KISA... KISA...
- İnsan küçük
şeylerden nasıl mutlu oluyor. Örneğin, Ömer’in kendisine çekirdek aldığını
duyan Defne’nin yüzündeki o gülümseme. Küçük bir çocuk gibi Ömer ona ilgi
gösterdikçe o gülümseme büyüdükçe büyüdü. Bizim de içimiz ısındı. Bir insanın
bu kadar ilgiye muhtaç olması çok üzücü. İşte art arda yaşanmışlıklar insanın
kendi değerini bilmesine engel oluyor. Ama üstündeki yükten kurtulan Defne’nin
artık Ömer’in kendisini nereye koyduğunu daha net göreceğine eminim. Ayrıca
Ömer’in de dediği gibi bu değeri bilmesi için illa birinin onayı gerekmiyor: “Kendine kimsenin gözünden bakma. Kendi
gözünden bak. Kendi değerini kendin belirle. Senin kendine inanman önemli,
kimin ne düşündüğü değil.” Tabii bir de kendi eliyle çay yapan, kurabiye yediren ve çalışırken muzurluk yapan Ömer ile geçirdiği her anın da tadını çıkarması. Anlamsız bir şeyde hemen ona trip atmaması...

- Ömer’in
çalışırken kendisini izlemesinden rahatsız olan Defne bir zamanlar saatlerce
Ömer’i çizim yaparken izlediğini, hatta küçük bir ev kedisi gibi masalarda
uyuya kaldığını unuttu galiba... Biliyorum o da hoşlanıyor ama ilgisi
dağılıyor. Sonuçta ortada bir yıllık özlem var her an patlamaya hazır, tek bir
engel yüzünden durdurulmaya çalışan.
- Kiralık Aşk’ta
işe dair yaşananlar hep bir şekilde dizideki ilişkilere gönderme niteliğinde
oluyor. Son zamanlarda hayatımızdaki lojistik sorunu da bunlardan biri.
Defne’nin 36 saatlik sakatlığıyla eş zamanlı çözülmesi gereken deri depolaması.
Topladı, çıkardı ve yeni bir denklem kurdu. “Acele etmeyelim” dedi. Hemen
gelecek ürünleri, varış noktasında yerleri açılsın diye önce Romanya’ya
gönderdi ve zaman kazandı. O da hızlı hareket etmenin faydası olmadığının
altını çizdi. Çünkü acele edince sekiz ayın çarşambası bir araya geliyor. Sorun
değil tabi, sorunlar eninde sonunda çözülüyor ama bu kadar gerginliği de gerek
yok. Ömer’den beklediği takdirdi ertesi gün duyan Defne’nin “Bir daha olmasa
daha iyi olur” sözleriyle belirttiği gibi...

- Koca bir yıl
boyunca “Kiralık Aşk” sırrını içinde tutabilen Koray’ın Ömer’in geleceğini bir
saniyede ağzından kaçırması alkış gerektiriyor. Tam da Ömer ile arasını
düzeltmişken olmadı şimdi bu iş. Neyse ki dua etsin kimse onu suçlamadı. Ve
Meriç Acemi’ye teşekkür ediyorum bu bölüm Koray’ı Neriman ile bir araya
getirmek yerine tek başına ya da Defne ve Aytekin ile karşımıza çıkardığı için.
Böylesi pek bir şahane oldu. Ayrıca Koray’ın Ömer’e attığı mesajları pek sevdim
ve en çok da “asla” cümlesini “kesin” olarak algılayıp Neriman’a bu aşkın yeniden
doğacağını iletmesi mutlu etti. Sağ olsun, var olsun. Hadi bakalım düşünsünler
taşınsınlar çılgın Şirin nasıl aradan çekilip güçlü Şirin ile Şirine’yi yalnız
bırakacak.
- Bir zamanlar
Ömer’in Defne’ye Gallo konusunda paranoya yaptın demesi hala içimde kalan bir
ukdedir. Defne’nin haklı olduğunu gidip Ömer söylemedi ya, nasıl dert edindim.
Bu bölüm Ömer’in o sözlerinin vardığı sonucu gördük. Kendisi pek deneyimli tabi
bir kadının aşkını paranoyalardan anlama konusunda. Yasemin, Feryal, İz ve Gallo
derken Defne sürekli paranoya halindeydi. Neyse ki bu bilgisi Sinan’ın işine
yaradı: “Bir kadının senden hoşlandığını
nereden anlarsın? Bunu sormuştun değil mi? Aşk hayatınla bu kadar ilgiliyse,
kafasında yer yer paranoya yapıyorsa ve abuk sabuk sonuçlar çıkarıyorsa o iş
olmuş demektir. Akıl karışmış, kafa yenmiş. Seni düşündüğünü gösterir, kafayı
taktığını...” Beyler siz de bunu bir kenara not edin.

- Sinan’cım ayrıca
sana çok teşekkür ederim. Bu ayrılık sana pek yaramış canım. Umarım Seda ile
çok mutlu olursun. Kadıncağız ezik biraz, sen onun hakkından gelirsin. O da
mutlu olmayı hakkediyor yazık. Beraber el ele, aynı yola doğru gidersiniz.
Ancak o sabah çektiğin selfie ve fotoğrafları iyi sakla. Cidden bir gün tekrar
atışırlarsa bu aşkın kanıtı olarak lazım olur. Dediğin gibi “manyaklar” onlar.
Sen de bu manyakların yeni koruyucu meleği.
- Son zamanlarda
etrafımda aşk acısı çeken çok. Bu nedenle pek sık rakı sofralarında
bulunuyorum. Ancak itiraf edeyim, dün akşam İso ile Ömer’i pek kıskandım.
Işınlanmak mümkün olsa, o sofrada onlara eşlik etmek isterdim. Sofrayı kurmak
için çalışma odasını seçmeleri şaşırtıcı bir seçim olsa da, sohbetlerinin konu
başlıkları içimi cızlattı. Gözümden akan yaşları durduramadım. Ama en çok Defne
ve Ömer’in acısı konuşulduktan sonra düğün günü yaşananların gülümsemeyle
anılması mutlu etti beni... Demek ki yaşanan acılar unutuluyordu. Geriye sadece
güzel şeyler kalıyordu. Doğru yoldaydık.... Nasıl Defne, Nihan ve Ayşegül ile
kendi hikayelerini anlatırken güldüyse; Ömer de hayatının en büyük acısını
öğrendiği güne dair güzel anıları aklının bir kenarına not etmiş. “Aşkım benim
ya...” diyerek o güzel anları anarak, bir daha yeniden gelinlikle göreceğinin
hayalini kurması pek şahane.

- Yazımı bitirmeden
önce sizlere yapmak istediğim bir itiraf var. Meriç Acemi’nin bu oyun
gerçeğinin çıkmasının ardından öyle çok fazla klişe işlemeyeceğine emindim. Ama
yine de en azından sezonun 2-3 bölümü en fazla bir çatışma izleriz diye beklemiştim.
Kendisine bu acılı dönemi tamamen her şeyi çözüp bitirerek karşımıza çıktığı
için teşekkür ediyorum. Herkes hemen bu aşk başlasın istiyor. Ömer ve Pamir
gibi izleyici de hep bir acelede. Ben kendimi o kadar daha kötüsüne ve uzun bir
ayrılık sürecine hazırlamıştım ki; bu önüme koyulan süreç beni çok ama çok
tatmin etti. Her daim aşk vardı. O aşkın varlığını bilmek, hissetmek ve bir an
bile şüphe duymamak izlediklerimin tadını çıkarmamı sağlıyor. Sezon başından
beri yaşadıkları bu kadar uzun süre ayrı kalan çiftin yaşadıkları ikilemlerdi
ve 7 bölüm gibi kısa bir sürede ise yan yana birbirlerine sarılarak uyanmayı
başardılar. Bakalım daha ne güzel sahneler önümüze koyulacak ya da beklenen
diyaloglar daha farklı ve güzel bir şekilde...