Havanın hafif kararmaya başlamasıyla, yönetmenimizin yanındaki koltuğa kuruluyorum ve Rüzgar'ın kulübesindeki çekim için yavaş yavaş hazırlıklar tamamlanıyor. Bu sırada, biz de Filiz Gülmez Pakman'la sohbete başlıyoruz. Sette misafir ağırlamaktan son derece memnunlar. Zaten Filiz Hoca'nın, bir anne iç güdüsüyle yaklaştığını görüyorum herkese. Kulübe biraz eski ve ikinci katı asma kat olduğu için, fazla ağırlığın tehlikeli olduğunu söylüyor. Çekim için yukarıda, Burak Serdar Şanal'la olan herkese sürekli, "Dikkatli olun." şeklinde uyarılarda bulunuyor. Mesleğini çok sevdiği her hâlinden belli. Sahne hazırlıkları devam ederken, ertesi günkü araba çekiminde hangi yolu kullanacaklarını konuşuyor ekiple. Sürekli aynı yerlerde çekim yapmaktansa, farklı mekanları kullanmaya dikkat ettiğinden bahsediyor bana. Yeni şeyleri sevdiğini söylüyor. Hazırlıklar bir türlü tamamlanmayınca, tatlı tatlı ama sert bir şekilde takılıyor set ekibine. Dominant bir kadın, ama gerçekten de çok tatlı.
Yaprağın zor kıpırdadığı Foça'da, havanın bastırdığı bir bölüm çekecekler. Tabii ki bu, biraz herkesi zorluyor. Rüzgar'ın "rüzgarla" imtihanı başlıyor bu dakikalarda. Hava kararıncaya kadar devam eden sahne çekimi, yemek molasıyla tamamlanıyor. "Haydi yemeğe." demeyen kimse kalmıyor bana. O kadar misafirperverler ki aç kalacağım diye ödleri kopuyor. Ama biz yemeğe geçmeden önce, Serdar Şanal'la karavanda sohbete etmeye başlıyoruz. İlk kez, ciddi anlamda tanışabildiğimiz bu dakikalar, onun beni gülme krizine sokmasıyla başlıyor. Öncesinde de belirttiğim gibi yoğun bir programları var, yemeğini yedikten sonra yine çekime geçecek. O yüzden, onu yormamak için, sohbeti kısa tutmak istediğimi en başında belirtiyorum ama o, "Ben uzun uzun konuşmak istiyorum, banane." diye giriyor lafa. Derken, bir yerlerden bir gürültü geliyor ve birbirimizi duyamayacak gibi oluyoruz. "Lütfen biraz sessiz." diyecek oluyor ki, gürültünün Filiz Hoca'ya ait olduğunu fark ediyoruz ve yanımıza geliyor. Heh, biz de tam ondan bahsetmek üzereydik zaten. ^^ Filiz Hoca, yemek yiyip yemediğimizi sorarak, düşünceli kişiliğini bir kere daha konuşturuyor ve birazdan geleceğimizi söylüyoruz, yanımızdan ayrılıp yemeğe geçiyor.
Bu kadar komik ve yerinde duramayan bir adamın, Rüzgar gibi içine kapanık bir karakteri canlandırıyor olması hoşuma gidiyor. Ve Rüzgar'a da Serdar Şanal'ın oyunculuğuna da tam o anda hayran kalıyorum. Daha önce verdiği bir röportajda, psikolojik açıdan onu zorlayacak bir karakteri canlandırmak istediğini okuduğum için, Rüzgar'da bunun tatminini yaşayıp yaşamadığını merak ediyorum. Rüzgar'ın, hayalini bile kuramadığı bir karakter olduğunu öğreniyorum. Beş sene kadar komedi oynadıktan sonra, kendisini ve oyunculuğunu zorlayacak karakter ararken Rüzgar'la yolunun kesiştiğini anlatıyor. "Adam konuşmuyor bir kere, gözlerimle oynamak zorundayım. Ve komedideki büyük oyundan sonra, dramda bu kadar küçük oynamak çok güzel. Kısa zamanda başlayıp, buraya geldik. Umarım başarılı olmuşumdur, bilmiyorum ama tepkiler çok güzel." diyor. Rüzgar'ı ondan dinlemek istediğimi söylediğimde gülümsüyor ve adam gibi adam olduğunu söyleyerek giriş yapıyor. Tüm ciddiyetimiz, kahkaha krizine dönüşüyor. Daha sonra, Rüzgar'ın hayatında her şey çok güzelken, zengin bir ailenin oğluyken, sevdiği kadına evlenmeni teklifi etmişken, çok büyük bir acı yaşadığından bahsediyor; trajik bir şekilde gözünün önünde, araba çarpması sonucu, onu kaybetmesi. Bunun Rüzgar'ın hayatında bir dönem noktası olduğunun altını çizerek, kayıp olan iki seneden, alıp başını gitmesinden konuşuyoruz. "Ben olsam da aynını yapardım herhalde. Sevgiliden ayrılmak var, bir de sevdiğin kadını kaybetmek var. Yani komple yitip gitmesi... Ortada bir yanlış, ihanet hiçbir şey yok. Kucağında can veriyor sevdiği kadın. Basıp gitmesin de ne yapsın?" diyor. İki yıl nerede olduğu belli olmayan Rüzgar'ın, en son Bosna Hersek'te bir kavgaya karışıp izini belli etmesi üzerine, dönmesi ama hâla hiçbir şeyi aşamamış olmasından söz ediyor. En sonunda, her şeyden kaçıp Foça'ya yerleşmesini konuşuyoruz ve "Rüzgar'ın hikayesi böyle başlıyor." diyoruz karşılıklı olarak. "Her şeyden kaçmak için geldiği yerde karşılaştığı Zeynep'te, sevdiği kadının kalbi olduğunu öğreniyor Rüzgar, en zor kısmı da bu onun için." diye noktalıyor sözünü. Anlatırken, o kadar içten ki, Rüzgar'ı çok sevdiğini fazlasıyla belli ediyor.