Güzel Köylü'de hayat var, tadını çıkar*
15 Ekim 2014
İkinci günün akşamı sohbetle geçiyor. Ahmet Mümtaz Taylan ve Berk Cankat'la uzun bir sohbete oturuyoruz. Konu yine hayat, çiçekler, böcekler filan.. Bu sohbeti Pazar günü okuyacaksınız. Her ikisi de benim son set günüme denk gelen 'o sahne' hakkında heyecanlılar. O kadar sevmişler ki birbirlerini - gerçi tanıştıktan sonra 'Berk'i sevmeyen ölsün!' seviyesine gelmeniz on dakika sürmüyor, en azından bende öyle oldu- bakışarak anlaşma fazına bile geçmişler. Sahneyi konuşuyorlar. Baba-Oğul karşılıklı önemli bir sahne oynayacaklar. 17. Bölüm'ün finalinde izlediğiniz sahne. Sohbet ederken o önemli sahneyi de çalışıyorlar.
Çalışmak dediysem diyalogları ezber geçmeceli bir çalışma değil. Masada gözümün önünde, her saniye biraz daha baba-oğul olarak çalışıyorlar. Gecenin ve sohbetin sonunda yani Berk'in oteline dönme vakti geldiğinde, yolcu ederken, arabası uzaklaşana kadar arkasından bakıyor Ahmet Mümtaz.. "Dikkatli git, otele varınca da mesaj at" dememek için zor tutuyorum kendimi. (Gülmeyecekseniz söyleyeceğim, ertesi sabah, "Kahvaltı ettin mi?" derken yakaladım kendimi neyse ki kimse fark etmedi.) Zaten şahane bir genç kızın, şahane babası olan Ahmet Mümtaz'ı bir de erkek evlatla hemhal görmek gözümü yaşartıyor.
Çok acayip bir Usta- Çırak ilişkisi tesis etmişler. Berk gittikten sonra biraz daha sohbet ediyoruz Ahmet Mümtaz ile.. Borsa anlatıyor bana, hiç basılmayacak başucu defterinin mahzun hikayesini de.. Hep yaptığı gibi nezaketle ezber bozuyor. Hiç anlamam zannettiğiniz bilgiyi, hap yapıp avucunuza bırakıyor. Artık yutar mısın, cebine atar yutmuş gibi mi yaparsın orası da senin çapına kalmış. Odama çıkarken omuzlarım çok daha dik. Diyorum ki; Hey be ranini, insan söz konusu olduğunda hayat ne kadar bonkör davrandı sana farkında mısın? Farkındayım. Çok şükür..