Çünkü yazının
başında dediğim gibi herkesin normali kendi yaşadıkları. Defne’nin de içine
terk edilmişlik işlemiş. Kendisinin hiç ama hiçbir şey hakketmediğini
düşünüyor. Bu Ömer’in değil, zamanında ailesinin açtığı bir yara. Ömer sadece gidip
de uzun süre dönmeyerek zaten çok derin olan bu yaranın yeniden kanamasına yol
açtı. Defne hala 18 yaşındaki gibi sevilecek hiçbir yanı olmadığını düşünüyor.
Buna saflık ya da aptallık demek doğru olmaz. Hiçbirimiz aynı karaktere sahip
değiliz bu hayatta. Kendi yaşadıklarımız karakterlerimizi oluşturuyor. Defne de
yaşadıklarıyla tam da Ömer’in aşık olduğu bu kıza döndü. Ömer onu böyle
sevmişken bizim eleştirmemiz pek doğru olmaz. Tek yapmamız gereken onu kendi
yaşadıklarıyla anlamak. Çünkü bu bölüm Defne yine o küçük ev kedisiydi. İso ile
Ömer arasında kaldığında savaşacak gücü Ömer’e sarılarak arayan (hatta onu
kızdırdığı için sarılmayacağını düşünen), gecenin bir saatinde balkonda dostunu
ağlayarak düşünen, üzüntüsünü çare bulsun diye sevdiğine söyleyen, lokantaya
gittiğinde ise yanından geçen kızları gördüğünden kendi giydiğini beğenmeyen
güvensiz bir genç kız. Nasıl Cevdet evinde şiddeti öğrenmişse, o da sevilmeye
layık olmadığını öğrenmiş. Bu nedenle ona kızamayız. Hele de onu tek her
şekilde seven ve yanında olan dostu İso yüzünden kafası karıştıysa...
O da kendine göre
bir çözüm yolu bulma peşinde. Üzülüyor. Ömer gibi o da sıkışıp kaldı. Bu
sıkıştıkları noktada ise ne Defne, Ömer’e; ne de Ömer, Defne’ye yardımcı oluyor
şu aşamada. İstiyorlar ama kendileri de sıkıştıkları için hareket edemiyorlar.
İşte bir yıl uzunluğundan travmatik bir sürecin ardından şimdi tam da bu
noktayız. Sıkıştığımız yerden bir şekilde aşkımız için çıkmaya çalışmamız
gereken noktada. Hem sevdiğimize güç vermek yol göstermek hem de bu zamanda
oluşan engelleri yok etmek adına... Bu bölümdeki tüm karmaşanın yarattığı his
ben de buydu. Aksi olsaydı, davetten çıkan Defne ile Ömer yeniden Ömer’in
evindeki yatakta uyansaydı tek gecelik ilişkilere bile sonuna kadar açık olan
bana biraz ters gelebilirdi. Kolay değil yaşananlar, eğer yeniden hızlıca
başlarsak tökezleriz. Yaşanamayanların yaşanacağı bir ikinci şans istiyorum
ben. Birbirini sevdikleri an hemen gelen bir evlilik teklifi istemiyorum.
Oyunun ve engellerin olmadığı bir hayatta yeniden başlayan ve her sevgilinin
evliliğe giden yolda yaşadıklarını yaşayan bir çift istiyorum. Daha önce her
adım kaybetme korkusuyla çok hızlı atılmıştı. Şimdi heyecan, elini kolunu
nereye koyacağını bilemediğin o acemi aşkın en eğlenceli olduğu dönemi
yaşayalım. Ama o da kafamızda soru işaretleri olmadan, bir yerde sıkışmadan
olsun. Sanki 59.bölümde benim istediğim bu başlangıç için adeta bir hazırlık
süreciydi.

Tüm sorunlar
birkaç bölüme yedirilip önümüze konacağına hepsini yoğun bir şekilde bu bölümde
yaşadık. İso ile başlayan gerginlik bu aşkın ortasındaki diğer bir sorun olan
Pamir’e kadar uzayıp gitti. Aslında hepsi birbirine bağlantılıydı. Eğer ki İso
olayı yaşanmasaydı, Defne ile Ömer’in araları nane molla olmayacaktı, Defne’nin
sesi ağlayarak çıkmayacaktı telefonda, Pamir ne olduğunu öğrenmek için eve
gelmeyecekti, Pamir’i görüp sinir krizine giren Ömer de aynı gün dedesinden
öğrendiği gerçekleri Pamir ile bağdaştıramayacaktı. Kabul edelim, bütün bölüm
boyunca bazılarında gerilim bazıların da ise duygu geçişlerine neden olan
olaylar aslında bizi asıl varış noktası getirmişti. Ömer, Pamir’in varlığını o
sinirle sorgulamaya başlamasaydı normal bir zamanda miras olayı ile Kiralık Aşk
durumunu bir araya getiremezdi. Bazen bazı olayların arka arkaya çok derin
olması lazım ki, bazı şeyleri daha iyi görelim. Ömer’in yaşadığı işte buydu.
Ayrıca Pamir sağ olsun Defne ve Ömer’in iç seslerini hep onun sayesinde
öğreniyoruz. Adamın insanların düşüncelerini dile getirmesini sağlayan bir
marifeti var.
Biliyorum
birçoğunuz Ömer’in bunu görmesi için keşke Pamir’in o eve girmesi gerekmeseydi
diyor. Ömer’in zamanında zar zor girdiği bir eve Pamir’in bu kadar rahatlıkla
girebilmesinin rahatsız ettiğine eminim. Ancak ben o kadar kızamadım,
kırılamadım nedense olaya... Defne’nin Ömer’in telefonlarını açmaması bir
şekilde bazı kişilerde seçimini İso’dan yana yapmış imajı yarattı. Oysa Defne
orada aslında Ömer’e bölüm başı koyduğu 2. kuralı hayata geçiriyordu. Nefes
alıyordu. Kesinlikle bence Ömer'den uzaklaşmak gibi bir düşüncesi yoktu orada... Artık bunun mümkün olmadığını kendisi de çok iyi farkındaydı. Sadece ne yapması gerektiğini anlamak adına nefes almak istiyordu. Eğer Ömer
ile konuşsaydı bunu yapamazdı, kafası karışırdı. Hiç mi sevdiğinizin telefonunu
açmadığınız olmadı mı? Ya da çok acı çektiğiniz ve kafanızın karışık olduğu bir
zamanda uçakta yanınızda oturan bir yabancıya hayat hikayenizi anlatmadınız mı?
Açıkçası ben olup olmadık zamanlarda hiç tanımadığım ya da bazen tanıyıp da
samimi olmadığım kişilere hayatımı anlatırken buluyorum kendimi.