Aşk, özellikle de
karşılıklı olanı. İki insanın, aynı anda, aynı hislerle, aynı yöne doğru akması
öyle kolay kolay olan bir şey değil. Bunun için illa birlikte vakit geçirmek
gerekmez. Bir anda oluşur bu duygu. Bazen bir cafe’nin kapısında sadece birini
kandırmak için öpüşürken, bazen ise bir mahalledeki ayakkabı atölyesinde sadece
sohbet ederken... Öyle yavaş yavaş birinin kalbine girmek diye bir şey yoktur.
Aşk öyle taktik teknik işlerine boyun eğmez. Eğer insan gözünün önündekine aşık
olabilseydi alışkanlıktan Ömer İplikçi yolları Defne ile kesişmeden çoktan
evlenmişti. Herkesin hayatta bir ruh eşi vardır: Ömer’inki Defne, Defne’ninki de
Ömer. Bu hep böyleydi ve hep böyle olacak. O nedenle Pamir aslında bir yarışta
değil, kendi çapında hızını arttırıyor. Acı olan Ömer’in onu rakip sanarak
insanlara zarar vermek bile olsa ucunda gaza anlamsızca basmasıydı. Neyse ki
başka bir sevdiğimin de söylediği gibi “Eğer
sen dümdüz olursan, yolun da dümdüz olur.” düşüncesi çok doğru olduğundan,
Ömer hız yapsa bile yolu her zaman düz olacaktır engeller olsa bile ara sıra...
Ayrıca da aklı kesinlikle iyi çalışıyor. Sadece Derya’yı değil, Defne’yi bulma
konusunda tüm şirketi seferber ediyor. Ama bu durum Pamir için pek de geçerli
değil. Biri sözde var olan yarışı kazanmak için hilelere başvurduysa o kişinin
sonu yakın demektir.

Kiralık Aşk’ta
bizlere hep öğretilen bir şey vardır: Bu hikayede iyiler kazanır. Bu nedenle ne
zaman bir kötü devreye girse sonunda kaybeden hep kendisi oluyor. Evet ilk
başlarda biraz geriyor, hatta zaman içerisinde kaybedeceğini anlayınca
pisleşmesiyle bu gerginlik seviyesini arttırıyor ama ne zaman bu seviye artsa
hakkettiği cevabı mutlaka biri ona veriyor. İşte Pamir de aslında son demlerini
yaşıyor gibi... Belki insanları kandırmak konusunda usta olabilir ya da kitap
konusunda karşısına dikilen Defne’yi çekmeceden çıkardığı başka bir kitapla da
kandırabilir; ancak son zamanlarda dozunu arttırdığı sahtekarlık bu onun
kafasındaki hayali yarıştan pek yakında diskalifiye olmasına neden olacak. Çünkü
eğer kader kafasına bir şey koymuşsa kimse ama kimse onu engelleyemez. Tıpkı
Defne ile Ömer’in konuşmasını engellemek için yangın alarmını çalan Pamir’in bu
hareketiyle Defne ile Ömer’in hayata kısa bir mola vererek birlikte eskisi gibi
unutulmaz anlar yaşamasına neden olduğu gibi.

Evet, Defne’nin
canı yandı. Hem de çok. Pamir ile Ömer’in ‘Hangimiz daha önce Kiralık Aşk
olayını söyleyeceğiniz’ yarışına girmesinden tek zararlı çıkan Defne oldu. Tabi
buna zarar denirse... Aslında bu 36 saatlik sakatlık hayatın bir nevi masumane
“dur” mesajıydı. Sonuçta ufacık bir sakatlık beraberinde o kadar güzel şeyleri
getirmişti, değil mi? Eğer bu sakatlık olmasaydı Defne ile Ömer tripleşmeye
devam edecek, Pamir konuşmalarını engellemek için elinden geleni yapacak ve
sonunda kimse hiçbir yere varmayacaktı. Ama hayat “dur” dedi, belki de
“yavaşla” ve bu mesajla birlikte Defne ile Ömer o eski günlere geri
dönmüşlerdi. Kendileri için neyin önemli olduğunu hatırlamak adına... Önce
Kiralık Aşk tarihinin en güzel sahneleri arasına hızlı giriş yapan el
tutuşmasıyla Defne’nin acısı Ömer’e geçmiş, ardından Defne hiç olmadığı kadar
şımartılmaya başlamıştı. Hayatta bazı insanlar vardır sevmek için
yaratılmıştır, bazıları da sevilmek. İşte Defne o ilk sınıfa ait. Her zaman
başkalarını düşünen ve şımartan kişi kendisi olmuş. Pek alışık değil övgülere,
takdirlere... Oysa en ihtiyacı olan şey. Tıpkı bir çocuğun annesinin takdirini
bekler gibi her zaman attığı her adımda Ömer’in onayını ya da takdirini
bekliyor. Belki de elde ettiği tüm başarılara rağmen hala bu ihtiyacı duyması
onu tüm kadınlar arasında özel yapan.

Her ne kadar
sözleri söyleyen kişinin Pamir olmasına biraz gönül koysam da, Defne’ye dair
söyledikleri ne kadar güzel bir nokta atışıydı: “Bir yanıyla çocuk gibi, masum. Diğer taraftan tam bir kedi. Hırçın,
tekinsiz, başına buyruk. Aslında bir sürü karakter var içinde, hiç beklemediğin
anda birden bire peydah oluyorlar. Bazen hırslı bir iş kadını, bazen yaramaz
bir çocuk. Bazen alelade bir mahalle kızı, bazen delinin teki.” Kullandığı
her kelime, bir zamanlar Ömer’in “Defne işte” diye özetlediğinin detaylı
açıklamasıydı. Belki de sürekli her olay Defne’yi eleştirenlere Meriç Acemi’nin
verdiği bir cevaptı. Tüm bu özelliklerdi Defne’yi bize ve Ömer’e sevdirten. Tüm
bu içindeki farklı karakterlere rağmen masum kalmayı başarması, hiçbir zaman
içinde art niyet olmaması ya da hesap kitap yaparak hareket etmemesi. Özetle
kendi olmasıydı onu özel yapan. Ve bir insan kendi olabiliyorsa, allahın emri
hata yapacaktır çünkü düşünmeden içinden geldiği gibi hareket eden insan
gerçektir. Defne de bu hayatta gördüğüm en gerçek insan. Bir zamanlar Sinan’ın
şimdi de Pamir’in tutulmasının nedeni de işte bu. Aşk değil, sadece bir
tutulma. Alışılmışın dışında duran bu büyülü gerçekçilik onların ilgisini
çeken. Ama biraz önce söylediğim gibi o kalbin sahibi belli. Ve o kadar şanslı
ki; kalbinin sahibi de tıpkı onun gibi. Bu nedenle iki doğru insandan bir
yanlış çıkması imkansız. Yolları dümdüz olmasa bile, varacakları final noktası
eninde sonunda mutluluk olacaktır. Aksi düşünülemez. Sonuçta büyük aşklar
mücadeleyi sever çünkü her engelden sonra aşk biraz daha güçlenir. Defne ile
Ömer de engellerle güçlenen bir aşka sahipler. Bunu görmeleri için de birazcık
molaydı tek ihtiyaçları olan.