "Çok eğleniyorum. Zeynep benim için zevkli bir karakter. Ben de yerimde duramayan biriyim. İçimdeki fazla enerjiyi Zeynep'le atabiliyorum." diyor gülümseyerek. Her ne kadar son bölümlerde biraz tripli takılsa da, Zeynep'in o hallerinin bile, kendisinde olduğu gibi çok enerjik olduğundan bahsediyor.
Zeynep'le başka bir ortak noktaları daha var. İkisi de İzmirli. Her ne kadar İstanbul'da yaşıyor olsa da şu an şehir dışında çalıştığı için mutlu. Daha önceden de böyle bir tecrübesi var ve bunun kendisine, ailesinin yanında bir okul gibi hissettirdiğini söylüyor. Öyleyse, yine İzmir'de olma fikri iyi hissettirmiştir onu diye düşünüyorum. "Foça'yı da çok seviyordum zaten ama beni daha çok hikaye heyecanlandırdı. İstanbul'daki düzenimi hiç düşünmeden kabul ettim hikayeyi okuduktan sonra. Günümüzdeki projelerden farklıydı. Bu işin içinde olmak istedim. İzmir değil başka bir yer olsaydı da iyi hissederdim." diyor.