Paraleller evrenine yolculuk: Uzak Şehir

Yirmi yedinci bölüm finalini adeta sezonun final sahnesi tadında kapatarak yirmi sekizinci bölüme geçiş yaptık. Kaya ve Nadim uçurumdan yuvarlandı ve bunun sonucunda arabada patlama meydana geldi. Kaya, deli fişek, olarak tabir edebileceğimiz; ailenin küçük ve haşarı oğlu. Kanının deli akmadığı bir ân yok. Sözde, Hamada sandıkları adamı bulduklarında oklar yönünü Nadim’den tarafa gösterdi. Bunun hesabını da bizim deli fişek Kaya almak istedi. Bunun sonucunda iyi çekilmiş, gerçek bir patlama sahnesi izledik. Doğrusu sağlam bir sezon finali sahnesi olurmuş. Neden yapmamışlar, bilemedim. Daha önce ağabey acısı yaşayan Cihan’a kardeş acısının eklenecek olması ve kan davasının sürekli bir döngüye girmesi diziyi yeni sezona yürüten unsurlardan olabilirdi. Hikâyenin bu yöndeki açılımı ikinci sezon için iyi bir izleme sebebi verebilirdi. Doğrusunu söylemek gerekirse Uzak Şehir’in ilk bölümünden itibaren Boran’ın katil zanlısının Nadim olmadığını düşünüyorum. Evet, belki Boran’ın ölüm emrinin verildiği gece Nadim, Halis ve Ecmel bir arada olabilirdi ama Halis ile Nadim bu emrin ancak maşası olabilirdi. Ecmel eli kolu uzun, gücü istediği makamlara tek bir telefonla ulaşabilecek kadar etkili bir adam. Mantıklı düşünecek olunduğunda Alboralara, Alboralardan başka baş düşman olmayacağı anlaşılabilir. Alboraların diğer aşiret ailelerine karşı sınırdan kaçak mal sokmak dışında başka derdi ne olabilir? Kardeşin kardeşe katli veya babanın oğula verdiği ölüm hükmü dışındaki tüm sebepler bana bu hikâye içinde eften püften geliyor. Peki, Azem Albora’yı gerçekten Baybarslar mı öldürdü? Bu hükümde Ecmel’in hiç mi parmağı yok?


Ecmel Albora’nın en büyük hazımsızlığı Sadakat Albora’dır. Evet, zamanında bir mendil gibi Sadakat’ı kullanmış olabilir. Buna ister erkek doyumsuzluğu de ister güç zehirlenmesi de fark etmiyor. Ecmel güç ve paranın hâkimi olmak isteyen bir adam. O yıllarda Sadakat, Ecmel için yutulacak kolay bir lokmaydı. Bir yanaşmayı, soyuna kadın yapmak Ecmel karakterindeki adam için yapılmayacak hamledir. Şimdi düşünün. Ecmel, kendine eş olarak köklü ve zengin bir aşiret kızını mı alır; yoksa Sadakat gibi kimsesiz bir yanaşmayı mı? Sormaya dahi lüzum yok. Cevap belli aslında. Bir bakıma Ecmel Albora’ya Mardin’in playboyu diyebiliriz. Ne playboy ama! Her neyse. Sadakat’ı uçurumdan atması Ecmel için kurtuluş yoluydu. Başka türlü ayağına dolaşık olacaktı. Atladığı gerçek ise Azem’in Sadakat’ı kurtarmasıydı. Azem’in Sadakat ile evlenmesi bile doğrudan Ecmel’in düşman olmasına yeterdi. Aşiretin başına geçen Azem ile birlikte Ecmel, Azem’in ölümünü adım adım planladığını düşünüyorum. Güç ve paranın kölesi olamamak Ecmel’i daha çok kışkırttı. Azem’in ölmesi ve devamında Boran’ın Baybarsların başını öldürmesi Ecmel’i adım adım sona yaklaştırdı. Boran, ailesi tarafından iyi eğitilmiş biri olduğu için aşiretin başına geçtiğinde kudretli bir ağa olacaktı. Belki de olmayacaktı. Cihan’ın deyişiyle Sadakat, Boran’ı hiçbir zaman ağalığa hazırlamadı. Aksine bir ağa gibi yetiştirilen erkek çocuk, Cihan’dı. Yine de Boran’ın Baybarslardan birini öldürmesi Ecmel’in ekmeğine yağ sürdü. Boran bir şekilde Kanada’ya giderek izini kaybettirdi. Aşiretin başına Cihan geçti. İşte Ecmel’in gözardı ettiği konu da burada patlak veriyor. Cihan Albora! Sadakat’ın diliyle konuşmak gerekirse Alboraların başına Ecmel’in dölü değil de yürekli, yiğit Azem’in dölünün geçmesi aşiretteki planları altüst etti. Cihan Albora, Boran Albora gibi değildi. Annesi tarafından aşiret liderliği için hazırlanılmış bir evlat. Cihan Albora’nın hayatında bu uğurda birçok vazgeçişler, imkansızlıklar, pişmanlıklar var. İşte bu noktadan sonra Uzak Şehir’in hikâyesi başlıyor.

 

Elimizde Albora konağını derinden sarsan bir sır var. Sadakat, bu sırrı Azem ile toprağa gömdüğünü düşünüyordu. Hiç beklemediği ânda, beklemediği yerden gelen darbe ile kurduğu tüm düzen ayakları altından çekildi. Sadakat, Uğur Kılınç’ı ortadan kaldırınca, sırrının bir kez daha derinlere gömüldüğünü düşündü. Mine, Alya’yı konaktan gönderememenin kuyruk acısıyla ortalığı allak bullak etti. Sadakat’ın sırrı, bu defa Mine’nin elinde patladı. Bu büyük darbe Sadakat’ı pek etkileyeceğini düşünmüyorum. Bakın, bu işin Ecmel ayağını çoktan geçtim. Demir’in kini, Ecmel’in Cihan Deniz’i alıkoymasında da yakıcı etkide. Mine, sözde Sadakat’ı Deniz ile tehdit ederek Alya’nın konaktan gitmesine neden olacaktı. Başardı da! Bu noktadan sonra hikâyenin omurgasında büyük bir kırılma oluşması gerekiyor. Bölüm içinde en çarpıcı ve derdinden etkileyen sekanslardan biri, Mine’nin Sadakat ve Alya’ya karşı öfkesiydi. Sözler bu tarafa doğru yol almışken Mine meselesine gelmek istiyorum. Uzak Şehir temel hikâyesini Al Hayba’dan baz alınca Cihan ve Mine ilişkisi fazla çirkinleşmeden kapanır sanıyordu(m)k. Dev yanılgıya düşmüşüz. Olayı en başına saralım. İlk bölümün konu dağılımı itibariyle Mine ile henüz tanışmamıştık. İkinci bölüm ve Alya’nın, Kaya’nın silahı ile Cihan’ı vurmasının ardından Mine de Uzak Şehir evrenine giriş yaptı. Sağlıklı ve bekâr bir erkeğin kadınlarla olan ilişki düzeyi genel itibariyle ülkemizde makul karşılanır. Bu duruma Sadakat de fazla ses çıkarmıyordu. Sonuç olarak Mine boşanmış ve çocuklu bir kadındı. Ne oğlu Cihan’a ne de Albora aşiretine yakışacak bir kadındı. Evlenmeleri mevzu bahis bile değildi. Cihan’a layık olan bir gelin konağa gelene kadar, oğlu istediği gibi hareket edebilirdi. Nitekim Cihan birkaç bölüm Mine ile gönlünü güzelce eyledi. Ne zaman Alya ile evlilikleri gündem içine girdi, Cihan o günden sonra Mine ile olan münasebetinde geri adım atmaya başladı. Alya ile Cihan en başından beri imkânsız olsalar da ikisinin ilk kez bir araya geldiği sekansta ikisi arasında gözle görülebilecek kadar etkilenme yaşandı. Alya’yı bilmem ama Cihan Ağam, fark etmeden o ilk beş saniyelik bakışta kaldı. O ânların duygu yoğunluğu, meselelerin sıcaklığı derken Cihan gönül sesine çok fazla dikkat kesilemedi. Bu bölüm, ilk bölümün paralelini yaşar gibiydik. Alya, Cihan’ın gelip onu havaalanından almasını beklerken zihninden geçen yaşanmışlıklar ekrana flashback olarak yansıdı. 

 

Gülizar Irmak, Uzak Şehir’i yazarken paralel sahnelerden bolca yararlandı. Bunu başlarda bilinçli olarak mı yaptı, bilmiyorum. İlerleyen bölümlerde bilinçli olarak yazdığını düşünüyorum. İzleyenleri ve fandomu adeta paraleller batağına düşürdü. Şimdi hiçbirinin içinden çıkamıyoruz. Sezon finali sızıntıları sosyal medya ağlarına düşmeye başladığında Alya’nın ikonik olan cenaze elbisesi, kalemize atılan en büyük paralel golüydü. Birkaç gün sonra izleyici olarak başımıza nelerin gelebileceğini kestirmek iyice imkânsızlaştı. Öngörmeye çalıştığım tüm sahneler, Gülizar Irmak tarafından beklentilerimi yerle bir etti. İlk bölümde karşımızda eşinin cenazesini Mardin’e getiren yaralı bir Kumru vardı. Bu kuş, yara aldığını göstermemek için ayaklarının üzerinde ve Alboralara karşı dimdik durmaya çalıştı. Yıkılmaya lüksü yoktu, çünkü yanında eşinden ona hatıra kalan biricik oğlu, Deniz’i vardı. En son isteyeceği şey hiçbir olayın farkında olmayan küçük yavrusunun ellerinden kayıp gitmesiydi. Alya henüz bu gerçekle yüzleşmemişken ve onu bekleyen zorlukları bilmiyorken, o günlerdeki tek amacı eşinin son isteğini yerine getirmekti. Boran Kanada’ya kaçtığında masum değildi. Ellerindeki kanı Alya’nın köklenme isteğiyle silmeye çalıştı. Zaman zaman düşündüğüm ve cevabına henüz erişemediğim soru aklıma takılıp kalıyor. Boran gerçekten Alya’ya âşık mıydı? Peki, Alya? Onun da Boran’a karşı duyduğu his aşk mıydı, yoksa köklenme isteği miydi? Mesela sezon içinde bu sorularımın cevabını çok aradım. O taraf pustan dolayı pek gözükmüyor. Bir erkek, öldükten sonra eşini, karısını, evladının annesini kardeşine “eş” diye nasıl emanet edebilir? Böyle bir istekte nasıl bulunabilir? Aklından geçirmek bile kâbus etkisi vermez mi? Şimdi bana Meryem meselesini hiç açmayın. Bu teklifin Meryem’le alakası yok. Aynı durumla Cihan karşı karşıya kalsa kesinlikle ret ederdi. Söz konusu mevzubahis bile olamazdı. Yirminci bölümde Sadakat’ın yaptığı nabız yoklaması ile Cihan’ın nasıl da çileden çıktığına ve kendine zarar verdiğine şahit olduk. İşte tam bu noktada Boran’ın Alya’ya olan sevgisini sorgular oldum. Aynı durum Alya için de geçerli. Boran’ın videosunu izledikten sonra Alya bir kez daha yıkıldı. Belki de Alya’yı en çok yıkan, Boran’ın ondan bu kadar kolay vazgeçmesidir. O gün, Alya videoyu izledikten sonra Boran’ın mezarına gitti. Evlilik yüzüğünü parmağından çıkarıp toprağa gömdüğünde Boran defterini kendi içinde kapattı. İşte o gün, Alya’nın Cihan’a olan duyguları su yüzüne çıkmaya başladı. İçinde bastırdığı, konduramadığı her ne varsa usul usul Cihan’a akmaya başladı. Cihan ile Alya’nın ilişkisinde o gün bir milattı.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER